Yaygın Basın'dan bir haber: "Kuzey Irak'a, Sınır ötesi Hava Harekâtı."
Haberde; bir ihbarı değerlendiren T.S.K. tarafından, Kuzey Irak'ta Kandil'deki Avaşin-Basyan, Hakurk ve Gara'daki PKK sığınakları ve cephaneliklerinin imha edildiği, ayrıca çok sayıda PKK'lının da etkisiz hale getirildiği bildiriliyor.
Haberin içeriğinde; İstihbarat kaynaklarından alınan bilgilere göre, sözde PKK liderinin de içinde bulunduğu kalabalık bir terörist grubun imha edildiğini okuyoruz.
Haberin içeriğinde bir cümleye dikkatinizi çekeceğim; "Bu ihbarı kendi içlerinden bir haber elemanı yapmış ve ihbarında: ' ...Mardin-Nusaybin'de ve Şırnak-İdil'de operasyon icra eden güvenlik kuvvetleri birimlerine yönelik eylemlerde bulunacağını ... ayrıca aynı ilçelerde devlet yanlısı vatandaşlara gözdağı vermek, ilçelerdeki terörist unsurları takviye etmek maksadıyla çeşitli eylemler yapma yönünde hazırlık içinde olduklarını' bildirdi."
"... kendi içlerinden bir haber elemanı" vurgusu, dikkatinizi çekti mi? Canımızı yakan, Başkent'in kalbinde yapılan kahpe terörist saldırıyla istihbarat zaafiyetinin sorgulandığı bugünlerde, haber -eğer asparagas değilse- çok önemli.
PKK'nın sözde lider kadrosunun; nerede, ne zaman, ne amaçlı toplandığına kadar detaylı ihbarda bulunan, yani PKK'nin yönetici gruplarının içine kadar sızmış bir İstihbarat Teşkilatımız var demek ki ve ân be ân yapacaklarını haber vermekteler!
Ankara Devlet Mahallesi'ndeki saldırıyı, İstihbarat Birimleri'nin hem Emniyet Genel Müdürlüğü'ne, hem de Genelkurmay Başkanlığı'na bildirdiklerini de basından okumuştuk, hatırladınız mı?
Bu konu üzerinde düşünmek gerekir diye düşünüyorum!
PKK'nın elebaşlarının içine kadar sızmış ve ân be ân haber iletebilen bir İstihbarat Teşkilatı var ve haberlere göre, başarılı da...
Uzun Adam'ın, "Paralel" dediği yapı operasyonlarına bizzat el koyduğunu ve takipçisi olduğunu söylediğini de biliyoruz.
O zaman Başkentin kalbi Devlet Mahallesi'ndeki ve ondan önceki Ankara Garı'ndaki bombalı saldırılara engel olamayan ihmalkâr veya suçlu belli değil mi?
Emniyet genel Müdürlüğü içindeki, "Paralel Yapı"nın hâlâ aktif şekilde devam ettiğini düşünmemiz mi isteniyor yoksa?
Bu nasıl bir "Dünya Lideri(!)" yönetimiyse; bir beden halinde hayâl edeceğimiz Devlet'in, hiçbir uzvunun Kafayla uyumlu ve koordineli çalışmadığı, ortada değil mi?
Hatta Baş Danışman Şeref Malkoç, İncirlik'in ABD'ye hizmete kapatılabileceğini söyledi ve Uzun Adam tarafından, yalanlanmadı mı? Bu nasıl gerdîştir, bu nasıl iştir?
Hadi, bu müthiş istihbarat ağı başarısı(!)na rağmen, sorgulanan "Güvenlik zaafiyeti"ni de, görmezden gelelim ve biz de akıntıya kürek çekmeğe başlayarak, "Yeniden Osmanlı"cı olalım! Yani yine sınırlarımızda güneş batmayacak kadar büyük bir coğrafyayı yeniden yönetimimize almayı hayâl edelim. İ'lâ-y-ı Keliîmetullah için biz de harekâta geçelim.
