Biz içerideki Avrupalılarımızla uğraşırken dışarıdakiler de tabii boş durmuyorlardı.
Özellikle 1 Ocak'ta ortak para birimi Euro'ya geçişten sonra ciddi ekonomik sıkıntılar yaşayan Almanya'da eylül ayında yapılacak genel seçimlerde Başbakan Gerhard Schröder'in en büyük rakibi olan ve yapılan seçim anketlerinde başbakanın 10 puan önünde görünerek seçimlerden zaferle çıkmasının ciddi bir ihtimal olduğu belirtilen Bavyera Eyaleti Başbakanı ve CSU lideri Edmund Stoiber, İngiltere'deki Alman Büyükelçiliği'nde seçkin bir siyasetçi, diplomat ve işadamı topluluğuna Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) adaylığı ile ilgili zehir zemberek bir konuşma yaptı. Türkiye'nin AB'de yeri olmadığını iddia eden Stoiber, 'AB'nin sınırı Türkiye-Irak hududu olamaz.' dedi. Stoiber'ın konuşması, Türkiye'nin AB'ye aday ilan edildiği 1999 Helsinki Zirvesi'nden bu yana Avrupalı bir liderin yaptığı Türkiye aleyhtarı en çarpıcı açıklama olarak yorumlandı.
AB'nin sürekli genişleyemeyeceğini savunan Stoiber, Türkiye'nin AB'ye tam üye kabul edilmemesi gerektiğini savundu. 'AB'nin coğrafik sınırları olması gerektiğine inanıyorum. Türkiye'nin NATO'da önemli bir müttefik olduğu ve Almanya ile iyi ilişkiler içinde olması gerektiği fikrindeyiz. Ancak bütün bunlar Türkiye'nin AB üyesi olması gerektiği anlamına gelmez.' diyen Stoiber, 'AB'nin sınırları, Türkiye-Irak hududu olamaz.' şeklinde konuştu.
Türkiye'nin AB'ye üye kabul edilmesi durumunda Tunus ve Fas gibi Avrupa'ya yakın duran ülkelerin de üye olmak isteyeceklerini savunan Stoiber, 'Böylece Avrupa'nın birliğini tehlikeye sokacak herkes, üye olmak isteyecek.' iddiasında bulundu.
Financial Times Stoiber'ın açıklamalarını, son yıllarda duyulan Türkiye aleyhtarı en uç demeç olarak nitelendirdi.
AB üyesi ülkelerde liderlerin Türkiye'nin AB adaylığına bile karşı oldukları bilinmeyen bir şey değildi. Fakat Türkiye aleyhtarı görüşler hep kapalı kapıların ardında kalıyor, bizim "Tercüme odası"ndaki Fenerli beylerin özel gayretleri sonucu kamuoyuna açıklanmıyordu.
Bir başka "dışarıdaki Avrupalı", Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Walter Schwimmer Türkiye'deki ölüm cezası tartışmaları üzerine İsviçre'nin Luzern kentinde devam eden Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi toplantılarında yaptığı açıklamada, "Türkiye kendisini Avrupa normlarına uyarlamak istiyorsa ölüm cezasını mutlaka kaldırması gerekiyor" yorumunda bulundu. Avrupa Konseyi'nin İnsan Hakları'ndan sorumlu temsilcisi Alvaro Gil-Robles de, Türkiye'deki ölüm cezası tartışmalarına ilişkin olarak Strasbourg'da "Öcalan'a verilen ölüm cezasının infaz edilmesi düşüncesini aklımda canlandırmak bile istemem. Sonuçlarının neler olacağının yorumunu size bırakıyorum" ifadesini kullandı. Ölüm cezasını, "vahşi, barbar ve intikam" gibi ağır sıfatlarla niteleyen Gil-Robles, Türkiye'nin de bu cezayı "AB üyeliği için değil, Avrupa değeri olduğu için" en kısa sürede kaldırmasını ümit ettiğini söyledi.
