Önce Hz. Ebu Talib'i sonra da Hz. Hatice'yi kaybeden Resulüllah'ın yegâne dayanağı Hz. Ali'ydi.
Mekke'den Medine'ye Hicret emri geldiğinde Müslümanların sayısının 100 kişiyi arttığı rivayet edilir.
Müslümanlar bu sayıya ulaşmış olsa da ölümü bile göze alarak Resulüllah'ın yanında olacak müminlerin sayısı çok değildi. Bunların başında da genç yaşına rağmen Hz. Ali gelmekteydi.
İmtihan o kadar büyüktü ki; Resulüllah (s.a.a) amcaoğlu, kardeşi, yegane dostu, velisi ve vasisi olan Hz. Ali'yi müşriklerin insafına bırakıyor, Hz. Ali de ölüm ile karşı karşıya kalıyordu. Tam bir teslimiyet sınavıydı.
Allah'ın emri bu yönde olmasaydı asla yapılamayacak bir işti bu.
Hicret emri gelmiş ve kendisine bırakılmış emanetleri sahiplerine teslim etmek için Hz. Ali'yi (r.a) ilahi emir gereği geride bırakıyordu Resulüllah.
Ardında gözlerini kan bürümüş müşriklerle dolu olan kapıyı açmak üzereyken Peygamber Efendimiz (s.a.a.), Hz. Ali'ye (r.a.) dönerek şöyle buyurdu:
- Ya Ali, sana söylediklerimi yerine getir. Hicret etmeye her an hazır ol.
Yasin Suresi'nin ilk ayetlerini okuyarak azılı katillerin arasından çıkıp giden Resulüllah, yerden aldığı bir avuç toprağı müşriklerin üzerine serpti.
Gençleri öne süren müşrikler pusuya yatmış çakallar gibi uygun bir yere sinmiş olanları izliyorlardı.
Ebu Cehil, Ebu Leheb, Ukbe b. Ebi Muayt, Nadr b.Haris gibi İslam'ın ve Resulüllah'ın baş düşmanları da bunlar arasındaydı.
Sinsi sinsi konuşan Ebu Cehil, 'Şu müzemmeme göre eğer siz Müslüman olur kendisine uyarsanız Araplara ve Arap olmayanlara hükümdar olacakmışsınız. Ölümden sonra da diriltilecekmişsiniz! Eğer ona uyar sözlerine dinlerseniz sizin için cennetlerde bahçeler olacakmış. Eğer ona uymaz, sözlerini dinlemezseniz sizi içine alıp yakacak bir de ateş olacakmış. Eğer siz onun dediklerini yapmazsanız öldürülmeniz muhakkakmış. Hâlbuki şimdi öldürülmek üzere olan bizler değil, O'dur' diyerek aklınca Resulüllah'la alay ediyordu.
Ebu Cehil bu sözlerle nefretini kusarken, Yasin suresini okuyarak evinden çıkan Resulüllah (s.a.a.) onların yanlarına kadar gelmiş fakat onu kimse görmemişti.
Peygamberimiz Ebu Cehil'in söylediklerini duyunca Ebu Cehil'e hitaben şunları söyledi:
- Vallahi Rabbimin diliyle bunu ben söylüyorum. O ateşe atılacak olanlardan birisi de sensin.
Sabah olduğunda müşrikler, Resulüllah'ın evine hücum ettiler. Ancak yatakta Resulüllah'ı (s.a.a.) bulamadılar.
Elleri hançerli 40 kişilik katiller güruhu yataktaki örtüyü kaldırdıklarında karşısında tek başına, 20'li yaşlardaki Hz. Ali'yi (r.a.) buldular.
Şaşkınlıkla 'Muhammed nerede' dediler.
Hz. Ali, "Ben sizin O'nu gözetleyen bekçiniz miyim? Maksadınız O'nu Mekke'den çıkartmaktı, O da kendiliğinden çıktı gitti" dedi.
Pek çok İslam âliminin rivayetiyle Hz. Ali'nin ölümü göze alarak Resulüllah'ın yatağına yattığı o gece Cenab-ı Hakk (cc) iki büyük meleğe 'İkinizden birine ölümü, diğerine ise hayatı vermeyi kararlaştırsam hanginiz yaşam hakkını diğerine verip ölüme razı olur?' diye sual buyurdu.