Bu düşüncenin öncelikli hedefi, burnumuzun dibindeki, hatta coğrafî göbeğimizdeki İsrail olmalı değil mi? İsrail'den sonra sıra, yüzlerce yıllık hasmımız Haçlı Dünyası olmaz mı? Veya olmalı değil mi?
Adamlar, coşkulu Haçlı zihniyetleriyle dağımızda, ovamızda, bağımızda sürek avındalar; bizim, "Dünya Lideri(!)"miz ve müthiş ekibi, av köpeklerini taşlamakla meşguller!
Söylemek istediğim; fizîken köpek gibi olan ama ne bekçi köpekliği, ne çoban köpekliği, ne de kapı köpekliği yapmayan; elinde tüfek gördüğü kişinin -kim olduğuna hiç bakmadan- yanına koşarak kuyruğunu dikip, patisini kaldırıp, tüfeğin ateş etmesini bekleyen av köpeklerini taşlamanın, hiç kimseye bir yararı olmayacağı gibi, sürek avını da bitirmez!
Kıssamız:
Karga, şafak vakti duyduğu bir tıkırtı ile uyanır ve sese yönelir ki; Tavşan, bir mağaranın girişinde daktilo ile takır-tukur bir şeyler yazıyor! Şafak yavaş yavaş atmaktadır. Az ilerideki tümseğin arkasından bir tilki görünür. Tilki, tavşanı görünce sabah-sabah nasibini bulmanın sevinciyle sine-sine yaklaşmaya başlar.
Tilki yaklaşır ve saldırmak üzere Tavşan'a görünür ama Tavşan'ın kendisini kaale almadığını görünce şaşırır ve açıkça yaklaşır:
- Ulan Tavşan, ne yapıyorsun? Diye sorar. Tavşan, aymaz-saymaz tavrına devamla:
- Bir tavşanın, bir tilkiyi nasıl avlayıp yiyeceğini yazıyorum! Çocuklara lazım olur. Diye cevaplar, Tilki hiddetlenir:
- Ulan salak! Böyle bir şey mümkün mü, duyulmuş mu?
- Gevezeliğe gerek yok! Erkeksen peşimden gel! Diyen Tavşan, dönerek mağaraya girer! Kaçacak yeri kalmadığını düşünen Tilki de sevinçle peşinden?
Karga iyice dikkat kesilerek izlemektedir.
Mağaradan kısa bir boğuşma sesi duyulur. Biraz sonra Tavşan, üstünü-başını çırparak gelir, daktilonun başına geçer!
Az sonra, tümseğin arkasından bir kurt görünür. Kurt da sabah sabah bulduğu tavşana sevinerek sessizce yaklaşmaya başlar. İyice yaklaştığında Tavşan'ın kaçmadığını görünce Kurt da şaşırır ve Tilki ile olan konuşma tekrarlanır!
Tavşan:
- Bir tavşanın bir kurdu nasıl avlayıp yiyeceğini yazıyorum! Der, Kurt'u da:
- Uzatma erkeksen peşimden gel! Diyerek mağaraya çeker. Yine içerden, bu sefer biraz daha uzun ve şiddetli bir boğuşma sesi duyulur ve biraz sonra Tavşan, yine üstünü-başını çırpıp düzelterek tozlar arasından çıkar ve daktilonun başına geçer.
Karga, ölesiye bir merakla sessizce mağaraya süzülür.
Gözleri karanlığa alışınca görür ki; Tilki'nin post ve kemikleri bir yerde, Kurt'un post ve kemikleri bir başka yerde... Ve mağaranın dibinde bir aslan; kanlı pençelerini yalayıp, dişlerini temizlemektedir!
Hissemiz:
Ortadoğu Mağarasına bir aslan koyup, kapısına da bir Daktilocu Tavşan dikmişler!
Mağaradaki aslan avlanıncaya kadar, bölge sakinleri Tavşana yem, Aslana av olmaya devam edecekler!
