Çanakkale Zaferi'nin 107. yıldönümünü büyük bir coşku ve heyecanla kutluyoruz.
Bütün dünyaya "Çanakkale Geçilmez" dedirten bu büyük zaferi bize armağan eden bu milletin kahraman evlatlarının aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz, hepsini rahmetle anıyor bizlere şefaatçi olmalarını Allah'ın izniyle talep ediyoruz.
Dünyada eşi ve benzeri olmayan bu savaşın bir tarafında ülkesinin işgal edilmemesi için direnen Anadolu'nun yiğit evlatları, diğer tarafında ise insanlığını kaybetmiş bir vahşetle saldıran emperyalist ülkeler topluluğu vardı.
Çanakkale Zaferi'nin 107. yılı kutlamalarında 1915 Çanakkale köprüsünün açılışı da gerçekleşti. Hayırlı uğurlu olsun. 1915 Çanakkale köprüsünün yapımının aşamalarının anlatıldığı bir de belgesel yayınlandı.
Belgeselde Mimar Musluhiddin'in 1427-1443 yıllarında Edirne'de yaptığı Uzun Köprü'nün yapımındaki bilgilerinden istifade edildiği, Mühendisliğinin teknik unsurlarının anlaşılmaya çalışıldığını öğreniyoruz.
Suyun hırçın aktığı zamanlarda, taşkınları da nasıl kontrol altına alan bir yapı olduğunu belgeselde anlatan ilgili hocamız aynı zamanda, "Uzun Köprünün" sadece köprü işlevini yerine getirmediğini de mühendislik anlamında nasıl mükemmel bir yapı olduğunun bilgisini verdi.
ABD'nin Tacoma eyaletindeki Nurrows köprüsü 1940'ta rüzgârın etkisiyle yıkıldı. Bu da mühendislikte yeni bir sayfa açtı. Artık yapılması planlanan yapılarda Rüzgârın şiddetinin de hesaplanması gerektiği gerçeği mühendislikte önemli bir kural oldu.
1915 Çanakkale köprüsünde de bu kuralın en iyi şekilde uygulandığını köprünün inşasında görevli mühendislerin açıklamalarından anlıyoruz.
Yani anlatmak istiyorum ki, bugün yapılan bir eserin sağlam olması ve risklerden en az etkilenmesi için önceki tecrübelerden, bilgilerden yararlanılıyor.
Çok da güzel yapılıyor.
Bilgi birikerek ilerler, doğrudur. Ancak bazen geriye doğru bakmak gerekiyor, tecrübelerden faydalanmak gerekiyor.
Bu cümleden hareketle tarihte yaşanmış olayların iyi tahlil edilmesi, artılarıyla eksileriyle iyi bir muhasebeye tabi tutularak aynı yanlışlara tekrar düşülmemesi önemli.
Tarihin tekerrür etmemesi için bu şart.
Çanakkale zaferi ve diğer zaferlerimiz dileriz unutulmaz, bizleri ileriye hazırlamak için hep diri tutulur.
Ancak zaferlerimiz sadece ülke olarak, millet olarak içine düştüğümüz sıkıntılı durumları düzeltmek için, milletin birlik ve beraberliğini perçinlemek için zor zamanlarda sığındığımız bir liman olmamalı.
Her vakit yeni yetişen nesilleri milli ve manevi bir şuur kazandırmak için canlı tutmalıyız.
Aynı zamanda zaferlerimizi de, kazanamadığımız harpleri de sebep ve sonuçları ile düşünmek zorundayız.
Nesillerimize bunları anlatmalıyız. Millet olarak İleri gitmek için, diri kalmak için bu şart.
Mesela Çanakkale zaferi tarihimizin şanlı sayfalarında yer almış ve bizim gururumuzdur. Ancak bu savaş çıkmadan önce, ülkeyi idare edenler nasıl hatalar yaptılar ki imparatorluk 22 milyon kilometre kareden çekile çekile son payitahtın neredeyse sınırına kadar geldi ve düşmanı ancak orada durdurabildi.
Biz niye bu hale geldik? Sormalıyız ve ibretler almalıyız ki, bir daha aynı hatalara düşmeyelim.
Düşüne biliyor musunuz, koca imparatorluğun neredeyse yüzde doksan altısı kaybedilmiş, neredeyse tam bir iflas.
Kala kala elimizde bir Anadolu kalmış. Anadolu'yu, boğazları ele geçirmek için de emperyalist ülkeler bütün güçleriyle Çanakkale boğazından geçmek için saldırıyorlardı.
Çanakkale Zaferi; askeri mukavemet açısından, bir milletin varlığına kast eden insanlığını kaybetmiş insanlar karşısındaki duruşuyla müstesna bir örnektir.
Bize bu şerefi yaşatan şehidine, şühedasına, gazisine sonsuz rahmet olsun, onlara hürmetimiz sonsuzdur.
Ancak şunu sormamız gerekiyor; o vakit imparatorluğu sevk ve idare edenler neyi, neleri yanlış yaptı ki koca bir imparatorluğun başşehrinin, payitahtının dibine kadar düşman geldi?
Acaba biz neyi ihmal ettik ki lise çağındaki on beşlik çocuklarımızı, yetişmiş, seçkin bürokratlarımızı, en seçkin insanlarımızı cephede varlık yokluk, ölüm, kalım hattında vatanı kurtarmak için verdik, vermek zorunda kaldık?
(devam edecek…)
- Mustafa Kemal Atatürk bir Osmanlı paşasıydı / 01.04.2025
- Bayram, şeker ve ruhsuzluk / 29.03.2025
- Akıl mı aşk mı? İnsanı insan yapan nedir? / 25.03.2025
- Akıl ve inanç: Haritasız yolculuk olur mu? / 22.03.2025
- Ehlibeyt ve Ramazan: Oruç, sadece bir açlık mıdır? / 21.03.2025
- Boğaz kanla dolu, ama geçilmez! / 18.03.2025
- Unutulan hakikat, kaybolan insanlık / 16.03.2025
- İnsanın, insan-ı kâmil olduğu ay: Ramazan / 14.03.2025
- İstiklal’in sesi: Bir milletin ruhuna kazınan marş / 12.03.2025