Türk ekonomisinin 2001 karnesi açıklandı. Sonuç, küçüldükçe küçülüyoruz. Hiiiiç sağa sola çekmeye mahal yok; bu ekonomik gidişatın anlamı, devletin tüm kurumlarıyla dışa bağımlı hale getirilmesidir.
Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in kulakları çınlasın; 2001'in ekonomi verileri açıklanmadan, on gün önce, AB'nin Türkiye'ye bakışı bağlamında "sömürge eyalet valiliği" tespitini yapmak durumunda kalmıştı. Şimdilik arada sırada ve kısa süreli de olsa küresel veya AB'sel dayatmalar karşısında diklenebiliyoruz, yalandan da olsa posta koyabiliyoruz. Fakat bu ekonomik gidişat devam ederse, onu da yapamayacağız. Halk arasında "hadım olmuş erkek" diye bir tabir var ya; korkarım Türkiye'yi o hale sokmaya başladılar.
Çok iyi hatırlıyorum; batık bankaların ve hortumlamaların vaveylasının koptuğu birkaç yıl önce durumu, İkinci Kuvay-ı Milliye'nin mimarı Prof. Dr. Haydar Baş beye sorduğumuzda çok farklı bir yaklaşım sergilemişti. Demişti ki, bu olaylar sadece ekonomik vakıalar değil, birkaç bankanın batırılması veya hortumlanması değil; bilakis bu yolla devletin kan pompalayan kalbi mesabesindeki Hazinesinin boşaltılarak çökertilmesi planının bir parçasıdır. Göreceksiniz, hortumcu diye güya üzerlerine yürünenlerin hepsi serbest kalacak. Bu, Türkiye Cumhuriyeti'ni çökertmeye dönük global oyunun sadece bir parçasıdır.
Bu tespit ve teşhisi bir başka Allah kulundan da duymadım.
Aksine pekçok politikacımız ve entellektüelimiz, bu global oyunun birer piyonu rolünü üstlenmişler. Gerçekten birkaç sene zarfında gelinen nokta itibarıyla içeride hortumcu kalmadı.
Millet ise bu ceremeyi, vergi ile zamla kapatmaya çalışıyor.
Kapanır mı?
Bu ekonomik anlayışla kapanmaz. Makas açıldı, büyüdü, büyüyor.
Dolayısıyla kriz, ekonomik zeminden taştı, bu milletin bağımsızlık alanına oturuverdi.
2001 yılı Gayri Safi Milli Hasıla yüzde 9.4 oranında azalmış. Kişi başına düşen milli gelir 2 bin 160 dolara düşmüş. Pembe yorumcuların bazıları, 1990 öncesi kişi başına milli gelirin 1 960 dolar civarında olduğunu söyleyerek, güya çok fazla değil de, on sene kadar geri gittiğimizi söylemeye çalışıyor. Halbuki terazinin bir de diğer kefesi var. Kişi başına milli gelir bugün 2 bin 160 dolara düşmüş ama, kişi başına gider kaç dolara fırlamış. Kişi başına vergi, kişi başına zam nerelere varmış. Bu tarafa bakan yok. Buna bir de milli gelir toplamının toplum kesimlerine dağılım oranlarını, yani kurt taksimini ilave edin; o zaman milleti yakan ekonomik ateşin derecesini doğru tespit etmek belki biraz mümkün olur.
Kayıtdışı ekonomik desteklere rağmen tabanda milleti kavuran bu ateş, maalesef tavanda devlet çarkını eritiyor. Bağımsız yasama, yürütme, ve yargı erkini zorluyor.