İki büyük melek; "Allah'ım bu bir emir midir yoksa ihtiyari midir" diye sordular.
Cenab-ı Hakk'ın 'ihtiyaridir' diye buyurması üzerine ne Cebrail ne de Mikail ölüme razı olup diğeri için böyle bir fedakârlıkta bulunamadı.
Bunun üzerine Allah onlara şöyle hitap etti:
- Yeryüzüne inin ve görün ki Ali nasıl ölümü satın almış kendisini Peygamber'e feda etmiş. O zaman Ali'yi düşmanın şerrinden mahfuz kılın.
Bu emir üzerine Cebrail ve Mikail (a.s), Hz. Ali'nin huzuruna indiler, biri başı ucunda, öbürü ise ayakları ucunda beklediler.
Cebrail (a.s) orada Hz. Ali'ye "Kim senin gibi olabilir ki, Ey Ali b. Ebi Talib! Allah, meleklerine karşı seninle iftihar ediyor" dedi.
Resulüllah'ın hanesinde bunlar yaşanırken Hz. Ali vesilesiyle nazil olan Bakara suresi 207'nci ayeti kerimedeki Cenab-ı Hakk'ın (c.c.) buyruklarından bir tanesi olan şu ilahi buyruk Resulüllah'a nazil oluyordu:
"İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah'ın rızası için kendini feda eder. Allah kullarına karşı çok şefkatlidir."
Resulüllah'ın ayrılmasından sonra Mekke'de 3 gün kalan Hz. Ali, bütün emanetleri Mekke'deki sahiplerine ulaştırdı. Sonra Kâbe'de yüksek sesle şöyle dedi:
- Ey insanlar! Resulüllah'tan (s.a.a.) emanetini almayan var mı? Vasiyeti olan biri var mı? Resulüllah'ın kendisine bir hususta söz verdiği kimse var mı?
Kimseden ses çıkmayınca, Hz. Ali (r.a.) Mekke'den ayrıldı ve Medine'ye girmeyip Kuba'da bekleyen ve "Ali, olmadan Medine'ye girmem" diyen Resulüllah'a kavuştu.
Mekke'den Medine'ye Hicret emri geldiğinde Müslümanların sayısının 100 kişiyi arttığı rivayet edilir.
Müslümanlar bu sayıya ulaşmış olsa da ölümü bile göze alarak Resulüllah'ın yanında olacak müminlerin sayısı çok değildi. Bunların başında da genç yaşına rağmen Hz. Ali gelmekteydi.
İmtihan o kadar büyüktü ki; Resulüllah (s.a.a) amcaoğlu, kardeşi, yegane dostu, velisi ve vasisi olan Hz. Ali'yi müşriklerin insafına bırakıyor, Hz. Ali de ölüm ile karşı karşıya kalıyordu. Tam bir teslimiyet sınavıydı.
Allah'ın emri bu yönde olmasaydı asla yapılamayacak bir işti bu.
Hicret emri gelmiş ve kendisine bırakılmış emanetleri sahiplerine teslim etmek için Hz. Ali'yi (r.a) ilahi emir gereği geride bırakıyordu Resulüllah.
Ardında gözlerini kan bürümüş müşriklerle dolu olan kapıyı açmak üzereyken Peygamber Efendimiz (s.a.a.), Hz. Ali'ye (r.a.) dönerek şöyle buyurdu:
- Ya Ali, sana söylediklerimi yerine getir. Hicret etmeye her an hazır ol.
Yasin Suresi'nin ilk ayetlerini okuyarak azılı katillerin arasından çıkıp giden Resulüllah, yerden aldığı bir avuç toprağı müşriklerin üzerine serpti.
Gençleri öne süren müşrikler pusuya yatmış çakallar gibi uygun bir yere sinmiş olanları izliyorlardı.
Ebu Cehil, Ebu Leheb, Ukbe b. Ebi Muayt, Nadr b.Haris gibi İslam'ın ve Resulüllah'ın baş düşmanları da bunlar arasındaydı.
