'8 Mart Kadınlar Günü’nde kadına şiddet!' seslendirme dosyası:
En son olarak Samsun'da 5 yaşındaki kızının gözleri önünde sokak ortasında ayrıldığı eski eşini ağır şekilde döven, tekmeleyen ve yumruklayan eski kocanın şiddeti 8 Mart kadınlar gününe denk düşmesi ve vahşi görüntülerin sosyal medyada yayınlanması büyük bir infial yarattı.
TV kanallarının bu görüntüleri bulanık da olsa tekrar tekrar yayınlanması, suçlunun kelepçeli, kafası, boynu bastırılarak polis aracına konması, savcılığa verdiği ifade, hükümet yetkililerinin, AKP sözcüsü, Cumhurbaşkanı İletişim Başkanının "Suçlunun en ağır cezayı alması için olayın takipçisi olacağız" şeklinde ifadeleri ilgi ve dikkat ile izlendi.
Daha önce de kadına şiddet ve cinayet olaylarında söylendi ancak ne oldu?
Kadına şiddet, cinayet, taciz ve tecavüz olaylarında 20 yıllık dönemde yıllar geçtikçe bırakın azalmayı, katlanarak artma göstermiştir.
Kadın Dernekleri, Hukuk Büroları, Sivil Toplum Kuruluşları, Siyasi Partiler, Belediyeler, Adalet Bakanlığı, Aile ve Sosyal İşler Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı bu konuda yoğun çalışmalarına rağmen kadın cinayetlerinde son senelerde senede 1'den, ayda 1'e, şimdi de günde 1'e kadar yükseldi. En son Covid-19 pandemisi ile maalesef günde 1'i geçmiştir.
Şimdi kamu spotlarında kadına şiddet uygulayan erkeği bildirmek için özel telefon hatları, başvurabilecekleri kadın sığınma evleri, şiddet uygulayan erkeğe elektronik kelepçe uygulaması, İstanbul Sözleşmesi dahil pek çok konu işleniyor.
Kadına şiddet uygulayan kişi eşi dahi olsa kasten adam öldürmeye teşebbüs veya öldürmekten en ağır cezaya mahkûm oluyor, ancak bu insanlık dışı suç niye azalmıyor ve artıyor?
Demek ki kadına şiddet ve cinayet suçluya verilen cezaların artması veya ağırlaştırılması ile önlenemiyor.
Peki, o zaman kadına şiddet ve cinayet nasıl önlenecek?
"Bunun için kadına şiddet ve cinayet niçin arttı? Artışın sebepleri nelerdir?" sorularına cevap vermek gerekir. Kadına şiddet artışının ruhsal, toplumsal, sosyal ve ekonomik pek çok sorundan kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Ruhsal olarak erkek kişi; saldırgan, psikopat, asosyal, manik depresif ve kişilik bozukluğu olan bir insan olabilir. Eşine; geçimsizlik ve/veya ayrılmaktan dolayı büyük bir hayal kırıklığı, kızgınlık ve öfke içinde bulunabilir.
Bu ruhsal olarak hayatın anlamının kaybıdır. Toplumsal olarak kişi ailesinden, çevresinden, uzaklaşmış olabilir. Bu da toplumsal olarak hayatın anlamının kaybına sebep olabilir.
Sosyal olarak akrabaları, arkadaşları ve dostları ile kötü ilişkileri olabilir, amacı ve hedefi olmayan bir insan olabilir. Bu da sosyal olarak hayatın anlamının kaybına sebep olabilir.
Ekonomik olarak işini ve gücünü kaybetmiş, yani işsiz ve güçsüz kalmış olabilir. Bu da ekonomik olarak hayatın anlamının kaybına sebep olabilir.
Bir şey üretemiyorum, bir işe yaramıyorum düşüncesi gelişir. Böyle bir erkekte hayatın amacı ve anlamı kalmamışsa her şey beklenebilir.
"Hayatta en tehlikeli insan; yaşam amacı kalmamış insandır."
Çünkü bu kişi kendisine, ailesine, eşine ve topluma karşı sevgi ve saygısını kaybetmiştir.
