Ülkelerin kendi milli paraları yerine, aldıkları faizli borçlarla ekonomilerini döndürmeye çalışmaları, para satarak para kazanan küresel kapitalist çevrelerin ülkelere dayattıkları en büyük sömürü aracıdır.
Bu vasıtayla ülkeler, üretim ya da tüketim için ihtiyaç duydukları parayı bu küresel tefecilerden satın alırlar, bir süre sonra da borçlar ödenemez noktaya gelir, gelir borçlara yetmez, bu durumda da başka tavizler vererek borç almaya devam ederler.
Tabi, bu şekilde borç bulmak da sınırsız değildir, eninde sonunda sistem tıkanır.
Dünyaya hakim olan kapitalist anlayış sebebiyle, açlık ve yoksulluk çeken insanlar gördük, dağılan aileler gördük, batan şirketler, holdingler gördük ama dikkat ederseniz son yıllarda iflas eden devletler de görüyoruz.
Devletler o kadar borç batağına saplanıyor ki iflas ediyor.
Türkiye'nin de borç yükü sürekli artmaya devam ediyor. Yıllık gelirimizin tamamını borçları ödemeye ayırsak, yetmiyor.
Türkiye'nin 2017 yılı geliri, yani gayri safi yurtiçi hasılası 3 trilyon 104.9 milyar TL?
Türkiye'de reel sektörün iç ve dış borçları 2 trilyon 406.5 milyar TL, hanehalkı borçları 509.1 milyar TL, devletin iç ve dış borçlarını da buna kattığımız zaman toplam borç 3 trilyon 947.9 milyar TL yapıyor.
Bu haliyle bile toplam iç ve dış borcumuzun milli gelire oranı yüzde 127? Yani toplam gelir toplam borcu karşılamıyor.
Bu borca, reel sektörün çek ve senet borçları dahil değil, ayrıca hemen hemen bütün şirketlerin açık hesap denilen borcu da vardır, bu da dahil değil. Bunları da ilave ettiğimiz de borcumuz çok daha vahim bir durumda?
Devletin kurumları da, özel sektör firmaları da borç ödemede büyük sıkıntılar yaşadığı gibi, artık borcu borçla çevirmenin de imkanı kalmadı.
Dışarıdan ne devlet kurumları, ne de özel sektör eskisi gibi borç bulabiliyor. Bulabildiğin, tabiri caizse diş koğunu dolduramayan kredilerin de gerek döviz kurlarındaki astronomik artış, gerekse faizlerdeki yükseliş sebebiyle maliyeti oldukça yüksek?
Büyük holdinglermiz borçlarını yeniden yapılandırmak için bankalarla masaya oturmak zorunda kalıyor. Milli gelirde büyük oranda payı olan inşaat sektörü konusunda da yetkililer pek olumlu konuşmuyolar.
Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, maliyeti büyük ölçüde bağlı olan inşaat sektörünün katma değer üretemediğini, ASO olarak inşaat yerine imalat sanayinin desteklenmesi görüşünde olduklarını söyledi.
Özdebir, "Sanıldığının tam tersine, inşaat sektöründe binaları inşa ederken yaratılan katma değerden de ithal girdi oranlarının artmasıyla beraber ekonomiye çok fazla bir şey kalmıyor. Her geçen gün bu marj azalıyor. Burada para kimde varsa insanlar onların ihtiyaçlarına göre bina yaptılar, o lüks binaların satılacağı kişiler de sıkıntıya girmeye başladı. Bunların sayısı arzı karşılayamaz durumda" açıklamasını yaptı.
İngiliz Financial Times gazetesi, dövizin gidişatı yüzünden Türkiye'de işletmeler için tehlike çanlarının çaldığını yazdı. Türkiye'deki iş adamlarının ve ekonomistlerin görüşlerine yer veren haberde şunlar ifade edildi:
"Bu kesinlikle çok sayıda şirket için yeni bir durum. Hem yüksek enflasyonla hem de dalgalı bir kurla karşı karşıyayız."