Sinsi sinsi konuşan Ebu Cehil, 'Şu müzemmeme göre eğer siz Müslüman olur kendisine uyarsanız Araplara ve Arap olmayanlara hükümdar olacakmışsınız. Ölümden sonra da diriltilecekmişsiniz! Eğer ona uyar sözlerine dinlerseniz sizin için cennetlerde bahçeler olacakmış. Eğer ona uymaz, sözlerini dinlemezseniz sizi içine alıp yakacak bir de ateş olacakmış. Eğer siz onun dediklerini yapmazsanız öldürülmeniz muhakkakmış. Hâlbuki şimdi öldürülmek üzere olan bizler değil, O'dur' diyerek aklınca Resulüllah'la alay ediyordu.
Ebu Cehil bu sözlerle nefretini kusarken, Yasin suresini okuyarak evinden çıkan Resulüllah (s.a.a.) onların yanlarına kadar gelmiş fakat onu kimse görmemişti.
Peygamberimiz Ebu Cehil'in söylediklerini duyunca Ebu Cehil'e hitaben şunları söyledi:
- Vallahi Rabbimin diliyle bunu ben söylüyorum. O ateşe atılacak olanlardan birisi de sensin.
Sabah olduğunda müşrikler, Resulüllah'ın evine hücum ettiler. Ancak yatakta Resulüllah'ı (s.a.a.) bulamadılar.
Elleri hançerli 40 kişilik katiller güruhu yataktaki örtüyü kaldırdıklarında karşısında tek başına, 20'li yaşlardaki Hz. Ali'yi (r.a.) buldular.
Şaşkınlıkla 'Muhammed nerede' dediler.
Hz. Ali, "Ben sizin O'nu gözetleyen bekçiniz miyim? Maksadınız O'nu Mekke'den çıkartmaktı, O da kendiliğinden çıktı gitti" dedi.
Pek çok İslam âliminin rivayetiyle Hz. Ali'nin ölümü göze alarak Resulüllah'ın yatağına yattığı o gece Cenab-ı Hakk (cc) iki büyük meleğe 'İkinizden birine ölümü, diğerine ise hayatı vermeyi kararlaştırsam hanginiz yaşam hakkını diğerine verip ölüme razı olur?' diye sual buyurdu.
İki büyük melek; "Allah'ım bu bir emir midir yoksa ihtiyari midir" diye sordular.
Cenab-ı Hakk'ın 'ihtiyaridir' diye buyurması üzerine ne Cebrail ne de Mikail ölüme razı olup diğeri için böyle bir fedakârlıkta bulunamadı.
Bunun üzerine Allah onlara şöyle hitap etti:
- Yeryüzüne inin ve görün ki Ali nasıl ölümü satın almış kendisini Peygamber'e feda etmiş. O zaman Ali'yi düşmanın şerrinden mahfuz kılın.
Bu emir üzerine Cebrail ve Mikail (a.s), Hz. Ali'nin huzuruna indiler, biri başı ucunda, öbürü ise ayakları ucunda beklediler.
Cebrail (a.s) orada Hz. Ali'ye "Kim senin gibi olabilir ki, Ey Ali b. Ebi Talib! Allah, meleklerine karşı seninle iftihar ediyor" dedi.
Resulüllah'ın hanesinde bunlar yaşanırken Hz. Ali vesilesiyle nazil olan Bakara suresi 207'nci ayeti kerimedeki Cenab-ı Hakk'ın (c.c.) buyruklarından bir tanesi olan şu ilahi buyruk Resulüllah'a nazil oluyordu:
"İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah'ın rızası için kendini feda eder. Allah kullarına karşı çok şefkatlidir."
Resulüllah'ın ayrılmasından sonra Mekke'de 3 gün kalan Hz. Ali, bütün emanetleri Mekke'deki sahiplerine ulaştırdı. Sonra Kâbe'de yüksek sesle şöyle dedi:
- Ey insanlar! Resulüllah'tan (s.a.a.) emanetini almayan var mı? Vasiyeti olan biri var mı? Resulüllah'ın kendisine bir hususta söz verdiği kimse var mı?
Kimseden ses çıkmayınca, Hz. Ali (r.a.) Mekke'den ayrıldı ve Medine'ye girmeyip Kuba'da bekleyen ve "Ali, olmadan Medine'ye girmem" diyen Resulüllah'a kavuştu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Orhan Dede / diğer yazıları
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Bu Numan helak olur! / 14.10.2024
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Bu Numan helak olur! / 14.10.2024