Yani başarısızlığının, mutsuzluğunun, kaygılarının nedeni olarak suçu karşı tarafa yansıtmayı kabul eder. Eşini, ailesini ve toplumu suçlamayı, yani suçu karşı tarafa yansıtmayı ve cezalandırmayı tercih eder. Rahmetli babamın dediği gibi "sevgi bitince kusur başlar" yani eşler arasında sevgi bitince kusurlar ortaya dökülür. Artık her yaptığı kusur olarak göze batar, evde devamlı kavga, gürültü söz konusu olur. Eşlerde şiddetli geçimsizlik gelişir ve ayrılma süreci başlar.
Ayrılma sürecinde benim babamın sözüne ilavem olarak "Aşk bitince nefret başlar" yani eşler arasında aşk sona erince birbirlerini eski birer dost değil, kan davalı bir düşman olarak görmeye başlarlar.
Kadın için eski aşık olduğu erkek hayatını mahveden, saçını süpürge ettiği halde değerini bilmeyen, hayatının en güzel yıllarını harcayan, intikam alınması gereken bir düşman durumuna getirir.
Avukata boşanmak ve tazminat için başvurduğunda "eski erkek eşinin sonuna kadar cezalandırılması, argo tabiri ile donuna kadar almasını" ister.
Eski eşine ortak çocuklarını dahi göstermez, onu çocuğunun gözünde küçültmek için devamlı kötüler.
Artık eski sevgi, aşk ilişkisi bitmiş yerine kan davalı iki düşman durumuna sokar. Erkek için eski eşi sanki onun tapulu malıdır, boşanmasına ve ayrılmasına izin vermek istemez. Şarkılarda ve türkülerde gördüğümüz gibi seni başkasına yar etmem diyerek ayrıldığı eşine yeniden evlenirse kendisine ihanet etmiş gibi görerek cezalandırmak isteği hakimdir. Çünkü kendisinden ayrılan eşi onu tercih etmemiş başkasını tercih etmiştir. Bu görüş ve düşünce ayrılan çiftlerde erkeğin eski eşine karşı duygu durumunu bize yansıtmaktadır.
Ayrılma sürecinde eşler arasında gelişen öfke, kin, garez durumu hukuki süreçte hızla adalet yerine gelmezse, erkeğin kendisinin adalet sağlayacağı bir intikam cinnetine sebep olabilir.
Burada erkek eşte "beyne öfke ve intikam girince; mantık, aklıselim ile ve olayın sonunu düşünmek oradan çıkar" deyişiyle mantıkla değil artık duygularıyla karar veren bir insan ile karşı karşıya kalınır.
Bu anlattıklarımdan anladığınız gibi kadına şiddet olayında olayın ruhsal, sosyal, toplumsal ve ekonomik pek çok nedeni olabilir.
Bunları çözmeden erkeğe verilecek ağır cezalarla kadına şiddet ve cinayetleri azaltamazsınız ancak eşler arasındaki kin nefret ve intikam duygusunu daha da artmasına neden olunabilir.
Sonuç olarak:
1. Türkiye'de kadına şiddet gün geçtikçe artan önemli sosyal, toplumsal, ailesel sorundur.
2. Bu sorunun ruhsal, sosyal, ekonomik pek çok nedeni vardır.
3. Kadına şiddetin öncelikle nedenleri bulunup, yok edilmesi gerekir.
4. Kadına şiddetin nedenleri yok edilmeden; sadece polisiye tedbirlerle ve ağırlaştırılmış cezalarla bu sorun çözülmez.
5. Kadına şiddetin çözümü için; kadın, kadınlığını ve anneliğini ve erkeğin hayat arkadaşı, yani eşi olduğunu, erkeğin ise evin babası ve eşinin hayat arkadaşı olduğunu, bırakın kadına şiddeti onun koruyucu ve kollayıcısı olduğunu daima akılda tutması gerekir.
6. Kadın ve erkek ayrılsalar bile, bir düşman değil, eski günlerin ve ortak çocukların hatırına bir dost, arkadaş olabilmeyi başarmaları gerekir.
TV kanallarının bu görüntüleri bulanık da olsa tekrar tekrar yayınlanması, suçlunun kelepçeli, kafası, boynu bastırılarak polis aracına konması, savcılığa verdiği ifade, hükümet yetkililerinin, AKP sözcüsü, Cumhurbaşkanı İletişim Başkanının "Suçlunun en ağır cezayı alması için olayın takipçisi olacağız" şeklinde ifadeleri ilgi ve dikkat ile izlendi.
Daha önce de kadına şiddet ve cinayet olaylarında söylendi ancak ne oldu?