Bizce en çarpıcı yorum ise, tam da Mesut Yılmaz'ın "acelemiz var" dediği bir dönemde Kohl'dan geldi.
Kohl aynen şöyle söyledi. "Türkiye meselesine gelince. Bu konuda çok yalan söylendi. Sizler Avrupa Birliği'ne tam üye olabilirsiniz demek çok kolay tabii. Ama ben bunu ne zaman becerebileceklerini bile bilmiyorum! Zira Avrupa Birliği'nin Kopenhag kriterleri var. İnsan hakları, din özgürlüğü ve benzeri türden ilkeleri var. Ben insan hakları gibi bir konuyu birkaç günlüğüne de olsa askıya alamam! Bana hep, ama Türkiye konusunda istisnai durumlar olabilir denildi. İstisnalarla yola çıkılamaz. Anlamsız bir şey bu!
Almanya'da 5 milyon Türk yaşıyor. Türkiye'yi son derece destekleyen biriyim ben. Hatta Türk bir gelinim de var. Ama onların kültürleri bambaşka. Şimdi sizler kalkıp Anadolu'ya gider ve orada bir Katolik manastırı kurmak isterseniz, 24 saat sonra kapı dışarı edilirsiniz. 'Burada Hıristiyan falan istemiyoruz biz' derler. İstanbul'a gidip bakın. Orada kaç tane kilise olduğunu görün yani. Hıristiyan din adamlarıyla konuşun. Çanları çalabilmek için polisten izin almak zorunda olduklarını söylüyorlar.
Ben Türklerle sıkı bir işbirliğinden yanayım. Nüfusları bir kaç yıl içinde 80 milyona ulaşacak. Nüfuslarının yaş ortalaması şu anda 25. Bizler açısından harika bir ortalama. Türkler harika insanlar. Ama kültürleri bambaşka. Seçkin de olsa farklı bir kültürleri var. Türkiye, Avrupa Birliği'ne olabildiğince yaklaşmalı, ama tam üye haline gelmemeli."
Lâfın tamamı kime söylenir?
Özellikle 1 Ocak'ta ortak para birimi Euro'ya geçişten sonra ciddi ekonomik sıkıntılar yaşayan Almanya'da eylül ayında yapılacak genel seçimlerde Başbakan Gerhard Schröder'in en büyük rakibi olan ve yapılan seçim anketlerinde başbakanın 10 puan önünde görünerek seçimlerden zaferle çıkmasının ciddi bir ihtimal olduğu belirtilen Bavyera Eyaleti Başbakanı ve CSU lideri Edmund Stoiber, İngiltere'deki Alman Büyükelçiliği'nde seçkin bir siyasetçi, diplomat ve işadamı topluluğuna Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) adaylığı ile ilgili zehir zemberek bir konuşma yaptı. Türkiye'nin AB'de yeri olmadığını iddia eden Stoiber, 'AB'nin sınırı Türkiye-Irak hududu olamaz.' dedi. Stoiber'ın konuşması, Türkiye'nin AB'ye aday ilan edildiği 1999 Helsinki Zirvesi'nden bu yana Avrupalı bir liderin yaptığı Türkiye aleyhtarı en çarpıcı açıklama olarak yorumlandı.
AB'nin sürekli genişleyemeyeceğini savunan Stoiber, Türkiye'nin AB'ye tam üye kabul edilmemesi gerektiğini savundu. 'AB'nin coğrafik sınırları olması gerektiğine inanıyorum. Türkiye'nin NATO'da önemli bir müttefik olduğu ve Almanya ile iyi ilişkiler içinde olması gerektiği fikrindeyiz. Ancak bütün bunlar Türkiye'nin AB üyesi olması gerektiği anlamına gelmez.' diyen Stoiber, 'AB'nin sınırları, Türkiye-Irak hududu olamaz.' şeklinde konuştu.
