Namaz, Kuran ve zikirle geçirilen gecenin sabahında, namazın kılınmasının ardından, İmam Hüseyin (a.s.) arkasındaki cemaate şöyle hitap etti;"Allah-u Teâlâ, bugün benim ve sizin ölümünüze müsaade etmiştir. Öyleyse direnin, düşmana karşı savaşın. Ey Kerimzâdeler! Sabırlı olun. Ölüm sizi sıkıntı ve mihnetten geçirip, geniş cennet ve daimî nimetlere ulaştıran köprüden başka bir şey değildir. Hanginiz zindandan saraya gitmeyi sevmez? Halbuki ölüm, düşmanlarınız için saraydan zindana ve azaba intikal etmeye benzer.Babam, Resulüllah (s.a.v.)'den naklen şöyle buyurdu: "Dünya mümine zindan, kâfire ise cennettir. Ölüm, müminleri cennetlerine, kâfirleri ise cehennemlerine ulaştıran bir köprüdür. Ne yalan duymuşum ve ne de yalan konuştum." Artık savaşın kaçınılmaz olduğu kesinlik kazanmıştı. Verilen mühlet sona ermiş ve ordu saldırı pozisyonunu almıştı. İmam Hüseyin (a.s) ordunun sağ kanadını Züheyr bin Kayn'a, sol kanadını Habib bin Mezahir'e, sancağı ise kardeşi Abbas'a verdi. Geri kalan ev halkını ise kendisi ile beraber merkezde topladı. İmam'ın, ordusu için bu hazırlıkları yaptığı sırada, Ömer bin Sa'd komutasındaki on binlerce kişilik ordu da saldırı pozisyonuna geçmişti. Bu manzarayı gören İmam Hüseyin (a.s.) ellerini Cenab-ı Hakka açarak şöyle yardım diledi:"Allah'ım! Her kederde benim güvencem Sensin. Her zorlukta benim ümidim Sensin. Karşıma çıkan her meselede benim güvencem ve donanımım Sensin. Kalbi zayıf düşüren, insanı çaresiz bırakan, dostların bırakıp kaçmasına ve düşmanların şamata yapmasına neden olan nice felaketleri, başkasından yüz çevirip Sana yönelerek, Sana sundum, Sana şikayet ettim. Sen de, beni bu felaketlerden kurtardın. Bana çıkış yolu gösterdin. Her nimetin velisi, her güzelliğin sahibi ve her arzunun mercii Sensin." Ömer b. Sa'd'ın ordusundakiler, İmam Hüseyin'in (a.s.) kanını akıtmakla Allah'a yaklaşacaklarını zannediyorlardı. İki tarafın da son hazırlıklarını yaptığı bir sırada İmam Hüseyin (a.s.) karşısındakilere son bir nasihatte bulunmak için düşman askerlerine yaklaşmış ve atının üzerinden şöyle seslenmişti; "Ey insanlar! Beni dinleyin! Üzerime düşen sizlere öğüt ve nasihatimi dinlemedikçe ve bu bölgeye gelmemin sebebini öğrenmedikçe savaş hususunda acele etmeyin.Eğer delilimi kabul edip, sözümü tasdik eder de bana karşı insaflı davranırsanız, saadet yolunu bulursunuz. Artık benimle de savaşmaya hiçbir sebep kalmaz. Eğer delilimi kabul etmezseniz, daha sonra yaptığınız işin gam ve üzüntünüze sebep olmaması için de ortaklarınızı bir araya toplayıp düşünüp, taşının ve hakkımda aldığınız kararı uygulayın. Bana göz açtırmayın. Şüphesiz benim yardımcım Kuran'ı indiren Allah'tır. Salih kulların yardımcısı da O'dur." Hamd ve salattan sonra İmam Hüseyin (a.s) sözlerine şöyle devam etti:"Şimdi benim soyumu araştırın ve bakın, ben kimim? Sonra vicdanınızla baş başa kalın ve nefsinizi ayıplayın. Bakın bakalım, beni öldürmeniz, sizin için uygun mudur? Ben, Peygamberinizin (s.a.v.) kızının oğlu değil miyim? Peygamberinizin (s.a.v.) vasisi, Resulüllah'ın (s.a.v.) Allah katından getirdiğini ilk tasdik eden, ilk mümin Ali'nin (a.s.) oğlu değil miyim?Şehitlerin efendisi Hamza, benim amcam değil mi? Resulüllah'ın (s.a.v.) benim ve kardeşimin hakkında, "Şu ikisi cennet gençlerinin efendileridir" dediğini duymadınız mı? Eğer benim dediklerimi doğruluyorsanız -ki haktan ibarettir- Allah'a yemin ederim ki, Allah'ın yalan söyleyenlere buğz ettiğini öğrendiğim günden beri yalan söylemedim. Yok, eğer, beni yalanlıyorsanız, içinizde, sorduğunuzda size doğruyu söyleyecek kimseler vardır.Câbir bin Abdullah el-Ensarî'ye, Ebu Said el-Hudrî'ye, Sahl b. Sa'd es-Saidî'ye, Zed b. Erkam'a ve Enes bin Mâlik'e sorun. Resulüllah (s.a.v.)'in bu sözleri benim ve kardeşim hakkında söylediğini duyduklarını size söyleyeceklerdir. Kanımı dökmenizi engellemeye bu kadar yetmez mi?Eğer bundan şüphe ediyorsanız, benim, Hazreti Peygamberin (s.a.v.) kızının oğlu olduğumdan da mı şüphe ediyorsunuz? Allah'a yemin ederim ki, doğu ve batı arasında, ne sizin içinizde, ne de başka topluluklar içerisinde benden başka Peygamberin (s.a.v.) kızının oğlu yoktur. Yuh olsun size! Sizden birini öldürdüm de mi, buna karşılık beni öldürmek istiyorsunuz? Yoksa birinizin malını mı yedim? Ya da birinizi yaraladım da onun karşılığı olarak mı benim kanımı dökmek istiyorsunuz?" dedi.(devamı haftaya)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025