Allahü a'lem (cc), çeyrek var kıyamete(!)
Dünya, sonuçlarının "çöküş" olacağı aşikâr bir döneme girdi.
Hesabı "Sarı çizmeli Mehmet Ağa" ya ödeten Barış Manço'yu hatırlarken, biz büyük hesabın medeniyete yazılacağını hemen belirtelim.
İnsanoğlunun, doğaya meydan okurcasına kurduğu medeniyet, bugün büyük bir sınavla karşı karşıya; küresel iklim değişikliği. Dünyanın her yerinde yakıcı etkisi artan hava olaylarında, artışlara neden olarak medeniyet gösterilirken, medeniyetin temeli olan kentler tehlike altında.
İklim değişikliği konusunda en yetkin bilimsel otorite "Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli", iklim sisteminde değişiklik olduğunu ve yaşanan bu değişikliğin "insan faaliyetlerinin bir sonucu" olduğunu, kesin bulgularla ortaya koyuyor;
Atmosferde yer alan karbon dioksit, metan ve diğer bazı gazlar, gezegenin ışınım dengesini düzenleyerek sera etkisi oluşturuyor. Bilindiği gibi sera, bitkilerin yetişmesinde uygun koşulları, ısı ve korumayı denetim altında tutar. Atmosferdeki kimi gazlar da medeniyet ve insan varlığı için gerekli iklimi sağlıyor. Bu gazlar "sera gazları" olarak adlandırılıyor.
Günümüzde özellikle sanayiin ilerlemesi sonucu sera gazlarının, doğal dengenin üzerinde artması, dünyayı olumsuz etkiliyor.
İklim değişikliğinin bilimsel temellerini uzmanlara bırakırken işin hukuki yönüne bakalım:
Paris Sözleşmesi, dünya devletleri tarafından, iklim değişikliği ve etkileriyle mücadele için yapıldı. Bu anlaşma, dünya devletlerinin 1992 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin kabulüyle kurduğu küresel iklim rejiminin hayata geçirilmesini amaçlıyor. Bu amaçla atılan ilk somut adım Kyoto Protokolü'dür.
Anlaşmalar gereği devletler sera gazı salımını, belli oranlarda azaltacaklardı. İç güveyisinden hallice giden işlere ABD çomak sokmaz mı? 2016'da Trump'ın ABD başkanı seçilmesi ile iklim politikalarının yeniden gözden geçirileceği dillendirildi. Dahası, ABD'nin "Paris'te Son Tango" ya hazırlandığı? Paris İklim Antlaşması'ndan çekileceği haberleri yayıldı.
Dünyanın Çin'den sonra en çok salım yapan 2. ülkesi ve gelişmekte olan ülkelere sağlanacak iklim fonlarının önemli destekçisi olması gereken ABD yine pişmiş aşa su katıyordu.
Bu arada Paris Sözleşmesi'nin mimarı Birleşmiş Milletler'den (BM) bir uyarı geliyordu:
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, yaptığı konuşmada iklim değişikliğinin yeryüzü için önemini vurguluyor, iklim değişikliğiyle ilgili küresel mücadele ve herkese huzurlu bir gelecek sağlamak için sürdürülebilir eylem çağrısında bulunuyordu. Guterres, iklim değişikliğiyle yeterince mücadele edilmezse, doğal afetlerin etkisinin çok daha yıkıcı ve tahrip edici olacağına da işaret ediyordu. BM Genel Sekreteri, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin de iklim değişikliğiyle ilgili olarak kendi ulusal projelerini geliştirmeleri gerektiğini ifade ederken, bu ülkelere iklim fonundan nasıl destek çıkılacağını da söylemeliydi.
Peki, Paris Sözleşmesi'nin hukuki bağlayıcılığı var mı? Bağlayıcılığı varsa da sözleşmenin yaptırım mekanizması bulunmadığından etkinliği tartışma konusudur.
Bize gelince, Türkiye Ulusal Katkı Niyet Beyanı'nı 2015 yılında BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekreteryasına sunmuş ve sera gazı salımlarını 2030 yılında % 21 azaltmayı taahhüt etmişti.
Bu sözümüzü yerine getirebilecek miyiz? Gerçekçi olmak lâzım; nüfus 2030 yılında 88,5 milyona dayandığında, bin kişi başına düşen araç sayısı, hane halkı büyüklüğü, nükleer santral ve diğer enerji üretim santralleriyle birlikte, sera gazı salımı azaltmak bir yana, dünyanın en çok salım yapan 11. ülkesi olmamız öngörülebilir.
Salınım malınım? salınıp gezebileceğimiz bir karış yer kalmadığı gibi, mevsimlerin de heyecanını yitirdik yitiriyoruz. Gezegen elden gidiyor dostlar!
