Kim, Allah'tan çekinirse, ondan çekinirler
İmam Ali Naki (a.s) buyuruyor: "Dostlarından birine şöyle buyurdular: Filan şahsı kına ve ona: "Allah bir kulun hayrını isterse, kınandığında kabul eder." de
12.04.2025 00:44:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Ali Naki (a.s) buyuruyor: "Dostlarından birine şöyle buyurdular: Filan şahsı kına ve ona: "Allah bir kulun hayrını isterse, kınandığında kabul eder." de.
Mütevekkil, Allah kendisine şifa verirse çok mal sadaka vereceğine dair adak etmişti, şifa bulduğunda, âlimlerden çok mal ne kadardır? diye sordu. Onlar ihtilafa düşüp bir neticeye varamadılar. Derken Mütevekkil, meseleyi Hz. İmam Ali Naki aleyhi's-selâm'dan sordu.
İmam: "Seksen dirhem vermelisin." buyurdular. Delilini sorunca da şöyle buyurdu: Allah-u Teâla, Peygamber'e şöyle buyurmuştur:
"Andolsun ki Allah size birçok yerlerde yardım etti." Biz Peygamber'in düşmanla savaştığı yerleri saydık seksene ulaştı; Allah-u Teâla, bu miktarı çok saymıştır. Mütevekkil, bu cevaptan hoşnut olup seksen dirhem sadaka verdi.
Allah-u Teâla'nın, kulun kendisini çağırmasını istediği bazı yerler vardır; kim o yerlerde dua ederse, duası kabul edilir; Hz. Hüseyin'in haremi de o yerlerden biridir.
Kim, Allah'tan çekinirse, ondan çekinirler.
Kim, Allah'a itaat ederse, ona itaat ederler.
Kim, yaratana itaat ederse, yaratığın gazabından korkmaz.
Kim, Allah'ı gazaplandırırsa, yaratığın kendisine gazap edeceğine yakin etmelidir.
Allah, kendi kendisini vasıf ettiği vasıftan başka şekilde vasıf edilmez. Allah'ı vasıf etmek nasıl mümkün olabilir? Oysaki duyu organları O'nu idrak etmekten, vehimler O'na ulaşmaktan, sezgiler O'nu sınırlamaktan ve gözler O'nu kuşatmaktan acizdir.
Yakın olduğu hâlde uzaktır, uzak olduğu hâlde yakın. O yaratmış; ama O nasıldır? diye sorulamaz. Mekânı var etmiştir; nerededir? denilemez. O, nitelik ve mekândan uzaktır. Tek ve yegânedir. Azameti büyük, isimleri ise kutsaldır.
Hasan İbn Mes'ud şöyle diyor: Ebu'l-Hasan Ali İbn Muhammed (İmam Ali Naki) aleyhi's-selâm'ın huzuruna vardım, o gün hem parmağım yaralanmış, hem de bana bir binek çarpmış, omzumdan bir darbe de yemiştim, ayrıca kalabalık ve izdihamlı bir yere girmiştim ve elbiselerimi yırtmıştılar. "Ey gün, Allah, senin şerrini benden uzak kılsın; ne kadar da kötü bir günsün." dedim.
Bunun üzerine İmam şöyle buyurdular: "Ey Hasan, bizimle ilişkin olduğu hâlde sende mi (bu sözü söylüyorsun ve) kendi suçunu, suçu olmayanın boynuna atıyorsun?"
Hasan diyor ki: "(Bu uyarıyla) aklım başıma geldi, hata yaptığımı anladım ve ey mevlam, Allah'tan, mağfiret diliyorum." dedim.
Hazret buyurdular ki: "Ey Hasan, günlerin suçu nedir ki amellerinizin cezasına uğradığınızda onlara sövüyorsunuz?"
"Ey Resulullah'ın torunu, ben ebedi olarak Allah'tan mağfiret diliyorum, bu benim tövbemdir." dedim.
İmam buyurdular: "Andolsun Allah'a ki (bu sövmelerin) size bir yararı yoktur; fakat Allah bu işle suçsuzları kötülediğiniz için sizi cezalandıracaktır. Ey Hasan, bilmiyor musun, dünyada ve ahirette mükâfatlandıran, cezalandıran ve amellerin karşılığını veren Allah'tır?
"Evet, ey benim mevlam." dedim.
Buyurdular ki: "Artık bir daha tekrarlama ve günlerin Allah'ın hükmünde bir rolü olduğuna inanma."
"Evet, ey benim efendim." dedim."
