Son günlerin en çok tartışılan konuların başında DTP'nin kapatılması ve PKK yandaşlarının cem olduğu bu partinin meclisteki varlığı geliyor. Her ne kadar hükümet kurmayları DTP'nin kapatılma girişiminin demokrasiye vurulmuş bir darbe olduğunu savunsa da, gözlerden kaçırılmaya çalışılan ana unsur, başlatılan yeni sürecin hukuk kuralları dahilinde olmasıdır. Gelinen noktada "Hukuk kurallarını mı uygulayacağız, yoksa demokrasiyi mi çiğneyeceğiz" mukayesesi son derece yanlıştır. Çünkü sonradan DTP'yi oluşturan bağımsız milletvekillerinin meclise girmesi ne kadar demokratikse(!), DTP'nin kapanma süreci de en az o kadar demokratiktir. Hukukun demokrasiyi baltalıyor gibi gösterme çabası ise maksatlı ve aşikardır. ***Bir diğer tartışılan gündem maddesi ise PKK'lı olduklarını inkar etmeyen DTP'li vekillerin, zaten Meclis'te olmamaları gerektiği konusu. Başbakan Erdoğan'ın konuyla ilgili sözleri mealen şöyle: "PKK, elinde silahla hakkını dağda arayacağına, şehre insin bu mücadelesini Meclis'te demokratik yollardan yapsın."Bu söylem ilk bakışta bazılarına göre elle tutulur bir çözüm önerisi gibi görünse de, gerçekte, uzun vadede ülkenin üniter yapısının bozulmasına kadar gidecek yolun başlangıcıdır. Kaldı ki, adamların "meclise girmezsek dağa çıkarız" diye bir söylemi de yoktur. PKK zaten şu an hem mecliste, hem dağdadır. Böyle bir söylemleri olmuş olsa dahi, görülen odur ki, meclise girmiş olmalarına rağmen dağ kadrolarından herhangi bir eksilme olmamıştır. "Meclise girerlerse dağdan inerler, meclise giremezlerse dağa çıkarlar" söylemi, iktidardaki siyasilerimiz tarafından tamamen uydurulmuş bir denklemdir. Ve çözüm önerisi olarak ortaya atılan bu denklem, ülkeyi uçuruma götürecek sonun da aynı zamanda başlangıcıdır. "Aman siz dağa çıkmayın, buyurun meclise" dediğiniz zaman, bu sefer her meclise girmek isteyenin dağa çıkması ve bunun Demokles'in kılıcı gibi Türkiye'nin üzerinde durması da kaçınılmazdır. ***Peki çözüm yolu nedir?Çözüm yolu, PKK üzerinden bir denklem kurulması ya da dağdan inenlerin vekillikle mükafatlandırılması değil, olması gereken bağımsız politikadır. BTP lideri sayın prof. Dr haydar baş'ın dediği gibi, "sorunun çözümünün öncelikle bu oluşumu tetikleyenlerle çözülemeyeceği" de aşikardır. Batı ve abd patentli diplomat ve kalemlerin, var olan "terör sorunu"nu bir "kürt sorunu" olarak topluma hazmettirmeye çalışmaları, konunun çözümü için kimlerle masaya oturmamamız gerektiği noktasında önemli ip uçları vermektedir. Zaten bu güruhun çabaları, "terör sorununu kürt sorunu haline getirmeye çalışmak"tan başka bir şey değildir.PKK'nın siyasallaşması sürecinde bu güruha destek çıkarak teröristlere "gel mecliste siyaset yap" çağrılarında bulunanların yapmak istedikleri de bu değirmene su taşımaktan başka nedir ki!Ülkenin bölünme sürecinin tetiklendiği nokta işte tam burasıdır.
Ender Karabulut / diğer yazıları
- Sistem yanlış / 08.12.2020
- "Ben PKK'yı bitireyim, sen Kürdistan'ı tanı" / 19.12.2007
- PKK'ya af devlet politikası mı? / 06.12.2007
- Kürt' sorunu mu, 'Terör' sorunu mu / 24.11.2007
- Erdoğan ABD'ye neden gitti? / 22.12.2006
- Tebrikler Paşam! / 09.12.2006
- 50 milyon "Ortaçağ" kafalı! / 07.12.2006
- Papa'ya tepkimiz(!) çok komik oldu / 01.12.2006
- Deniz bitti! / 30.11.2006
- Papa ne yaptı, biz ne yapıyoruz! / 29.11.2006
- "Ben PKK'yı bitireyim, sen Kürdistan'ı tanı" / 19.12.2007
- PKK'ya af devlet politikası mı? / 06.12.2007
- Kürt' sorunu mu, 'Terör' sorunu mu / 24.11.2007
- Erdoğan ABD'ye neden gitti? / 22.12.2006
- Tebrikler Paşam! / 09.12.2006
- 50 milyon "Ortaçağ" kafalı! / 07.12.2006
- Papa'ya tepkimiz(!) çok komik oldu / 01.12.2006
- Deniz bitti! / 30.11.2006
- Papa ne yaptı, biz ne yapıyoruz! / 29.11.2006