Batılılar, 'demokrasi' ve 'insan hakları' gibi değerlerin, kendi medeniyetlerine ait olduklarını iddia ediyor ve o değerlerle diğer toplumları sorgulayıp yargılıyorlar. Böylece kendilerine bir üstünlük payesi biçiyorlar.
Özellikle Müslüman ülkelere askeri güçle demokrasi getirmeyi (!) bir hak olarak görüyorlar. Bunu ilkönce Afganistan ve Irak'ta denediler. Bu denemede milyonlarca insan öldürüldü, ülkeler işgal edildi, evlerbarklar viran oldu, kan ve gözyaşı sel gibi aktı. Kısa sürede anlaşıldı ki, demokrasi içi boş bir sömürü aracıymış.
Aynı hüküm 'insan hakları' kavramı için de geçerlidir. Batılıların ilân ettikleri "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi"nde, "Her insanın can tehlikesi olması halinde bir başka ülkeye sığınma hakkı vardır" denilmektedir. Ama gel gör ki, Batılılar, mültecilerine kapılarını kapatıyor ve daha da kötüsü değerli eşyalarına el koyuyorlar.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Ban KiMun, Balkan ülkeleri başta olmak üzere Batı ülkelerinin mültecilere kapılarını açmalarını istiyor. AB'nin Göçten Sorumlu Komiseri Dimitris Avramopulus'un ise korkudan ödü patlıyor. "Mülteciler, Avrupa'nın sonunu getirecek" diyerek feryat ediyor.
Avrupalı yetkililer, "Mülteci akımının neden olduğu krizi daha önce hiç yaşamadık" itirafında bulunuyorlar. İşte Batı medeniyetinin insancıllığı, gücü, kuvveti ve ağırlığı bu kadardır. Onların mültecilere reva gördükleri muamele, sömürgecilikte yaptıkları gibi bir yüz karası olarak tarihte yerini alacaktır.
Mülteciler, Avrupa'nın değil, ama değerlerinin sonunu getirdikleri, açıkça ortaya çıkmıştır. Daha yerinde bir deyişle, Batı medeniyetinin değerlerinin boş lâftan ibaret olduğu bir kez daha gözler önüne serilmiştir.
Batılılar, savaşları terör örgütleriyle kendi topraklarının dışında sürdürerek, her zaman kazanan tarafta yer almayı amaçladılar. Ne var ki, bu sefer yanıldılar. Mülteci akımının büyüklüğünü hesap edemediler. Müslüman ülkelerde çıkardıkları yangının kıvılcımların ülkelerine de sıçrayacağını düşünmediler.
Kelimenin tam anlamıyla Müslüman ülkeleri ateşe verdiler. O ateşten canını kurtarmak isteyen mültecileri de kendileri gibi bir plân ve proje içerisinde görmeye başladılar. Bu hastalıklı ruh halini Çek Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Milos Zeman'ın şu sözleri açıkça gösteriyor: "Ben, organize bir istilâ ile karşı karşıya olduğumuz olgusuna tamamen ikna oldum. Bu kendiliğinden gelişen bir mülteci akımı değil." Tabii ki, mülteci akımları kendiliğinden gelişmez. Kim, yeriniyurdunu terk ederek mülteci konuma düşmek ister?
Batılılar, böyle düşüneceklerine, mültecilere karşı sorumluluklarını yerine getirsinler. Onların, sömürü emelleri ve kirli savaşları olmasaydı, hiç kimse mülteci olarak kapılarına dayanmazdı. Hem zulmü yapıyorlar, hem de mülteci akımlarının Avrupa'yı değiştireceğinden korkuyorlar.
Evet, tarihte en büyük değişimler, savaş ve sonrası oluşan mülteci akımlarıyla gerçekleşmiştir. Mülteciler, Avrupa'da böyle bir değişime yol açacaklarsa, Avrupalılar korkmasınlar, o mutlaka olumlu yönde olacaktır.
Özellikle Müslüman ülkelere askeri güçle demokrasi getirmeyi (!) bir hak olarak görüyorlar. Bunu ilkönce Afganistan ve Irak'ta denediler. Bu denemede milyonlarca insan öldürüldü, ülkeler işgal edildi, evlerbarklar viran oldu, kan ve gözyaşı sel gibi aktı. Kısa sürede anlaşıldı ki, demokrasi içi boş bir sömürü aracıymış.
Aynı hüküm 'insan hakları' kavramı için de geçerlidir. Batılıların ilân ettikleri "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi"nde, "Her insanın can tehlikesi olması halinde bir başka ülkeye sığınma hakkı vardır" denilmektedir. Ama gel gör ki, Batılılar, mültecilerine kapılarını kapatıyor ve daha da kötüsü değerli eşyalarına el koyuyorlar.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Ban KiMun, Balkan ülkeleri başta olmak üzere Batı ülkelerinin mültecilere kapılarını açmalarını istiyor. AB'nin Göçten Sorumlu Komiseri Dimitris Avramopulus'un ise korkudan ödü patlıyor. "Mülteciler, Avrupa'nın sonunu getirecek" diyerek feryat ediyor.
Avrupalı yetkililer, "Mülteci akımının neden olduğu krizi daha önce hiç yaşamadık" itirafında bulunuyorlar. İşte Batı medeniyetinin insancıllığı, gücü, kuvveti ve ağırlığı bu kadardır. Onların mültecilere reva gördükleri muamele, sömürgecilikte yaptıkları gibi bir yüz karası olarak tarihte yerini alacaktır.
Mülteciler, Avrupa'nın değil, ama değerlerinin sonunu getirdikleri, açıkça ortaya çıkmıştır. Daha yerinde bir deyişle, Batı medeniyetinin değerlerinin boş lâftan ibaret olduğu bir kez daha gözler önüne serilmiştir.
Batılılar, savaşları terör örgütleriyle kendi topraklarının dışında sürdürerek, her zaman kazanan tarafta yer almayı amaçladılar. Ne var ki, bu sefer yanıldılar. Mülteci akımının büyüklüğünü hesap edemediler. Müslüman ülkelerde çıkardıkları yangının kıvılcımların ülkelerine de sıçrayacağını düşünmediler.
Kelimenin tam anlamıyla Müslüman ülkeleri ateşe verdiler. O ateşten canını kurtarmak isteyen mültecileri de kendileri gibi bir plân ve proje içerisinde görmeye başladılar. Bu hastalıklı ruh halini Çek Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Milos Zeman'ın şu sözleri açıkça gösteriyor: "Ben, organize bir istilâ ile karşı karşıya olduğumuz olgusuna tamamen ikna oldum. Bu kendiliğinden gelişen bir mülteci akımı değil." Tabii ki, mülteci akımları kendiliğinden gelişmez. Kim, yeriniyurdunu terk ederek mülteci konuma düşmek ister?
Batılılar, böyle düşüneceklerine, mültecilere karşı sorumluluklarını yerine getirsinler. Onların, sömürü emelleri ve kirli savaşları olmasaydı, hiç kimse mülteci olarak kapılarına dayanmazdı. Hem zulmü yapıyorlar, hem de mülteci akımlarının Avrupa'yı değiştireceğinden korkuyorlar.
Evet, tarihte en büyük değişimler, savaş ve sonrası oluşan mülteci akımlarıyla gerçekleşmiştir. Mülteciler, Avrupa'da böyle bir değişime yol açacaklarsa, Avrupalılar korkmasınlar, o mutlaka olumlu yönde olacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018