Başbakan Erdoğan Çek Cumhuriyeti’nde mevkidaşı ile yaptığı görüşmede hem AB’ye verdi veriştirdi, hem de AB’ye girme konusunda destek istedi.
Eleştiriler aynen şöyle:
“Türkiye’nin AB’ye müracaatı 50 yılı aşmış durumda. Bu işin kapısında olmamız 59’a dayanır. 63 yılında resmi müracaat süresi başlamıştır. Bu süre içerisinde Türkiye’nin bu kadar oyalanması hakikaten affedilir, dayanılır bir şey değildir. Adama sorarlar. Yani 54 yıl siz Türkiye gibi bir ülkeyi bu kapıda niye bekletiyorsunuz?”
“Şu anda AB üyesi ülkelerin birçoğunun standartları Türkiye’nin yakaladığı AB müktesebatı içerisindeki standartları tutmaz. Maastricht Kriterleri noktasında AB üyesi ülkelerin birçoğu dökülüyor. Bunları zaten görüyoruz.”
“Kaldı ki para birliğinde biliyorsunuz İngiltere başından beri uymamıştır. Ve Eurozone’a girmemiştir. Bu girmeyişinin sebebi hiçbir zaman sorulabildi mi? Sorulamadı. Ve bu süreci bu şekilde İngiltere devam ettirmiştir. Ve şu anda da Eurozone’a girmemenin faydasını ayrıca İngiltere görmüştür, görmektedir.”
“Eurozone içerisinde olanlar da şu anda bedel ödüyorlar. Ciddi manada bedel ödüyorlar. Ve halk da tabii isyanda. ‘Ben çalışacağım. Sen öbür tarafta batanın gideceksin parasını, borcunu ödeyeceksin. Böyle şey olmaz’ diyor.”
Evet, Sayın Başbakan’ın kendi ifadeleriyle eleştirileri böyle…
Özetlersek, “Birçok AB üyesi ülkeden daha fazla kriterlere uymamıza rağmen 50 yılı aşkın bizi neden bekletiyorsunuz” diyor Sayın Başbakan…
İngiltere örneğiyle de AB’nin Euro para birliğine girmemenin girmekten daha hayırlı olduğunu ifade ediyor.
Ediyor etmesine ama aynı konuşmanın devamında sanki bu eleştirileri yapan Başbakan kalkıyor ve yerine başka bir Erdoğan oturuyor ve başlıyor destek istemeye…
Başbakan’ın destek talebi de şöyle:
“Bizi henüz Türkiye Cumhuriyeti olarak AB içerisine almadınız ama AB üyesi ülkeler içerisinde 5 milyon Türk yaşıyor. Siz bizi resmen almadınız ama Türkiye zaten buraya halkıyla girmiş vaziyette. Oyalamayın, gelin bu işi bitirelim diyoruz.”
Başbakan Erdoğan, ayrıca Çek Cumhuriyeti vatandaşı AB Komiseri Stefan Fülle’den de bu konuda destek ve gayret beklediklerini sözlerine ekledi.
Başbakan sanki çift kişilikliymiş gibi davranıyor.
Bir taraftan İngiltere’nin AB üyeliğini sorgulamasını ve Eurozone’a girmemesini takdir eden bir kişilik, diğer taraftan da bu eleştirdiği birliğe girme hayali taşıyan ve bunun için en olmadık kişilerden bile destek arayan bir kişilik…
Sayın Başbakan bu çift kişilikli yaklaşımı sadece AB konusunda göstermiyor.
Bir ara, “NATO’nun Libya’da ne işi var” diye tepki göstermişti, bir hafta sonra onun kararıyla Türkiye Libya’ya operasyon düzenleyen NATO’nun merkez komuta üssü oluverdi.
“İşin başında ben varım, Patriotlardan haberim yok” demişti, bir hafta sonra onun izniyle Türkiye NATO’dan resmen Patriot talebinde bulunmuştu.
Diyarbakır’da “Kürt meselesi vardır ve bu mesele benim meselemdir” demişti, şimdilerde “Kürt meselesi yoktur, terör sorunu vardır” diyor.
Takipçisi olduğu Ergenekon davası sebebiyle emekli ya da muvazzaf birçok general hapse atıldı, şimdilerde yargıyı eleştirip, “orduyu yönetecek komutan kalmadı” diyor.
Bu örnekleri artırabiliriz.
Zannımca, Sayın Başbakan’ın kişiliklerinden birisi kendine ait, diğeri ise taşeronluğun gereği ortaya çıkıyor. Yani talimat öncesi, talimat sonrası da diyebiliriz.
Eleştiriler aynen şöyle:
“Türkiye’nin AB’ye müracaatı 50 yılı aşmış durumda. Bu işin kapısında olmamız 59’a dayanır. 63 yılında resmi müracaat süresi başlamıştır. Bu süre içerisinde Türkiye’nin bu kadar oyalanması hakikaten affedilir, dayanılır bir şey değildir. Adama sorarlar. Yani 54 yıl siz Türkiye gibi bir ülkeyi bu kapıda niye bekletiyorsunuz?”
“Şu anda AB üyesi ülkelerin birçoğunun standartları Türkiye’nin yakaladığı AB müktesebatı içerisindeki standartları tutmaz. Maastricht Kriterleri noktasında AB üyesi ülkelerin birçoğu dökülüyor. Bunları zaten görüyoruz.”
