Son dönemde Türkiye'de anayasa değişikliği tartışmaları yeniden alevlendi. Özellikle ülkenin üniter yapısı ve vatandaşlık tanımı üzerinden yapılan yorumlar, meselenin sadece hukuki değil, aynı zamanda siyasi ve toplumsal boyutları olduğunu da ortaya koyuyor.
66. madde tartışmaları ve vatandaşlık tanımı
Anayasamızın 66. maddesi, "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür" ifadesiyle vatandaşlığı tanımlamaktadır. Ancak zaman zaman bu tanım, farklı yorumlara neden olmakta ve değiştirilmesi yönünde talepler gündeme gelmektedir. Oysaki 66. madde, etnik kimliği değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını vurgulayan bir ifadedir. Aynı şekilde, başka ülkelerde de benzer tanımlamalar kullanılmaktadır. Örneğin, ABD vatandaşları "Amerikalı" olarak adlandırılırken, etnik kimlikleri üzerinden bir ayrım yapılmaz.
66. madde tartışmalarını yersiz bulan BTP lideri Hüseyin Baş'ın ifade ettiği gibi, "Bu madde millete söylenen bir madde değil, bu madde devletin muhatap olduğu bir madde. Türkiye Cumhuriyeti. Bu devletin kimliğini taşıyan herkes Türk'tür. Devlet vatandaşları arasında ayırım yapamaz. Çünkü hepsi Türk'tür."
Yine Sayın Baş'ın başka bir konuşmasında ifade ettiği gibi; Türk milliyetçiliği ırka dayalı, etnik kimliğe dayalı şey değildir. Bu ülkede kavga ettirilmek istenilen Kürt de Türk milliyetçisi, Laz da Türk milliyetçisi, Çerkes de Türk milliyetçisi, Alevi de Türk milliyetçisi, Sünni de Türk milliyetçisi. Bu topraklarda yaşayan, 'Ne mutlu Türküm diyene' diyen, aynı ideali paylaşan, aynı hedefe koşan, aynı tarihi, medeniyeti gönlünde ve duygularında en ince kılcal damarlarına kadar yaşayan herkes Türk'tür, Türkoğlu Türk'tür, Türk milliyetçisidir.
Türkiye'de mevcut anayasa ve kanunlar karşısında etnik kimlikler bir dezavantaj oluşturmamaktadır. Her Türk vatandaşı, eşit haklara sahiptir. Kürt'ün de Laz'ın da Çerkez'in de Boşnak'ın da dertleri, sorunları aynıdır. Ama birileri hep bu etnisite farklılıklarını gündem ederek ayrımcılık yapmaktadır, o ayrı.
Üniter yapıya yönelik tehditler
Türkiye'nin üniter yapısı, Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana korunan en önemli unsurlardan biri olmuştur. Ancak son yıllarda, dış güçlerin Türkiye'ye yönelik planlarıyla örtüşen bir süreç yaşanılmaktadır. Tarihsel olarak bakıldığında, Osmanlı'nın son dönemlerinde yabancı güçlerin benzer bölme girişimlerine şahit olunmuş, Sevr Antlaşması ile Türkiye parçalanmak istenmiştir. Lozan Antlaşması ile bu tehdit bertaraf edilse de Sevr'in savunucuları hiçbir zaman bu hedeflerinden vazgeçmemiştir.
Anayasa değişikliği süreci nereye gidiyor?
Özellikle 1980'lerden itibaren anayasa değişiklikleriyle Türkiye'nin üniter yapısını zayıflatmaya yönelik adımların atıldığı iddia edilmektedir. Avrupa Birliği uyum süreci çerçevesinde gündeme gelen Kopenhag Kriterleri ve "Diyarbakır'dan Avrupa'ya açılan kapı" söylemleri, bu tartışmaların zeminini oluşturmuştur. Bugün de anayasa değişikliği tartışmaları üzerinden benzer hedeflerin tekrar gündeme getirildiğini görmek mümkündür.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2005 yılında yaptığı "Kürt sorunu benim sorunumdur" açıklamasıyla başlayan süreç, günümüzde farklı bir noktaya evrilmiştir. O dönemlerde yapılan görüşmelerde PKK lideri Abdullah Öcalan'a yönelik af taleplerinin gündeme geldiği iddiaları sıkça dile getirilmiştir. Bugün de anayasa değişiklikleri kapsamında benzer taleplerin yeniden tartışmaya açılabileceği yönünde kaygılar bulunmaktadır.
Sonuç: Türkiye'nin geleceği ve vatandaşın sorumluluğu
Bugün Türkiye'nin karşı karşıya olduğu en büyük tehditlerden biri, geçmişte hayal gibi görünen ancak zamanla adım adım gerçekleştirilmeye çalışılan planlardır. Bu nedenle vatandaşların bilinçli olması, anayasa değişiklikleri gibi kritik süreçleri yakından takip etmesi ve olası tehlikeleri görmesi gerekmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde kurulan Cumhuriyet, Türkiye'yi Ortadoğu'daki diğer ülkelerden ayıran en önemli faktördür. Eğer bugün hala güçlü bir devlet olarak varlığımızı sürdürebiliyorsak, bu Atatürk'ün ortaya koyduğu vizyon sayesindedir. Bu nedenle, vatandaş olarak bizlere düşen en önemli görev, Atatürk'ün fikirlerini iyi anlamak, Türkiye'nin geleceğine sahip çıkmak ve üniter yapıyı korumaktır.
