Siyasi arenada taraftar ve oy potansiyelini artırmanın pek çok yolu olduğu gibi temel anlamda belli başlı iki yolu mevcuttur.
Bu yollardan birincisi, DYP Genel Başkanı Sayın Mehmet Ağar'ın yaptığı gibi seçim bölgelerini gezmek ve seçmenleriyle buluşup onların ağzıyla konuşarak sempati toplamaktır. Birkaç gün önce Mehmet Ağar'ın Batman ve diğer birkaç Güneydoğu Anadolu ilini gezerek onlarla hemhal olması, Kürtçe şarkılar söylemesi, Zazaca konuşmaya çalışması ve yine yerel halk dillerinde onlarla vedalaşmasını buna en bariz örnek olarak verebiliriz. Bir ikinci örnek daha verirsek, yine Sayın Ağar'ın Papa'nın bizzat yönlendirdiği ve ülkemizde de bazı cemaatler tarafından temsilciliği yapılan 'Dinlerarası Diyalog' toplantılarında haham ve papazlarla boy göstermesini sayabiliriz.
Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkün.
Yöntemlerden ikincisine en güzel örnek ise, Sayın Tayyip Erdoğan'ın yaptığı gibi seçim öncesi laiklik slogaları atarken, tabandan da şeriat naralarını atarak olayın halk nezninde farklı mecralara çekilmesini gösterebiliriz.
Hatırlarsanız, Sayın Tayyip Bey televizyon ekranlarında görünülmesini istediği gibi siyaset yaparken diğer taraftan da "Tayyip Erdoğan takiyye yapıyor. Bir başa gelsin siz o zaman görün" dedikodusu içten içten yayılmaya çalışılıyordu.
Tayyip Bey de ikinci yolu izleyenlerden yani.
Sayın Tayyip Erdoğan'la aynı taktiği izleyen bir ikinci politikacımız daha var ki, o da ANAP'ın çiçeği burnunda genel başkanı Sayın Erkan Mumcu.
Erkan Mumcu iki gün önce kendisini manşete çıkarmış bir ulusal gazeteye verdiği demeçte Fethullah Gülen'le daha önce bir vakıf yemeğinde karşılaştığını ve kendisini tanımadığını söylüyordu.
Gazetenin Genel Yayın Yönetmeninin sorduğu "Fethullah Gülen'le adınız beraber anılıyor, nedeni nedir?" sorusuna Erkan Mumcu bakın ne cevap veriyordu:
"Ben Fethullahçı kime denir, kimler Fetullahçıdır onu bile bilmem. Gülen'i tanımam. Ama bildiğim bir şey var ki o da benim Fetullahçı olmadığımdır. Görüşmüş de olabilirim, görüşmemiş de! Bunun bence pek bir önemi yok."
Hani demiştik ya; takiyye yapar gibi görünmek de siyasette taraftar toplamanın bir yoludur diye. Mumcu'nun bu sözlerinde takiyye adeta ben burdayım diyor, ya da takiyye yapar gibi görünmek.
Çünkü Erkan Mumcu, hem Fethullah Gülen'i hiç tanımadığını, Fethullahçı'nın kime dendiğini bilmediğini söylüyor. Hem de, görüşmüş de olsa bunun kendisi için pek birşey fark ettirmeyeceğini söylüyor. Ehemmiyeti olmadığını ima ediyor.
Bunun adı takiyye midir, takiyye yapar gibi görünmek midir siz karar verin.
İnsanın hiç bilmediği ve tanımadığı bir insanla görüşmesinin hiç bir sakıncası olmaması bir politikacı için sizce normal bir durum mu?
Hiç tanımıyorsunuz ama görüşmüş de olsanız pek fark etmez! Yani yarın bugün iktidar olduğunda devlet adına terör yanlısı da olsa herhangi biriyle görüşmek Sayın Mumcu için fark etmeyecek bir durum.
Netice itibariyle Mumcu, bu hareketiyle Gülen cemaatine göz kırpıp açık kapı bırakmasının yanında siyasi sempati toplayacağım diye yanlış cenahlarda gezerek bir taraftanda potansiyel oylarını iç ediyor.
Hükümetin şu anki durumunun içler acısı olduğunu hatırlatarak bu yolun pek sağlıklı olmadığını ve takiyye ile soru işaretlerinin fazlalığının her zaman için işe yaramadığını belirtmeden geçmeyelim.
Son olarak Gülen'in Türkiye'deki misyonunu ve Sayın Mumcu'nun şu sözlerini bir araya getirerek olayları baştan analiz etmek sanırım en sağlıklısı olacak:
"Papa HAZRETLERİ'nin ölümünü üzüntüyle karşılıyor, kendisine Allah'tan RAHMET diliyorum." (Papa'ya taziye mesajı-Erkan Mumcu)
Bu sözleri bir yerden hatırlıyor musunuz!
Bu yollardan birincisi, DYP Genel Başkanı Sayın Mehmet Ağar'ın yaptığı gibi seçim bölgelerini gezmek ve seçmenleriyle buluşup onların ağzıyla konuşarak sempati toplamaktır. Birkaç gün önce Mehmet Ağar'ın Batman ve diğer birkaç Güneydoğu Anadolu ilini gezerek onlarla hemhal olması, Kürtçe şarkılar söylemesi, Zazaca konuşmaya çalışması ve yine yerel halk dillerinde onlarla vedalaşmasını buna en bariz örnek olarak verebiliriz. Bir ikinci örnek daha verirsek, yine Sayın Ağar'ın Papa'nın bizzat yönlendirdiği ve ülkemizde de bazı cemaatler tarafından temsilciliği yapılan 'Dinlerarası Diyalog' toplantılarında haham ve papazlarla boy göstermesini sayabiliriz.
Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkün.
Yöntemlerden ikincisine en güzel örnek ise, Sayın Tayyip Erdoğan'ın yaptığı gibi seçim öncesi laiklik slogaları atarken, tabandan da şeriat naralarını atarak olayın halk nezninde farklı mecralara çekilmesini gösterebiliriz.
Hatırlarsanız, Sayın Tayyip Bey televizyon ekranlarında görünülmesini istediği gibi siyaset yaparken diğer taraftan da "Tayyip Erdoğan takiyye yapıyor. Bir başa gelsin siz o zaman görün" dedikodusu içten içten yayılmaya çalışılıyordu.
Tayyip Bey de ikinci yolu izleyenlerden yani.
Sayın Tayyip Erdoğan'la aynı taktiği izleyen bir ikinci politikacımız daha var ki, o da ANAP'ın çiçeği burnunda genel başkanı Sayın Erkan Mumcu.
Erkan Mumcu iki gün önce kendisini manşete çıkarmış bir ulusal gazeteye verdiği demeçte Fethullah Gülen'le daha önce bir vakıf yemeğinde karşılaştığını ve kendisini tanımadığını söylüyordu.
Gazetenin Genel Yayın Yönetmeninin sorduğu "Fethullah Gülen'le adınız beraber anılıyor, nedeni nedir?" sorusuna Erkan Mumcu bakın ne cevap veriyordu:
"Ben Fethullahçı kime denir, kimler Fetullahçıdır onu bile bilmem. Gülen'i tanımam. Ama bildiğim bir şey var ki o da benim Fetullahçı olmadığımdır. Görüşmüş de olabilirim, görüşmemiş de! Bunun bence pek bir önemi yok."
Hani demiştik ya; takiyye yapar gibi görünmek de siyasette taraftar toplamanın bir yoludur diye. Mumcu'nun bu sözlerinde takiyye adeta ben burdayım diyor, ya da takiyye yapar gibi görünmek.
Çünkü Erkan Mumcu, hem Fethullah Gülen'i hiç tanımadığını, Fethullahçı'nın kime dendiğini bilmediğini söylüyor. Hem de, görüşmüş de olsa bunun kendisi için pek birşey fark ettirmeyeceğini söylüyor. Ehemmiyeti olmadığını ima ediyor.
Bunun adı takiyye midir, takiyye yapar gibi görünmek midir siz karar verin.
İnsanın hiç bilmediği ve tanımadığı bir insanla görüşmesinin hiç bir sakıncası olmaması bir politikacı için sizce normal bir durum mu?
Hiç tanımıyorsunuz ama görüşmüş de olsanız pek fark etmez! Yani yarın bugün iktidar olduğunda devlet adına terör yanlısı da olsa herhangi biriyle görüşmek Sayın Mumcu için fark etmeyecek bir durum.
Netice itibariyle Mumcu, bu hareketiyle Gülen cemaatine göz kırpıp açık kapı bırakmasının yanında siyasi sempati toplayacağım diye yanlış cenahlarda gezerek bir taraftanda potansiyel oylarını iç ediyor.
Hükümetin şu anki durumunun içler acısı olduğunu hatırlatarak bu yolun pek sağlıklı olmadığını ve takiyye ile soru işaretlerinin fazlalığının her zaman için işe yaramadığını belirtmeden geçmeyelim.
Son olarak Gülen'in Türkiye'deki misyonunu ve Sayın Mumcu'nun şu sözlerini bir araya getirerek olayları baştan analiz etmek sanırım en sağlıklısı olacak:
"Papa HAZRETLERİ'nin ölümünü üzüntüyle karşılıyor, kendisine Allah'tan RAHMET diliyorum." (Papa'ya taziye mesajı-Erkan Mumcu)
Bu sözleri bir yerden hatırlıyor musunuz!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ender Karabulut / diğer yazıları
- Sistem yanlış / 08.12.2020
- "Ben PKK'yı bitireyim, sen Kürdistan'ı tanı" / 19.12.2007
- PKK'ya af devlet politikası mı? / 06.12.2007
- Kürt' sorunu mu, 'Terör' sorunu mu / 24.11.2007
- Erdoğan ABD'ye neden gitti? / 22.12.2006
- Tebrikler Paşam! / 09.12.2006
- 50 milyon "Ortaçağ" kafalı! / 07.12.2006
- Papa'ya tepkimiz(!) çok komik oldu / 01.12.2006
- Deniz bitti! / 30.11.2006
- Papa ne yaptı, biz ne yapıyoruz! / 29.11.2006
- "Ben PKK'yı bitireyim, sen Kürdistan'ı tanı" / 19.12.2007
- PKK'ya af devlet politikası mı? / 06.12.2007
- Kürt' sorunu mu, 'Terör' sorunu mu / 24.11.2007
- Erdoğan ABD'ye neden gitti? / 22.12.2006
- Tebrikler Paşam! / 09.12.2006
- 50 milyon "Ortaçağ" kafalı! / 07.12.2006
- Papa'ya tepkimiz(!) çok komik oldu / 01.12.2006
- Deniz bitti! / 30.11.2006
- Papa ne yaptı, biz ne yapıyoruz! / 29.11.2006