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Haberde; bir ihbarı değerlendiren T.S.K. tarafından, Kuzey Irak'ta Kandil'deki Avaşin-Basyan, Hakurk ve Gara'daki PKK sığınakları ve cephaneliklerinin imha edildiği, ayrıca çok sayıda PKK'lının da etkisiz hale getirildiği bildiriliyor.
Haberin içeriğinde; İstihbarat kaynaklarından alınan bilgilere göre, sözde PKK liderinin de içinde bulunduğu kalabalık bir terörist grubun imha edildiğini okuyoruz.
Haberin içeriğinde bir cümleye dikkatinizi çekeceğim; "Bu ihbarı kendi içlerinden bir haber elemanı yapmış ve ihbarında: ' ...Mardin-Nusaybin'de ve Şırnak-İdil'de operasyon icra eden güvenlik kuvvetleri birimlerine yönelik eylemlerde bulunacağını ... ayrıca aynı ilçelerde devlet yanlısı vatandaşlara gözdağı vermek, ilçelerdeki terörist unsurları takviye etmek maksadıyla çeşitli eylemler yapma yönünde hazırlık içinde olduklarını' bildirdi."
"... kendi içlerinden bir haber elemanı" vurgusu, dikkatinizi çekti mi? Canımızı yakan, Başkent'in kalbinde yapılan kahpe terörist saldırıyla istihbarat zaafiyetinin sorgulandığı bugünlerde, haber -eğer asparagas değilse- çok önemli.
PKK'nın sözde lider kadrosunun; nerede, ne zaman, ne amaçlı toplandığına kadar detaylı ihbarda bulunan, yani PKK'nin yönetici gruplarının içine kadar sızmış bir İstihbarat Teşkilatımız var demek ki ve ân be ân yapacaklarını haber vermekteler!
Ankara Devlet Mahallesi'ndeki saldırıyı, İstihbarat Birimleri'nin hem Emniyet Genel Müdürlüğü'ne, hem de Genelkurmay Başkanlığı'na bildirdiklerini de basından okumuştuk, hatırladınız mı?
Bu konu üzerinde düşünmek gerekir diye düşünüyorum!
PKK'nın elebaşlarının içine kadar sızmış ve ân be ân haber iletebilen bir İstihbarat Teşkilatı var ve haberlere göre, başarılı da...
Uzun Adam'ın, "Paralel" dediği yapı operasyonlarına bizzat el koyduğunu ve takipçisi olduğunu söylediğini de biliyoruz.
O zaman Başkentin kalbi Devlet Mahallesi'ndeki ve ondan önceki Ankara Garı'ndaki bombalı saldırılara engel olamayan ihmalkâr veya suçlu belli değil mi?
Emniyet genel Müdürlüğü içindeki, "Paralel Yapı"nın hâlâ aktif şekilde devam ettiğini düşünmemiz mi isteniyor yoksa?
Bu nasıl bir "Dünya Lideri(!)" yönetimiyse; bir beden halinde hayâl edeceğimiz Devlet'in, hiçbir uzvunun Kafayla uyumlu ve koordineli çalışmadığı, ortada değil mi?
Hatta Baş Danışman Şeref Malkoç, İncirlik'in ABD'ye hizmete kapatılabileceğini söyledi ve Uzun Adam tarafından, yalanlanmadı mı? Bu nasıl gerdîştir, bu nasıl iştir?
Hadi, bu müthiş istihbarat ağı başarısı(!)na rağmen, sorgulanan "Güvenlik zaafiyeti"ni de, görmezden gelelim ve biz de akıntıya kürek çekmeğe başlayarak, "Yeniden Osmanlı"cı olalım! Yani yine sınırlarımızda güneş batmayacak kadar büyük bir coğrafyayı yeniden yönetimimize almayı hayâl edelim. İ'lâ-y-ı Keliîmetullah için biz de harekâta geçelim.