Sadece ABD eski Büyükelçisi Mark Parris, Türkiye'nin yaşadıkları bir başka ülkenin başına gelseydi çoktan yıkılırdı, demiyor. Veya sadece Kemal Derviş, IMF'nin faiz yüklü 30 milyarlık dış borcunu hatırlatıp durmuyor. Batılılar ve ABD'liler Türkiye'nin bağımsızlığını rencide edecek düzeyde homurdanmaya devam ediyor. Önceki gün Bill Clinton'ın eski danışmanı Dick Morris "Türkiye, Irak operasyonuna destek verecek. Çünkü Türkiye'nin sahibi IMF'dir. IMF parasını verip Türkiye'yi satın aldı..." diyebiliyor. Türkiye, maalesef lejyoner olarak görülüyor.
Bu tablo karşısında hangi akl-ı selim sahibi, ülkedeki ekonomik krizin "sadece ekonomik" olduğunu söyleyebilir? Hiç kimse bunu söyleyemez.
Türkiye'yi ahtapot gibi sararak bağımsızlığını hızla kemiren böylesi global bir oyunu ABD, AB ve IMF'ci politikalarla bozmak mümkün değildir. Zira zaten onların aklıyla buralara geldik, onların reçeteleri ile bu çöküntüyü yaşıyoruz. Maalesef "değiştim yenilikçi"si dahil tüm siyasi partilerimiz bu işleri, parti programları gereği bu global aktörlerin insafında sürdürmeye kararlılar. Bile bile lades demişler çünkü.
Türk siyasetinde bağımsızlık karakterinin yerini ne yazık ki, siyasi ikbal ihtirasıyla lejyonerlik aldı. Brüksel veya Atlantik ötesi lobisel seansların perde arkasını gözlemlerseniz, siyasete ısınmaya çalışan nice ucuz politik lejyonerlere rastlarsınız. Ülke, bunların müsveddeleriyle kurtulur mu, Allah aşkına.
Türkiye'nin tek seçeneği var; Bağımsız Türkiye Partisi'nin insan, üretim ve emeğe dayalı Milli Ekonomi Modeli'ndeki projeleri vakit kaybetmeden icraata geçirmek. Bu model, bir milletin tam bağımsızlık projeleridir.
Gerisi, biraz daha bağımsızlığımızı yitirmek, biraz daha global faiz yükünü artırmak, borç üstüne borç kabartmaktır. Bilerek intihar etmektir.
Hangi vatan evladı buna razı olabilir?
Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in kulakları çınlasın; 2001'in ekonomi verileri açıklanmadan, on gün önce, AB'nin Türkiye'ye bakışı bağlamında "sömürge eyalet valiliği" tespitini yapmak durumunda kalmıştı. Şimdilik arada sırada ve kısa süreli de olsa küresel veya AB'sel dayatmalar karşısında diklenebiliyoruz, yalandan da olsa posta koyabiliyoruz. Fakat bu ekonomik gidişat devam ederse, onu da yapamayacağız. Halk arasında "hadım olmuş erkek" diye bir tabir var ya; korkarım Türkiye'yi o hale sokmaya başladılar.
Çok iyi hatırlıyorum; batık bankaların ve hortumlamaların vaveylasının koptuğu birkaç yıl önce durumu, İkinci Kuvay-ı Milliye'nin mimarı Prof. Dr. Haydar Baş beye sorduğumuzda çok farklı bir yaklaşım sergilemişti. Demişti ki, bu olaylar sadece ekonomik vakıalar değil, birkaç bankanın batırılması veya hortumlanması değil; bilakis bu yolla devletin kan pompalayan kalbi mesabesindeki Hazinesinin boşaltılarak çökertilmesi planının bir parçasıdır. Göreceksiniz, hortumcu diye güya üzerlerine yürünenlerin hepsi serbest kalacak. Bu, Türkiye Cumhuriyeti'ni çökertmeye dönük global oyunun sadece bir parçasıdır.
Bu tespit ve teşhisi bir başka Allah kulundan da duymadım.
Aksine pekçok politikacımız ve entellektüelimiz, bu global oyunun birer piyonu rolünü üstlenmişler. Gerçekten birkaç sene zarfında gelinen nokta itibarıyla içeride hortumcu kalmadı.