"Kim Allah'ın, hile ve elemli cezasından emin olursa, tekebbür eder; öyle ki, sonunda O'nun kazasına ve geçerli emrine duçar olur. Kim de, Allah tarafından açık bir delil üzere olursa, dünya musibetleri, bedeni doğranıp parça parça edilse bile ona kolay gelir.
Davut-u Sarmî şöyle diyor: İmam aleyhi's-selâm bana birçok işler emretti ve sonra buyurdu ki: "Söyle bakalım ne diyeceksin?" Ben, Hazretin buyurduğunun aynısını ezberlememiştim. Derken, İmam hazretleri hokka kalemini çıkarıp şöyle yazdılar:
"Bismillahirrahmanirrahim, inşallah hatırlarım, iş Allah'ın elindedir."
Bu esnada ben gülümsedim.
"Neden gülümsediniz?" diye sordu.
"Hayırdır" dedim.
"Söyle bakalım." buyurdu.
Dedim ki: Canım sana feda olsun, bir hadisi hatırladım da ondan; şöyle ki bir gün ashabımızdan biri, ceddiniz Hz. Rıza aleyhi's-selâm'dan şöyle nakletti: Hz. Rıza aleyhi's-selâm, bir şey emrettiğinde, "Bismillahirrahmanirrahim, inşallah hatırlarım" diye yazıyordu; ben de bu yüzden gülümsedim.
Bir adam: "Mümin kırk yaşından sonra delilik, cüzam ve barastan amanda değil midir?" dediğinde şöyle buyurdular: Evet öyledir, fakat mümin de eğer kendisine güvence verenin emrinden çıkarsa, emre aykırı davranmanın cezasına çarpılmaktan kalmaz.
Şükredenin şükrünün verdiği mutluluk, şükre sebep olan nimetin verdiği mutluluktan daha çoktur. Çünkü nimet metadır, şükrü ise hem nimettir, hem de mükâfat.
Allah dünyayı musibet, ahireti ise mükâfat evi kılmıştır. Dünya musibetini, ahiret sevabının sebebi ve ahiret sevabını da, dünya musibetinin bedeli kılmıştır.
Yumuşak ve zeki zalimin, yumuşaklığı vasıtasıyla zulmünü affettirmesi mümkün olduğu gibi, haklı sefih'in (ahmağın) akılsızlığı da, onun haklı olmasını gösteren nuru söndürebilir.
Sana sevgi besleyip görüş belirleyenin görüşüne uy.
Kendi kadrini bilmeyenin şerrinden emin olma.
Dünya bir pazardır; bazıları orada kazanır, bazıları ise zarar görür." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Mütevekkil, Allah kendisine şifa verirse çok mal sadaka vereceğine dair adak etmişti, şifa bulduğunda, âlimlerden çok mal ne kadardır? diye sordu. Onlar ihtilafa düşüp bir neticeye varamadılar. Derken Mütevekkil, meseleyi Hz. İmam Ali Naki aleyhi's-selâm'dan sordu.
İmam: "Seksen dirhem vermelisin." buyurdular. Delilini sorunca da şöyle buyurdu: Allah-u Teâla, Peygamber'e şöyle buyurmuştur:
"Andolsun ki Allah size birçok yerlerde yardım etti." Biz Peygamber'in düşmanla savaştığı yerleri saydık seksene ulaştı; Allah-u Teâla, bu miktarı çok saymıştır. Mütevekkil, bu cevaptan hoşnut olup seksen dirhem sadaka verdi.
Allah-u Teâla'nın, kulun kendisini çağırmasını istediği bazı yerler vardır; kim o yerlerde dua ederse, duası kabul edilir; Hz. Hüseyin'in haremi de o yerlerden biridir.
Kim, Allah'tan çekinirse, ondan çekinirler.
Kim, Allah'a itaat ederse, ona itaat ederler.
Kim, yaratana itaat ederse, yaratığın gazabından korkmaz.
Kim, Allah'ı gazaplandırırsa, yaratığın kendisine gazap edeceğine yakin etmelidir.
Allah, kendi kendisini vasıf ettiği vasıftan başka şekilde vasıf edilmez. Allah'ı vasıf etmek nasıl mümkün olabilir? Oysaki duyu organları O'nu idrak etmekten, vehimler O'na ulaşmaktan, sezgiler O'nu sınırlamaktan ve gözler O'nu kuşatmaktan acizdir.
Yakın olduğu hâlde uzaktır, uzak olduğu hâlde yakın. O yaratmış; ama O nasıldır? diye sorulamaz. Mekânı var etmiştir; nerededir? denilemez. O, nitelik ve mekândan uzaktır. Tek ve yegânedir. Azameti büyük, isimleri ise kutsaldır.