Kadına şiddet, cinayet, taciz ve tecavüz olaylarında 20 yıllık dönemde yıllar geçtikçe bırakın azalmayı, katlanarak artma göstermiştir.
Kadın Dernekleri, Hukuk Büroları, Sivil Toplum Kuruluşları, Siyasi Partiler, Belediyeler, Adalet Bakanlığı, Aile ve Sosyal İşler Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı bu konuda yoğun çalışmalarına rağmen kadın cinayetlerinde son senelerde senede 1'den, ayda 1'e, şimdi de günde 1'e kadar yükseldi. En son Covid-19 pandemisi ile maalesef günde 1'i geçmiştir.
Şimdi kamu spotlarında kadına şiddet uygulayan erkeği bildirmek için özel telefon hatları, başvurabilecekleri kadın sığınma evleri, şiddet uygulayan erkeğe elektronik kelepçe uygulaması, İstanbul Sözleşmesi dahil pek çok konu işleniyor.
Kadına şiddet uygulayan kişi eşi dahi olsa kasten adam öldürmeye teşebbüs veya öldürmekten en ağır cezaya mahkûm oluyor, ancak bu insanlık dışı suç niye azalmıyor ve artıyor?
Demek ki kadına şiddet ve cinayet suçluya verilen cezaların artması veya ağırlaştırılması ile önlenemiyor.
Peki, o zaman kadına şiddet ve cinayet nasıl önlenecek?
"Bunun için kadına şiddet ve cinayet niçin arttı? Artışın sebepleri nelerdir?" sorularına cevap vermek gerekir. Kadına şiddet artışının ruhsal, toplumsal, sosyal ve ekonomik pek çok sorundan kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Ruhsal olarak erkek kişi; saldırgan, psikopat, asosyal, manik depresif ve kişilik bozukluğu olan bir insan olabilir. Eşine; geçimsizlik ve/veya ayrılmaktan dolayı büyük bir hayal kırıklığı, kızgınlık ve öfke içinde bulunabilir.
Bu ruhsal olarak hayatın anlamının kaybıdır. Toplumsal olarak kişi ailesinden, çevresinden, uzaklaşmış olabilir. Bu da toplumsal olarak hayatın anlamının kaybına sebep olabilir.
Sosyal olarak akrabaları, arkadaşları ve dostları ile kötü ilişkileri olabilir, amacı ve hedefi olmayan bir insan olabilir. Bu da sosyal olarak hayatın anlamının kaybına sebep olabilir.
Ekonomik olarak işini ve gücünü kaybetmiş, yani işsiz ve güçsüz kalmış olabilir. Bu da ekonomik olarak hayatın anlamının kaybına sebep olabilir.
Bir şey üretemiyorum, bir işe yaramıyorum düşüncesi gelişir. Böyle bir erkekte hayatın amacı ve anlamı kalmamışsa her şey beklenebilir.
"Hayatta en tehlikeli insan; yaşam amacı kalmamış insandır."
Çünkü bu kişi kendisine, ailesine, eşine ve topluma karşı sevgi ve saygısını kaybetmiştir.
Yani başarısızlığının, mutsuzluğunun, kaygılarının nedeni olarak suçu karşı tarafa yansıtmayı kabul eder. Eşini, ailesini ve toplumu suçlamayı, yani suçu karşı tarafa yansıtmayı ve cezalandırmayı tercih eder. Rahmetli babamın dediği gibi "sevgi bitince kusur başlar" yani eşler arasında sevgi bitince kusurlar ortaya dökülür. Artık her yaptığı kusur olarak göze batar, evde devamlı kavga, gürültü söz konusu olur. Eşlerde şiddetli geçimsizlik gelişir ve ayrılma süreci başlar.
Ayrılma sürecinde benim babamın sözüne ilavem olarak "Aşk bitince nefret başlar" yani eşler arasında aşk sona erince birbirlerini eski birer dost değil, kan davalı bir düşman olarak görmeye başlarlar.
Kadın için eski aşık olduğu erkek hayatını mahveden, saçını süpürge ettiği halde değerini bilmeyen, hayatının en güzel yıllarını harcayan, intikam alınması gereken bir düşman durumuna getirir.
Avukata boşanmak ve tazminat için başvurduğunda "eski erkek eşinin sonuna kadar cezalandırılması, argo tabiri ile donuna kadar almasını" ister.
Eski eşine ortak çocuklarını dahi göstermez, onu çocuğunun gözünde küçültmek için devamlı kötüler.