Millet ise bu ceremeyi, vergi ile zamla kapatmaya çalışıyor.
Kapanır mı?
Bu ekonomik anlayışla kapanmaz. Makas açıldı, büyüdü, büyüyor.
Dolayısıyla kriz, ekonomik zeminden taştı, bu milletin bağımsızlık alanına oturuverdi.
2001 yılı Gayri Safi Milli Hasıla yüzde 9.4 oranında azalmış. Kişi başına düşen milli gelir 2 bin 160 dolara düşmüş. Pembe yorumcuların bazıları, 1990 öncesi kişi başına milli gelirin 1 960 dolar civarında olduğunu söyleyerek, güya çok fazla değil de, on sene kadar geri gittiğimizi söylemeye çalışıyor. Halbuki terazinin bir de diğer kefesi var. Kişi başına milli gelir bugün 2 bin 160 dolara düşmüş ama, kişi başına gider kaç dolara fırlamış. Kişi başına vergi, kişi başına zam nerelere varmış. Bu tarafa bakan yok. Buna bir de milli gelir toplamının toplum kesimlerine dağılım oranlarını, yani kurt taksimini ilave edin; o zaman milleti yakan ekonomik ateşin derecesini doğru tespit etmek belki biraz mümkün olur.
Kayıtdışı ekonomik desteklere rağmen tabanda milleti kavuran bu ateş, maalesef tavanda devlet çarkını eritiyor. Bağımsız yasama, yürütme, ve yargı erkini zorluyor.
Sadece ABD eski Büyükelçisi Mark Parris, Türkiye'nin yaşadıkları bir başka ülkenin başına gelseydi çoktan yıkılırdı, demiyor. Veya sadece Kemal Derviş, IMF'nin faiz yüklü 30 milyarlık dış borcunu hatırlatıp durmuyor. Batılılar ve ABD'liler Türkiye'nin bağımsızlığını rencide edecek düzeyde homurdanmaya devam ediyor. Önceki gün Bill Clinton'ın eski danışmanı Dick Morris "Türkiye, Irak operasyonuna destek verecek. Çünkü Türkiye'nin sahibi IMF'dir. IMF parasını verip Türkiye'yi satın aldı..." diyebiliyor. Türkiye, maalesef lejyoner olarak görülüyor.
Bu tablo karşısında hangi akl-ı selim sahibi, ülkedeki ekonomik krizin "sadece ekonomik" olduğunu söyleyebilir? Hiç kimse bunu söyleyemez.
Türkiye'yi ahtapot gibi sararak bağımsızlığını hızla kemiren böylesi global bir oyunu ABD, AB ve IMF'ci politikalarla bozmak mümkün değildir. Zira zaten onların aklıyla buralara geldik, onların reçeteleri ile bu çöküntüyü yaşıyoruz. Maalesef "değiştim yenilikçi"si dahil tüm siyasi partilerimiz bu işleri, parti programları gereği bu global aktörlerin insafında sürdürmeye kararlılar. Bile bile lades demişler çünkü.
Türk siyasetinde bağımsızlık karakterinin yerini ne yazık ki, siyasi ikbal ihtirasıyla lejyonerlik aldı. Brüksel veya Atlantik ötesi lobisel seansların perde arkasını gözlemlerseniz, siyasete ısınmaya çalışan nice ucuz politik lejyonerlere rastlarsınız. Ülke, bunların müsveddeleriyle kurtulur mu, Allah aşkına.
Türkiye'nin tek seçeneği var; Bağımsız Türkiye Partisi'nin insan, üretim ve emeğe dayalı Milli Ekonomi Modeli'ndeki projeleri vakit kaybetmeden icraata geçirmek. Bu model, bir milletin tam bağımsızlık projeleridir.
Gerisi, biraz daha bağımsızlığımızı yitirmek, biraz daha global faiz yükünü artırmak, borç üstüne borç kabartmaktır. Bilerek intihar etmektir.
Hangi vatan evladı buna razı olabilir?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019