Hasan İbn Mes'ud şöyle diyor: Ebu'l-Hasan Ali İbn Muhammed (İmam Ali Naki) aleyhi's-selâm'ın huzuruna vardım, o gün hem parmağım yaralanmış, hem de bana bir binek çarpmış, omzumdan bir darbe de yemiştim, ayrıca kalabalık ve izdihamlı bir yere girmiştim ve elbiselerimi yırtmıştılar. "Ey gün, Allah, senin şerrini benden uzak kılsın; ne kadar da kötü bir günsün." dedim.
Bunun üzerine İmam şöyle buyurdular: "Ey Hasan, bizimle ilişkin olduğu hâlde sende mi (bu sözü söylüyorsun ve) kendi suçunu, suçu olmayanın boynuna atıyorsun?"
Hasan diyor ki: "(Bu uyarıyla) aklım başıma geldi, hata yaptığımı anladım ve ey mevlam, Allah'tan, mağfiret diliyorum." dedim.
Hazret buyurdular ki: "Ey Hasan, günlerin suçu nedir ki amellerinizin cezasına uğradığınızda onlara sövüyorsunuz?"
"Ey Resulullah'ın torunu, ben ebedi olarak Allah'tan mağfiret diliyorum, bu benim tövbemdir." dedim.
İmam buyurdular: "Andolsun Allah'a ki (bu sövmelerin) size bir yararı yoktur; fakat Allah bu işle suçsuzları kötülediğiniz için sizi cezalandıracaktır. Ey Hasan, bilmiyor musun, dünyada ve ahirette mükâfatlandıran, cezalandıran ve amellerin karşılığını veren Allah'tır?
"Evet, ey benim mevlam." dedim.
Buyurdular ki: "Artık bir daha tekrarlama ve günlerin Allah'ın hükmünde bir rolü olduğuna inanma."
"Evet, ey benim efendim." dedim."
"Kim Allah'ın, hile ve elemli cezasından emin olursa, tekebbür eder; öyle ki, sonunda O'nun kazasına ve geçerli emrine duçar olur. Kim de, Allah tarafından açık bir delil üzere olursa, dünya musibetleri, bedeni doğranıp parça parça edilse bile ona kolay gelir.
Davut-u Sarmî şöyle diyor: İmam aleyhi's-selâm bana birçok işler emretti ve sonra buyurdu ki: "Söyle bakalım ne diyeceksin?" Ben, Hazretin buyurduğunun aynısını ezberlememiştim. Derken, İmam hazretleri hokka kalemini çıkarıp şöyle yazdılar:
"Bismillahirrahmanirrahim, inşallah hatırlarım, iş Allah'ın elindedir."
Bu esnada ben gülümsedim.
"Neden gülümsediniz?" diye sordu.
"Hayırdır" dedim.
"Söyle bakalım." buyurdu.
Dedim ki: Canım sana feda olsun, bir hadisi hatırladım da ondan; şöyle ki bir gün ashabımızdan biri, ceddiniz Hz. Rıza aleyhi's-selâm'dan şöyle nakletti: Hz. Rıza aleyhi's-selâm, bir şey emrettiğinde, "Bismillahirrahmanirrahim, inşallah hatırlarım" diye yazıyordu; ben de bu yüzden gülümsedim.
Bir adam: "Mümin kırk yaşından sonra delilik, cüzam ve barastan amanda değil midir?" dediğinde şöyle buyurdular: Evet öyledir, fakat mümin de eğer kendisine güvence verenin emrinden çıkarsa, emre aykırı davranmanın cezasına çarpılmaktan kalmaz.
Şükredenin şükrünün verdiği mutluluk, şükre sebep olan nimetin verdiği mutluluktan daha çoktur. Çünkü nimet metadır, şükrü ise hem nimettir, hem de mükâfat.
Allah dünyayı musibet, ahireti ise mükâfat evi kılmıştır. Dünya musibetini, ahiret sevabının sebebi ve ahiret sevabını da, dünya musibetinin bedeli kılmıştır.
Yumuşak ve zeki zalimin, yumuşaklığı vasıtasıyla zulmünü affettirmesi mümkün olduğu gibi, haklı sefih'in (ahmağın) akılsızlığı da, onun haklı olmasını gösteren nuru söndürebilir.
Sana sevgi besleyip görüş belirleyenin görüşüne uy.
Kendi kadrini bilmeyenin şerrinden emin olma.
Dünya bir pazardır; bazıları orada kazanır, bazıları ise zarar görür." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.