Tarihi çok eskilere uzanan faiz, güçlünün zayıfı ezip sömürdüğü zaman ve devirlerde değişik isimlerde ve kılıklarda hep varola geldi. Kapitalizm faizi, ekonominin varlığını devam ettirebilmesi için bir tasarruf metodu olarak bu sistemin tam ortasına koydu. Sistem ileri adımlarını atabilmek için yatırımlarını, bir önceki dönemin harcanmayan kısmını tasarruf edenden yatırımı yapacak olan yatırımcıya bir fiyat karşılığı yani faiz karşılığı aktarır. Faiz için bulunabilen en makul gerekçe olarak bu görüş, klasik iktisat düşüncesinin bütün yansımalarında bir değişmez olarak yerini aldı. Liberal görüşler arasındaki farkları birer amel farklılığı olarak düşünürsek faiz belki de en baştaki iman şartlarındandı. Başka bir deyişle faiz liberal mirasın ruhuydu.Günümüzde, ekonomideki dengeyi sağlamaya yönelik kurumların ve buna bağlı olarak başka değişkenlerin tek elden kontrolünü sağlayabilmek için faize dengeleyici vazifesi verilmeye çalışıldığını görüyoruz.Faizin temelini bir risk oranı oluşturur. Yani ben sana borç veriyorum ama dünyanın bin bir türlü hali var, ya sen bana bunu başına bir şey gelir de veremezsen ne olur endişesi. İşte, faizin oranını mevcut konjonktüre bağlı olarak bu endişenin büyüklüğü ve küçüklüğü belirler. Faizi oluşturan sebeplerin diğerleri ise, paranın tahrik unsuru olma özelliğinin dikkate alınmaması ve vatandaşın tüketim kabiliyetinin ekonominin motoru olduğunun teşhis edilememesi sonucu paraya ulaşmak isteyen bireye ortak bir otoritenin yani devletin bu imkanı sağlamak yerine bu fonksiyonun piyasanın insafına bırakılmasıdır. Faizin ekonomilerde kara delik vazifesi gördüğünü, parayı belli ellerde tekelleştirdiğini Milli Ekonomi Modeli kitabında Prof. Dr. Haydar Baş tarihte ilk kez ortaya koyan isim oldu. Batı dünyası, medeniyetini ve kurumlarını çıkarcı bir mantık üzerine kurduğu için ekonomilerini de bu mantalite üzerine bina etti. Bu güne kadar bir alternatifin çıkmaması ile bunu da diğer değerleri gibi üstelik bilim kılıfıyla dünyaya kabul ettirdiler.Bu güne kadar gelmiş geçmiş binlerce iktisatçı lüzumlu lüzumsuz pek çok konuda düşünce üretti. İlginç olan şu ki hiçbiri sorunun ana kaynağını görüp asıl mesele üzerine eğilmedi. Gerçekte sorun kapitalizmin kutsallarıyla ilgiliydi. Faizin dayandığı temel parametreleri yukarıda ifade etmeye çalıştık. Peki, faizi doğuran risk ortamını bir şekilde ortadan kaldıran bir zemin oluşturulursa, tüketim hakkı gerekçesiyle para herkesin ulaşabildiği bir değer haline getirilirse, devlet yatırımcısına emisyonla maliyetsiz parayı aracısız dolayısıyla maliyetsiz aktarırsa o zaman ne olur? İşte 21. yüzyılın ilk yıllarını yaşadığımız bu günlerde ilk kez bir Türk'ün cevapladığı, iktisatçıların ise 200 yıldır sormayı bile akıl edemediği soru buydu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Serdar Peker / diğer yazıları
- Domuz jeltini / 09.07.2012
- Dış ticaret ve futbol endüstrisi / 20.06.2012
- Tüketim kabiliyeti / 03.06.2012
- 21. yüzyıl ve paranın hürriyeti / 25.04.2012
- 21. yüzyıl ve paranın işlevi / 12.04.2012
- Belirleyici olan kabullerdir / 06.03.2012
- MEM presi altında kapitalizm / 18.02.2012
- Ekonomide belirlilik / 23.04.2010
- Reel faiz gerçekten reel mi? / 19.10.2007
- Dolardan Kaçışın Akıbeti / 04.10.2007
- Dış ticaret ve futbol endüstrisi / 20.06.2012
- Tüketim kabiliyeti / 03.06.2012
- 21. yüzyıl ve paranın hürriyeti / 25.04.2012
- 21. yüzyıl ve paranın işlevi / 12.04.2012
- Belirleyici olan kabullerdir / 06.03.2012
- MEM presi altında kapitalizm / 18.02.2012
- Ekonomide belirlilik / 23.04.2010
- Reel faiz gerçekten reel mi? / 19.10.2007
- Dolardan Kaçışın Akıbeti / 04.10.2007