Merkez Bankası'nın verilerine dayanılarak yapılan bir araştırma milletimizin hayatını borçla devam ettirmeye çalıştığını gözler önüne serdi.2007 yılında, vatandaşların, tüketici kredisi, otomobil kredisi, konut kredisi, kredi kartı ile firmaların bankalardan sağladıkları krediler, bu kredilere ait faiz tahakkuk ve reeskontlarından oluşan toplam borçların bir önceki yıla göre yüzde 28,7 artarak 321,9 milyar YTL'ye yükseldiği kaydedildi. 2000 yılında 35 milyar YTL olan bu borç miktarı, 2003 yılında 85 milyara yükseldi, AKP Hükümetinin IMF ve AB teslimiyetli iktidarı döneminde ise hızla büyüyerek 321,9 milyar YTL'ye çıktı.Devlet borcu borçla çevirmeye çalışıyor, vatandaş da devlete uyumlu olarak borçla nefes almaya çalışıyor.Araştırmada bir önemli nokta daha dikkat çekiyor: 2006 yılında vatandaşların aldığı toplam nakdi kredilerin milli gelire oranı yüzde 33 olarak belirlendi. Yeni hesaplamaya göre 2007 yılında GSMH 865 milyar YTL olarak tahmin ediliyor ve borçların milli gelire oranı yüzde 37'ye ulaşıyor. Bütün bu hesaplamalar piyasada dönen paranın yeterli olmadığını, gelir dağılımında dengenin giderek daha da bozulduğunu göstermektedir. Bu durum, alt ve orta gelir grubundaki vatandaşların harcamalarını kısmasına, asli ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için ise zaruri olarak borçlanmalarına neden olmaktadır. Bu, piyasanın daralması, pazarın küçülmesi demektir. Türkiye'de çoğunluğun böyle bir daralmaya girmesi, üst gelir gruplarını da vurmaktadır.Üretilen ürünler stoklara atılacaktır. Sanayici, tüccar malına pazar bulamayacaktır. Para ile para kazananlar bile bu durumdan büyük zarar görür. ABD'deki mortgage krizinin temel nedeninin ABD halkının gelir yetersizliği olduğunu unutmayalım. Neticede para ile para kazanan da piyasada dönen bir para olacak ki onu hortumlayabilsin. Bakın, ekonomi patronları bu konuda ne diyor? TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Ali Kibar, Merkez Bankası ile birlikte yaptıkları hane halkı araştırmasından, alt gelir grupları tüketim finansmanını borçlanarak karşılarken, üst gelir grubunun tasarruflarının azaldığı sonucunun çıktığını bildirdi. Bugün yaşanılan bu tabloyu yıllar öncesinden BTP Genel Başkanı Prof Dr. Haydar Baş öngörmüştü. Prof. Dr. Baş, para, piyasada olması gerektiği kadar ve olması gerektiği yerde bulunmazsa yaşanan tüketim darlığı sebebiyle piyasaların daralmaya gideceğini, deflasyonun yaşanacağını, ardından da resesyon ve stagflasyonun kaçınılmaz olduğunu vurgulamıştı. Yapılan araştırmada vatandaşın borç miktarının milli gelirin yüzde 37'sine ulaştığı ifade edilmektedir. Tam 321,9 milyar YTL'lik büyük bir borç. Mevcut şartlar altında bu borcun ödenmesi imkansız.Bundan sonraki süreçte hacizler hızla artacaktır. Görünen o ki, vatandaşın ve kurumların mal varlıklarına el konulacaktır. Bankaların "yabancı" ağırlığı hesaba katıldığında, yabancılar milletimizin mal varlıklarına daha kelepir fiyatlarla ve "örtülü" bir şekilde ulaşma imkanına sahip olacaklardır. Prof. Dr. Haydar Baş, Milli Ekonomi Modeli'nde piyasada olması gereken paranın ne kadar olması gerektiğini para denklemiyle beraber ortaya koymuştur. Sayın Baş, paranın mal ve emeğin karşılığı olduğunu ve de tahrik özelliği bulunduğunu ifade ederek paraya yeni tanımlar getirmiştir.Esasen vatandaşın aldığı astronomik borçlar piyasada olması gereken para miktarını göstermektedir. Vatandaş bu parayı bulamadığı için borçlanma yoluna gitmektedir. Devlet bir takım formüllerle vatandaşının bu ihtiyacını karşılarsa ekonomide zuhur eden zincirleme problemler bir anda son bulacaktır."Para basınca enflasyon olur" yaygarası yapanlar, vatandaşın bu ihtiyacını bankalardan faizle borç alarak karşılamasına, bankaların bu sayede astronomik karlar elde etmesine seyirci kalmaktadır, hatta bilerek ya da bilmeyerek destek olmaktadır. Prof. Dr. Baş, Milli Ekonomi Modeli'nde, piyasada milli gelirin en az üçte biri oranında -ki bu rakam yeni para denklemine göre net olarak belirlenecektir- para bulunması gerektiğini vurgulamaktadır. Yani yüzde 33 civarında. Şu an bu rakam yüzde 3'ler seviyesinde. Aradaki açığı görüyor musunuz? Piyasada mal ve emek var, ama onu satın alacak yerli para yok. Açığı kim kapatıyor? Tabii ki bankalar. Faizli borçlarla vatandaşı borçlandırıyorlar. Devlet senyoraj hakkını kullanmıyor, özel sektör buradan astronomik karlar elde ediyor. Olan önce millete oluyor, ama esasen devlete de oluyor.Milli gelir arttığı söyleniyor ama bu artıştan hiç kimse istifade etmiyor. Milli gelirden milletin istifade etmesi senyoraj gelirine bağlıdır. Bu artış nispetinde para basılıp vatandaşa bir formülle verilecek ki vatandaş bu artıştan adil bir şekilde istifade etsin.Prof. Dr. Haydar Baş, bunu sağlamak için Milli Ekonomi Modeli'nde "sosyal devlet projeleri" ni ortaya koymuştur. Ev hanımlarına emeklilik, gençlere burs, doğum parası, vatandaşlık maaşı, asgari ücreti 2 bin YTL'ye çıkması ve daha niceleri. Bunların hepsi bahanedir. Neyin bahanesi? Vatandaşın milli gelirden istifade etmesini sağlama bahanesi. Bir bahaneyle vatandaşın cebine para koyuluyor. Peki, bu neyi sağlayacak?"Devlet Baba"nın bu katkılarıyla vatandaş asgari geçimini sağlayacak, alışveriş yapmaya ihtiyaçlarını karşılamaya başlayacak; bu milyonlarca insanı barındıran büyük bir yerli güvenilir pazarın açılması demektir.Üretici "mal satamıyorum" derdinden kurtulacak, çekini, senedini, vergisini rahat rahat ödeyecek. Varolan üretim potansiyelini kullanacak, hatta devletin sağlayacağı sıfır faizli kredilerle de potansiyelini büyütme şansını elde edecek. İşte formülün bir kısmı bu. Tamamı ise Milli Ekonomi Modeli'nde.Ülkeler bir bir bu Model'den istifade etmeye başladılar, ama maalesef biz hiç etmiyoruz. Borçla yaşamak hoşumuza gidiyor herhalde.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025