"Liranın zayıflaması, şirketlerin ve bankaların bilançoları üzerinde büyük bir baskı oluşturacaktır."
"Yabancı alacaklıların Türkiye'de özel sektörün bilançosuna yönelik kaygıları muhtemelen sermaye akışının azalmasına yol açacak. Türk Lirası üzerindeki baskı daha da artacak. Bu nedenle Türkiye'nin kısır döngüde kilitlenme riski var."
Gazeteye demeç veren Taşıt Araçları Yan Sanayicileri Derneği (TAYSAD) Başkan Yardımcısı olan Albert Saydam, derneğin 400 üyesinin tümümün özellikle kur artışı yüzünden baskı altında olduklarını söylüyor. Saydam, her yıl 4 bin ton doğal kauçuk ithal etmek zorunda olduğunu, bunun maliyetinin Ocak 2016'dan bu yana ikiye katlandığını vurguluyor.
Gazete, batık ve sorunlu kredilerin yakın bir gelecekte, Türkiye'deki bankacılık sektörü üzerinde ciddi bir baskı oluşturmasından endişe edildiğini belirtiyor.
Ekonomimiz dolara endeksli borçla döndürülmeye çalışılıyor, ama dolar bulunamıyor, bulunanın da üzerinde hem yüksek kur, hem de yüksek faiz maliyeti var.
Ekonomimizin bu kısırdöngüyle yarını olmadığı açıkça görülüyor.
Çözüm nedir derseniz, tek çözüm var, o da borçlanmayı tamamen ortadan kaldıran, devletleri kendi öz kaynaklarıyla şaha kaldıran Milli Ekonomi Modeli'dir.
Nasıl mı? Bana sormayın, Milli Ekonomi Modeli'ni okuyun ve Modelin kodlarını, Modelin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'a sorun.
BRICS devletleri öyle yaptı, dünyanın zirvesine oturdu.
Bu vasıtayla ülkeler, üretim ya da tüketim için ihtiyaç duydukları parayı bu küresel tefecilerden satın alırlar, bir süre sonra da borçlar ödenemez noktaya gelir, gelir borçlara yetmez, bu durumda da başka tavizler vererek borç almaya devam ederler.
Tabi, bu şekilde borç bulmak da sınırsız değildir, eninde sonunda sistem tıkanır.
Dünyaya hakim olan kapitalist anlayış sebebiyle, açlık ve yoksulluk çeken insanlar gördük, dağılan aileler gördük, batan şirketler, holdingler gördük ama dikkat ederseniz son yıllarda iflas eden devletler de görüyoruz.
Devletler o kadar borç batağına saplanıyor ki iflas ediyor.
Türkiye'nin de borç yükü sürekli artmaya devam ediyor. Yıllık gelirimizin tamamını borçları ödemeye ayırsak, yetmiyor.
Türkiye'nin 2017 yılı geliri, yani gayri safi yurtiçi hasılası 3 trilyon 104.9 milyar TL?
Türkiye'de reel sektörün iç ve dış borçları 2 trilyon 406.5 milyar TL, hanehalkı borçları 509.1 milyar TL, devletin iç ve dış borçlarını da buna kattığımız zaman toplam borç 3 trilyon 947.9 milyar TL yapıyor.
Bu haliyle bile toplam iç ve dış borcumuzun milli gelire oranı yüzde 127? Yani toplam gelir toplam borcu karşılamıyor.
Bu borca, reel sektörün çek ve senet borçları dahil değil, ayrıca hemen hemen bütün şirketlerin açık hesap denilen borcu da vardır, bu da dahil değil. Bunları da ilave ettiğimiz de borcumuz çok daha vahim bir durumda?
Devletin kurumları da, özel sektör firmaları da borç ödemede büyük sıkıntılar yaşadığı gibi, artık borcu borçla çevirmenin de imkanı kalmadı.