Türkiye'nin AB'ye üye kabul edilmesi durumunda Tunus ve Fas gibi Avrupa'ya yakın duran ülkelerin de üye olmak isteyeceklerini savunan Stoiber, 'Böylece Avrupa'nın birliğini tehlikeye sokacak herkes, üye olmak isteyecek.' iddiasında bulundu.
Financial Times Stoiber'ın açıklamalarını, son yıllarda duyulan Türkiye aleyhtarı en uç demeç olarak nitelendirdi.
AB üyesi ülkelerde liderlerin Türkiye'nin AB adaylığına bile karşı oldukları bilinmeyen bir şey değildi. Fakat Türkiye aleyhtarı görüşler hep kapalı kapıların ardında kalıyor, bizim "Tercüme odası"ndaki Fenerli beylerin özel gayretleri sonucu kamuoyuna açıklanmıyordu.
Bir başka "dışarıdaki Avrupalı", Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Walter Schwimmer Türkiye'deki ölüm cezası tartışmaları üzerine İsviçre'nin Luzern kentinde devam eden Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi toplantılarında yaptığı açıklamada, "Türkiye kendisini Avrupa normlarına uyarlamak istiyorsa ölüm cezasını mutlaka kaldırması gerekiyor" yorumunda bulundu. Avrupa Konseyi'nin İnsan Hakları'ndan sorumlu temsilcisi Alvaro Gil-Robles de, Türkiye'deki ölüm cezası tartışmalarına ilişkin olarak Strasbourg'da "Öcalan'a verilen ölüm cezasının infaz edilmesi düşüncesini aklımda canlandırmak bile istemem. Sonuçlarının neler olacağının yorumunu size bırakıyorum" ifadesini kullandı. Ölüm cezasını, "vahşi, barbar ve intikam" gibi ağır sıfatlarla niteleyen Gil-Robles, Türkiye'nin de bu cezayı "AB üyeliği için değil, Avrupa değeri olduğu için" en kısa sürede kaldırmasını ümit ettiğini söyledi.
Bizce en çarpıcı yorum ise, tam da Mesut Yılmaz'ın "acelemiz var" dediği bir dönemde Kohl'dan geldi.
Kohl aynen şöyle söyledi. "Türkiye meselesine gelince. Bu konuda çok yalan söylendi. Sizler Avrupa Birliği'ne tam üye olabilirsiniz demek çok kolay tabii. Ama ben bunu ne zaman becerebileceklerini bile bilmiyorum! Zira Avrupa Birliği'nin Kopenhag kriterleri var. İnsan hakları, din özgürlüğü ve benzeri türden ilkeleri var. Ben insan hakları gibi bir konuyu birkaç günlüğüne de olsa askıya alamam! Bana hep, ama Türkiye konusunda istisnai durumlar olabilir denildi. İstisnalarla yola çıkılamaz. Anlamsız bir şey bu!
Almanya'da 5 milyon Türk yaşıyor. Türkiye'yi son derece destekleyen biriyim ben. Hatta Türk bir gelinim de var. Ama onların kültürleri bambaşka. Şimdi sizler kalkıp Anadolu'ya gider ve orada bir Katolik manastırı kurmak isterseniz, 24 saat sonra kapı dışarı edilirsiniz. 'Burada Hıristiyan falan istemiyoruz biz' derler. İstanbul'a gidip bakın. Orada kaç tane kilise olduğunu görün yani. Hıristiyan din adamlarıyla konuşun. Çanları çalabilmek için polisten izin almak zorunda olduklarını söylüyorlar.
Ben Türklerle sıkı bir işbirliğinden yanayım. Nüfusları bir kaç yıl içinde 80 milyona ulaşacak. Nüfuslarının yaş ortalaması şu anda 25. Bizler açısından harika bir ortalama. Türkler harika insanlar. Ama kültürleri bambaşka. Seçkin de olsa farklı bir kültürleri var. Türkiye, Avrupa Birliği'ne olabildiğince yaklaşmalı, ama tam üye haline gelmemeli."
Lâfın tamamı kime söylenir?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002