Artık eski sevgi, aşk ilişkisi bitmiş yerine kan davalı iki düşman durumuna sokar. Erkek için eski eşi sanki onun tapulu malıdır, boşanmasına ve ayrılmasına izin vermek istemez. Şarkılarda ve türkülerde gördüğümüz gibi seni başkasına yar etmem diyerek ayrıldığı eşine yeniden evlenirse kendisine ihanet etmiş gibi görerek cezalandırmak isteği hakimdir. Çünkü kendisinden ayrılan eşi onu tercih etmemiş başkasını tercih etmiştir. Bu görüş ve düşünce ayrılan çiftlerde erkeğin eski eşine karşı duygu durumunu bize yansıtmaktadır.
Ayrılma sürecinde eşler arasında gelişen öfke, kin, garez durumu hukuki süreçte hızla adalet yerine gelmezse, erkeğin kendisinin adalet sağlayacağı bir intikam cinnetine sebep olabilir.
Burada erkek eşte "beyne öfke ve intikam girince; mantık, aklıselim ile ve olayın sonunu düşünmek oradan çıkar" deyişiyle mantıkla değil artık duygularıyla karar veren bir insan ile karşı karşıya kalınır.
Bu anlattıklarımdan anladığınız gibi kadına şiddet olayında olayın ruhsal, sosyal, toplumsal ve ekonomik pek çok nedeni olabilir.
Bunları çözmeden erkeğe verilecek ağır cezalarla kadına şiddet ve cinayetleri azaltamazsınız ancak eşler arasındaki kin nefret ve intikam duygusunu daha da artmasına neden olunabilir.
Sonuç olarak:
1. Türkiye'de kadına şiddet gün geçtikçe artan önemli sosyal, toplumsal, ailesel sorundur.
2. Bu sorunun ruhsal, sosyal, ekonomik pek çok nedeni vardır.
3. Kadına şiddetin öncelikle nedenleri bulunup, yok edilmesi gerekir.
4. Kadına şiddetin nedenleri yok edilmeden; sadece polisiye tedbirlerle ve ağırlaştırılmış cezalarla bu sorun çözülmez.
5. Kadına şiddetin çözümü için; kadın, kadınlığını ve anneliğini ve erkeğin hayat arkadaşı, yani eşi olduğunu, erkeğin ise evin babası ve eşinin hayat arkadaşı olduğunu, bırakın kadına şiddeti onun koruyucu ve kollayıcısı olduğunu daima akılda tutması gerekir.
6. Kadın ve erkek ayrılsalar bile, bir düşman değil, eski günlerin ve ortak çocukların hatırına bir dost, arkadaş olabilmeyi başarmaları gerekir.
Prof. Dr. Hidayet Sarı / diğer yazıları
- Türkiye’de hekime şiddetin nedenleri / 25.05.2021
- Türk toplumunda psikososyal sorunların nedenleri / 24.05.2021
- Tek kişilik akıl mı ortak akıl mı? / 22.05.2021
- Şımartılmış Hasta Sendromu ve sağlık çalışanlarına şiddet / 21.05.2021
- Covid-19 salgını ile artan sorun: Kadına şiddet, aile içi şiddet / 27.03.2021
- 8 Mart Kadınlar Günü’nde kadına şiddet! / 10.03.2021
- Sağlıkta dönüşümün bedeli - sağlık israfı - sağlık iflası / 07.03.2021
- Türk milleti neden mutsuz! / 05.03.2021
- 'İnandığın yolda yürü' / 02.03.2021
- Sağlık alanında kötü gidişat ve defansif tıp / 22.02.2021
- Türk toplumunda psikososyal sorunların nedenleri / 24.05.2021
- Tek kişilik akıl mı ortak akıl mı? / 22.05.2021
- Şımartılmış Hasta Sendromu ve sağlık çalışanlarına şiddet / 21.05.2021
- Covid-19 salgını ile artan sorun: Kadına şiddet, aile içi şiddet / 27.03.2021
- 8 Mart Kadınlar Günü’nde kadına şiddet! / 10.03.2021
- Sağlıkta dönüşümün bedeli - sağlık israfı - sağlık iflası / 07.03.2021
- Türk milleti neden mutsuz! / 05.03.2021
- 'İnandığın yolda yürü' / 02.03.2021
- Sağlık alanında kötü gidişat ve defansif tıp / 22.02.2021