Dışarıdan ne devlet kurumları, ne de özel sektör eskisi gibi borç bulabiliyor. Bulabildiğin, tabiri caizse diş koğunu dolduramayan kredilerin de gerek döviz kurlarındaki astronomik artış, gerekse faizlerdeki yükseliş sebebiyle maliyeti oldukça yüksek?
Büyük holdinglermiz borçlarını yeniden yapılandırmak için bankalarla masaya oturmak zorunda kalıyor. Milli gelirde büyük oranda payı olan inşaat sektörü konusunda da yetkililer pek olumlu konuşmuyolar.
Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, maliyeti büyük ölçüde bağlı olan inşaat sektörünün katma değer üretemediğini, ASO olarak inşaat yerine imalat sanayinin desteklenmesi görüşünde olduklarını söyledi.
Özdebir, "Sanıldığının tam tersine, inşaat sektöründe binaları inşa ederken yaratılan katma değerden de ithal girdi oranlarının artmasıyla beraber ekonomiye çok fazla bir şey kalmıyor. Her geçen gün bu marj azalıyor. Burada para kimde varsa insanlar onların ihtiyaçlarına göre bina yaptılar, o lüks binaların satılacağı kişiler de sıkıntıya girmeye başladı. Bunların sayısı arzı karşılayamaz durumda" açıklamasını yaptı.
İngiliz Financial Times gazetesi, dövizin gidişatı yüzünden Türkiye'de işletmeler için tehlike çanlarının çaldığını yazdı. Türkiye'deki iş adamlarının ve ekonomistlerin görüşlerine yer veren haberde şunlar ifade edildi:
"Bu kesinlikle çok sayıda şirket için yeni bir durum. Hem yüksek enflasyonla hem de dalgalı bir kurla karşı karşıyayız."
"Liranın zayıflaması, şirketlerin ve bankaların bilançoları üzerinde büyük bir baskı oluşturacaktır."
"Yabancı alacaklıların Türkiye'de özel sektörün bilançosuna yönelik kaygıları muhtemelen sermaye akışının azalmasına yol açacak. Türk Lirası üzerindeki baskı daha da artacak. Bu nedenle Türkiye'nin kısır döngüde kilitlenme riski var."
Gazeteye demeç veren Taşıt Araçları Yan Sanayicileri Derneği (TAYSAD) Başkan Yardımcısı olan Albert Saydam, derneğin 400 üyesinin tümümün özellikle kur artışı yüzünden baskı altında olduklarını söylüyor. Saydam, her yıl 4 bin ton doğal kauçuk ithal etmek zorunda olduğunu, bunun maliyetinin Ocak 2016'dan bu yana ikiye katlandığını vurguluyor.
Gazete, batık ve sorunlu kredilerin yakın bir gelecekte, Türkiye'deki bankacılık sektörü üzerinde ciddi bir baskı oluşturmasından endişe edildiğini belirtiyor.
Ekonomimiz dolara endeksli borçla döndürülmeye çalışılıyor, ama dolar bulunamıyor, bulunanın da üzerinde hem yüksek kur, hem de yüksek faiz maliyeti var.
Ekonomimizin bu kısırdöngüyle yarını olmadığı açıkça görülüyor.
Çözüm nedir derseniz, tek çözüm var, o da borçlanmayı tamamen ortadan kaldıran, devletleri kendi öz kaynaklarıyla şaha kaldıran Milli Ekonomi Modeli'dir.
Nasıl mı? Bana sormayın, Milli Ekonomi Modeli'ni okuyun ve Modelin kodlarını, Modelin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'a sorun.
BRICS devletleri öyle yaptı, dünyanın zirvesine oturdu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025
- İsrail Gazze’de ateşkese kapıları kapattı / 20.03.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025
- İsrail Gazze’de ateşkese kapıları kapattı / 20.03.2025