“Kaldı ki para birliğinde biliyorsunuz İngiltere başından beri uymamıştır. Ve Eurozone’a girmemiştir. Bu girmeyişinin sebebi hiçbir zaman sorulabildi mi? Sorulamadı. Ve bu süreci bu şekilde İngiltere devam ettirmiştir. Ve şu anda da Eurozone’a girmemenin faydasını ayrıca İngiltere görmüştür, görmektedir.”
“Eurozone içerisinde olanlar da şu anda bedel ödüyorlar. Ciddi manada bedel ödüyorlar. Ve halk da tabii isyanda. ‘Ben çalışacağım. Sen öbür tarafta batanın gideceksin parasını, borcunu ödeyeceksin. Böyle şey olmaz’ diyor.”
Evet, Sayın Başbakan’ın kendi ifadeleriyle eleştirileri böyle…
Özetlersek, “Birçok AB üyesi ülkeden daha fazla kriterlere uymamıza rağmen 50 yılı aşkın bizi neden bekletiyorsunuz” diyor Sayın Başbakan…
İngiltere örneğiyle de AB’nin Euro para birliğine girmemenin girmekten daha hayırlı olduğunu ifade ediyor.
Ediyor etmesine ama aynı konuşmanın devamında sanki bu eleştirileri yapan Başbakan kalkıyor ve yerine başka bir Erdoğan oturuyor ve başlıyor destek istemeye…
Başbakan’ın destek talebi de şöyle:
“Bizi henüz Türkiye Cumhuriyeti olarak AB içerisine almadınız ama AB üyesi ülkeler içerisinde 5 milyon Türk yaşıyor. Siz bizi resmen almadınız ama Türkiye zaten buraya halkıyla girmiş vaziyette. Oyalamayın, gelin bu işi bitirelim diyoruz.”
Başbakan Erdoğan, ayrıca Çek Cumhuriyeti vatandaşı AB Komiseri Stefan Fülle’den de bu konuda destek ve gayret beklediklerini sözlerine ekledi.
Başbakan sanki çift kişilikliymiş gibi davranıyor.
Bir taraftan İngiltere’nin AB üyeliğini sorgulamasını ve Eurozone’a girmemesini takdir eden bir kişilik, diğer taraftan da bu eleştirdiği birliğe girme hayali taşıyan ve bunun için en olmadık kişilerden bile destek arayan bir kişilik…
Sayın Başbakan bu çift kişilikli yaklaşımı sadece AB konusunda göstermiyor.
Bir ara, “NATO’nun Libya’da ne işi var” diye tepki göstermişti, bir hafta sonra onun kararıyla Türkiye Libya’ya operasyon düzenleyen NATO’nun merkez komuta üssü oluverdi.
“İşin başında ben varım, Patriotlardan haberim yok” demişti, bir hafta sonra onun izniyle Türkiye NATO’dan resmen Patriot talebinde bulunmuştu.
Diyarbakır’da “Kürt meselesi vardır ve bu mesele benim meselemdir” demişti, şimdilerde “Kürt meselesi yoktur, terör sorunu vardır” diyor.
Takipçisi olduğu Ergenekon davası sebebiyle emekli ya da muvazzaf birçok general hapse atıldı, şimdilerde yargıyı eleştirip, “orduyu yönetecek komutan kalmadı” diyor.
Bu örnekleri artırabiliriz.
Zannımca, Sayın Başbakan’ın kişiliklerinden birisi kendine ait, diğeri ise taşeronluğun gereği ortaya çıkıyor. Yani talimat öncesi, talimat sonrası da diyebiliriz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Türkiye’de tarım BTP ile zirveye ulaşır / 01.02.2025
- İsrail, işgallerini kalıcı hale getirmeye çalışıyor / 31.01.2025
- Trump hızlı başladı; ne değişecek? / 29.01.2025
- İnsan bozulunca, her şey bozuluyor / 28.01.2025
- Gazze’deki ateşkes ABD’ye mi emanet? / 25.01.2025
- Kartalkaya’da yüreğimiz yandı / 24.01.2025
- Hz. Fatıma edep, ölçü ve iman abidesidir / 22.01.2025
- ‘Söneriz diye üflediler, alev aldık’ / 21.01.2025
- Türk’ün düşmanı, Kürt’ün katili ile ‘barış süreci’ / 18.01.2025
- Gazze’de ateşkes muamması / 17.01.2025
- İsrail, işgallerini kalıcı hale getirmeye çalışıyor / 31.01.2025
- Trump hızlı başladı; ne değişecek? / 29.01.2025
- İnsan bozulunca, her şey bozuluyor / 28.01.2025
- Gazze’deki ateşkes ABD’ye mi emanet? / 25.01.2025
- Kartalkaya’da yüreğimiz yandı / 24.01.2025
- Hz. Fatıma edep, ölçü ve iman abidesidir / 22.01.2025
- ‘Söneriz diye üflediler, alev aldık’ / 21.01.2025
- Türk’ün düşmanı, Kürt’ün katili ile ‘barış süreci’ / 18.01.2025
- Gazze’de ateşkes muamması / 17.01.2025