Önce kuralı hatırlayalım; Anayasa'nın 101. maddesine göre Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.
Bu kuralın istisnası Anayasa'nın 116. maddesinde yer almaktadır;
Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.
Durum açık. Seçimler zamanında yapılırsa Erdoğan üçüncü kez aday olamıyor. Ne var ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının beşte üç çoğulluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verirse TBMM genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır ve Cumhurbaşkanı ikinci döneminde olsa bile bir kez daha yani 3. kez aday olabilir.
Henüz seçimlerin erkene alınması emaresi yokken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 3. kez aday olduğunu ilan etmesi Anayasa'ya aykırı bir durumdur.
İşte bu kertede muhalefetin sesi çıkmadığına göre, Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) anayasal görevi öne çıkacaktır.
Türkiye'de seçimlerin düzen içinde, dürüstlük ve eşitlik ilkelerine uygun şekilde yapılmasını güvence altına almak üzere görevlendirilen tek kurum YSK'dır. Bu görev halen Anayasa'nın 79. maddesi ile de devam etmektedir. YSK, hiç kuşkusuz "Demokratik Hukuk Devleti'nin" ve bu yönde "seçimlerin düzen içinde ve dürüst bir biçimde yapılabilmesinin" en önemli ve vazgeçilmez güvencesi niteliğindedir.
Ancak, bir dönemden beri, uygulamaları ve kararları ile demokratik hukuk devletini ve esas olarak da seçimlerin dürüst, eşit ve adaletli yapılmasını sağlamaya yönelik bir kurum olma görevini bırakmış görünüyor. Bunun tam tersine, seçimlerin eşit olmayan bir ortamda iktidarın yoğun baskısı altında yapılmasını görmezden gelen kurum olarak görev yapıyor. Nitekim YSK'nın üstlenmiş göründüğü bu yeni görevi doğrulayan birçok örnek önümüzde duruyor. Bunlardan bazıları…
1 Kasım 2015 seçimlerindeki ve 16 Nisan Referandumu sürecindeki propaganda ve medya organlarının kullanılması yönündeki açık eşitsizlikler ortada iken bu eşitsizlikleri ve tek taraflı propagandayı görmezden gelmeyi yeğledi. Oysa YSK'nın temel anayasal görevi, seçimlerin düzen içinde, eşitlik içinde, dürüstlük ilkesi doğrultusunda yapılmasını sağlamak olup, seçim toplantılarının, mitinglerin önce canlı, sonra kayıttan, saatlerce, eşitliği bozan şekilde yayımlanmasını engellemek idi. Yapmadı, yapamadı…
16 Nisan Referandum sonuçlarını tamamıyla etkileyen mühürsüz oyların toptan geçerli sayılması yönündeki kararı ve bunu savunan 560 ve 573 sayılı kararları da inanılması güç hukuksal örnekler olarak ortada. Oysa anayasal olarak, yapması zorunlu olan neydi? Seçim, mühürsüz oylar geçersiz sayılarak biterdi. Sonra itiraz olduğu takdirde, itiraza konu olan sandıkların durumunu tek tek inceler ve hile yapılmadığının, pusulaların tamamen sandık kurulunun ihmali nedeniyle mühürlenmediğinin yüzde yüz belli olduğu yerler için karar verirdi. Ve gerekirse de o seçim çevresi için seçimi iptal edebilirdi… 2019 Yerel seçim süreç ve sonuçları da, YSK açısından ayrı bir durum!
Erdoğan'ın üçüncü kez anayasaya aykırı adaylığını YSK, anayasal görevi gereği reddetmesi gerekir.
Aksine durumda anayasal görevini yerine getirmeyen YSK üyeleri için Türk Ceza Kanunu'nun 257. maddesinde düzenlenen "görevi kötüye kullanma suçu" oluşmuş olur.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023