Bu düşüncenin öncelikli hedefi, burnumuzun dibindeki, hatta coğrafî göbeğimizdeki İsrail olmalı değil mi? İsrail'den sonra sıra, yüzlerce yıllık hasmımız Haçlı Dünyası olmaz mı? Veya olmalı değil mi?
Adamlar, coşkulu Haçlı zihniyetleriyle dağımızda, ovamızda, bağımızda sürek avındalar; bizim, "Dünya Lideri(!)"miz ve müthiş ekibi, av köpeklerini taşlamakla meşguller!
Söylemek istediğim; fizîken köpek gibi olan ama ne bekçi köpekliği, ne çoban köpekliği, ne de kapı köpekliği yapmayan; elinde tüfek gördüğü kişinin -kim olduğuna hiç bakmadan- yanına koşarak kuyruğunu dikip, patisini kaldırıp, tüfeğin ateş etmesini bekleyen av köpeklerini taşlamanın, hiç kimseye bir yararı olmayacağı gibi, sürek avını da bitirmez!
Kıssamız:
Karga, şafak vakti duyduğu bir tıkırtı ile uyanır ve sese yönelir ki; Tavşan, bir mağaranın girişinde daktilo ile takır-tukur bir şeyler yazıyor! Şafak yavaş yavaş atmaktadır. Az ilerideki tümseğin arkasından bir tilki görünür. Tilki, tavşanı görünce sabah-sabah nasibini bulmanın sevinciyle sine-sine yaklaşmaya başlar.
Tilki yaklaşır ve saldırmak üzere Tavşan'a görünür ama Tavşan'ın kendisini kaale almadığını görünce şaşırır ve açıkça yaklaşır:
- Ulan Tavşan, ne yapıyorsun? Diye sorar. Tavşan, aymaz-saymaz tavrına devamla:
- Bir tavşanın, bir tilkiyi nasıl avlayıp yiyeceğini yazıyorum! Çocuklara lazım olur. Diye cevaplar, Tilki hiddetlenir:
- Ulan salak! Böyle bir şey mümkün mü, duyulmuş mu?
- Gevezeliğe gerek yok! Erkeksen peşimden gel! Diyen Tavşan, dönerek mağaraya girer! Kaçacak yeri kalmadığını düşünen Tilki de sevinçle peşinden?
Karga iyice dikkat kesilerek izlemektedir.
Mağaradan kısa bir boğuşma sesi duyulur. Biraz sonra Tavşan, üstünü-başını çırparak gelir, daktilonun başına geçer!
Az sonra, tümseğin arkasından bir kurt görünür. Kurt da sabah sabah bulduğu tavşana sevinerek sessizce yaklaşmaya başlar. İyice yaklaştığında Tavşan'ın kaçmadığını görünce Kurt da şaşırır ve Tilki ile olan konuşma tekrarlanır!
Tavşan:
- Bir tavşanın bir kurdu nasıl avlayıp yiyeceğini yazıyorum! Der, Kurt'u da:
- Uzatma erkeksen peşimden gel! Diyerek mağaraya çeker. Yine içerden, bu sefer biraz daha uzun ve şiddetli bir boğuşma sesi duyulur ve biraz sonra Tavşan, yine üstünü-başını çırpıp düzelterek tozlar arasından çıkar ve daktilonun başına geçer.
Karga, ölesiye bir merakla sessizce mağaraya süzülür.
Gözleri karanlığa alışınca görür ki; Tilki'nin post ve kemikleri bir yerde, Kurt'un post ve kemikleri bir başka yerde... Ve mağaranın dibinde bir aslan; kanlı pençelerini yalayıp, dişlerini temizlemektedir!
Hissemiz:
Ortadoğu Mağarasına bir aslan koyup, kapısına da bir Daktilocu Tavşan dikmişler!
Mağaradaki aslan avlanıncaya kadar, bölge sakinleri Tavşana yem, Aslana av olmaya devam edecekler!
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017