Dünya, sonuçlarının "çöküş" olacağı aşikâr bir döneme girdi.
Hesabı "Sarı çizmeli Mehmet Ağa" ya ödeten Barış Manço'yu hatırlarken, biz büyük hesabın medeniyete yazılacağını hemen belirtelim.
İnsanoğlunun, doğaya meydan okurcasına kurduğu medeniyet, bugün büyük bir sınavla karşı karşıya; küresel iklim değişikliği. Dünyanın her yerinde yakıcı etkisi artan hava olaylarında, artışlara neden olarak medeniyet gösterilirken, medeniyetin temeli olan kentler tehlike altında.
İklim değişikliği konusunda en yetkin bilimsel otorite "Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli", iklim sisteminde değişiklik olduğunu ve yaşanan bu değişikliğin "insan faaliyetlerinin bir sonucu" olduğunu, kesin bulgularla ortaya koyuyor;
Atmosferde yer alan karbon dioksit, metan ve diğer bazı gazlar, gezegenin ışınım dengesini düzenleyerek sera etkisi oluşturuyor. Bilindiği gibi sera, bitkilerin yetişmesinde uygun koşulları, ısı ve korumayı denetim altında tutar. Atmosferdeki kimi gazlar da medeniyet ve insan varlığı için gerekli iklimi sağlıyor. Bu gazlar "sera gazları" olarak adlandırılıyor.
Günümüzde özellikle sanayiin ilerlemesi sonucu sera gazlarının, doğal dengenin üzerinde artması, dünyayı olumsuz etkiliyor.
İklim değişikliğinin bilimsel temellerini uzmanlara bırakırken işin hukuki yönüne bakalım:
Paris Sözleşmesi, dünya devletleri tarafından, iklim değişikliği ve etkileriyle mücadele için yapıldı. Bu anlaşma, dünya devletlerinin 1992 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin kabulüyle kurduğu küresel iklim rejiminin hayata geçirilmesini amaçlıyor. Bu amaçla atılan ilk somut adım Kyoto Protokolü'dür.
Anlaşmalar gereği devletler sera gazı salımını, belli oranlarda azaltacaklardı. İç güveyisinden hallice giden işlere ABD çomak sokmaz mı? 2016'da Trump'ın ABD başkanı seçilmesi ile iklim politikalarının yeniden gözden geçirileceği dillendirildi. Dahası, ABD'nin "Paris'te Son Tango" ya hazırlandığı? Paris İklim Antlaşması'ndan çekileceği haberleri yayıldı.
Dünyanın Çin'den sonra en çok salım yapan 2. ülkesi ve gelişmekte olan ülkelere sağlanacak iklim fonlarının önemli destekçisi olması gereken ABD yine pişmiş aşa su katıyordu.
Bu arada Paris Sözleşmesi'nin mimarı Birleşmiş Milletler'den (BM) bir uyarı geliyordu:
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, yaptığı konuşmada iklim değişikliğinin yeryüzü için önemini vurguluyor, iklim değişikliğiyle ilgili küresel mücadele ve herkese huzurlu bir gelecek sağlamak için sürdürülebilir eylem çağrısında bulunuyordu. Guterres, iklim değişikliğiyle yeterince mücadele edilmezse, doğal afetlerin etkisinin çok daha yıkıcı ve tahrip edici olacağına da işaret ediyordu. BM Genel Sekreteri, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin de iklim değişikliğiyle ilgili olarak kendi ulusal projelerini geliştirmeleri gerektiğini ifade ederken, bu ülkelere iklim fonundan nasıl destek çıkılacağını da söylemeliydi.
Peki, Paris Sözleşmesi'nin hukuki bağlayıcılığı var mı? Bağlayıcılığı varsa da sözleşmenin yaptırım mekanizması bulunmadığından etkinliği tartışma konusudur.
Bize gelince, Türkiye Ulusal Katkı Niyet Beyanı'nı 2015 yılında BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekreteryasına sunmuş ve sera gazı salımlarını 2030 yılında % 21 azaltmayı taahhüt etmişti.
Bu sözümüzü yerine getirebilecek miyiz? Gerçekçi olmak lâzım; nüfus 2030 yılında 88,5 milyona dayandığında, bin kişi başına düşen araç sayısı, hane halkı büyüklüğü, nükleer santral ve diğer enerji üretim santralleriyle birlikte, sera gazı salımı azaltmak bir yana, dünyanın en çok salım yapan 11. ülkesi olmamız öngörülebilir.
Salınım malınım? salınıp gezebileceğimiz bir karış yer kalmadığı gibi, mevsimlerin de heyecanını yitirdik yitiriyoruz. Gezegen elden gidiyor dostlar!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023