66. madde tartışmaları ve vatandaşlık tanımı
Anayasamızın 66. maddesi, "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür" ifadesiyle vatandaşlığı tanımlamaktadır. Ancak zaman zaman bu tanım, farklı yorumlara neden olmakta ve değiştirilmesi yönünde talepler gündeme gelmektedir. Oysaki 66. madde, etnik kimliği değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını vurgulayan bir ifadedir. Aynı şekilde, başka ülkelerde de benzer tanımlamalar kullanılmaktadır. Örneğin, ABD vatandaşları "Amerikalı" olarak adlandırılırken, etnik kimlikleri üzerinden bir ayrım yapılmaz.
66. madde tartışmalarını yersiz bulan BTP lideri Hüseyin Baş'ın ifade ettiği gibi, "Bu madde millete söylenen bir madde değil, bu madde devletin muhatap olduğu bir madde. Türkiye Cumhuriyeti. Bu devletin kimliğini taşıyan herkes Türk'tür. Devlet vatandaşları arasında ayırım yapamaz. Çünkü hepsi Türk'tür."
Yine Sayın Baş'ın başka bir konuşmasında ifade ettiği gibi; Türk milliyetçiliği ırka dayalı, etnik kimliğe dayalı şey değildir. Bu ülkede kavga ettirilmek istenilen Kürt de Türk milliyetçisi, Laz da Türk milliyetçisi, Çerkes de Türk milliyetçisi, Alevi de Türk milliyetçisi, Sünni de Türk milliyetçisi. Bu topraklarda yaşayan, 'Ne mutlu Türküm diyene' diyen, aynı ideali paylaşan, aynı hedefe koşan, aynı tarihi, medeniyeti gönlünde ve duygularında en ince kılcal damarlarına kadar yaşayan herkes Türk'tür, Türkoğlu Türk'tür, Türk milliyetçisidir.
Türkiye'de mevcut anayasa ve kanunlar karşısında etnik kimlikler bir dezavantaj oluşturmamaktadır. Her Türk vatandaşı, eşit haklara sahiptir. Kürt'ün de Laz'ın da Çerkez'in de Boşnak'ın da dertleri, sorunları aynıdır. Ama birileri hep bu etnisite farklılıklarını gündem ederek ayrımcılık yapmaktadır, o ayrı.
Üniter yapıya yönelik tehditler
Türkiye'nin üniter yapısı, Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana korunan en önemli unsurlardan biri olmuştur. Ancak son yıllarda, dış güçlerin Türkiye'ye yönelik planlarıyla örtüşen bir süreç yaşanılmaktadır. Tarihsel olarak bakıldığında, Osmanlı'nın son dönemlerinde yabancı güçlerin benzer bölme girişimlerine şahit olunmuş, Sevr Antlaşması ile Türkiye parçalanmak istenmiştir. Lozan Antlaşması ile bu tehdit bertaraf edilse de Sevr'in savunucuları hiçbir zaman bu hedeflerinden vazgeçmemiştir.
Anayasa değişikliği süreci nereye gidiyor?
Özellikle 1980'lerden itibaren anayasa değişiklikleriyle Türkiye'nin üniter yapısını zayıflatmaya yönelik adımların atıldığı iddia edilmektedir. Avrupa Birliği uyum süreci çerçevesinde gündeme gelen Kopenhag Kriterleri ve "Diyarbakır'dan Avrupa'ya açılan kapı" söylemleri, bu tartışmaların zeminini oluşturmuştur. Bugün de anayasa değişikliği tartışmaları üzerinden benzer hedeflerin tekrar gündeme getirildiğini görmek mümkündür.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2005 yılında yaptığı "Kürt sorunu benim sorunumdur" açıklamasıyla başlayan süreç, günümüzde farklı bir noktaya evrilmiştir. O dönemlerde yapılan görüşmelerde PKK lideri Abdullah Öcalan'a yönelik af taleplerinin gündeme geldiği iddiaları sıkça dile getirilmiştir. Bugün de anayasa değişiklikleri kapsamında benzer taleplerin yeniden tartışmaya açılabileceği yönünde kaygılar bulunmaktadır.
Sonuç: Türkiye'nin geleceği ve vatandaşın sorumluluğu
Bugün Türkiye'nin karşı karşıya olduğu en büyük tehditlerden biri, geçmişte hayal gibi görünen ancak zamanla adım adım gerçekleştirilmeye çalışılan planlardır. Bu nedenle vatandaşların bilinçli olması, anayasa değişiklikleri gibi kritik süreçleri yakından takip etmesi ve olası tehlikeleri görmesi gerekmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde kurulan Cumhuriyet, Türkiye'yi Ortadoğu'daki diğer ülkelerden ayıran en önemli faktördür. Eğer bugün hala güçlü bir devlet olarak varlığımızı sürdürebiliyorsak, bu Atatürk'ün ortaya koyduğu vizyon sayesindedir. Bu nedenle, vatandaş olarak bizlere düşen en önemli görev, Atatürk'ün fikirlerini iyi anlamak, Türkiye'nin geleceğine sahip çıkmak ve üniter yapıyı korumaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / diğer yazıları
- 66. madde tartışmaları ve Türkiye'nin üniter yapısı / 05.03.2025
- Sevr’den günümüze bölgesel planlar / 04.03.2025
- Silah bırakma çağrısı ve BOP / 03.03.2025
- Adalet toplumsal güvenin temelidir / 01.03.2025
- Demokrasilerde eleştirinin yeri ve Türkiye’deki hukuksal durum / 28.02.2025
- Muhalefetin yekvücut olma zorunluluğu ve Türkiye'nin geleceği / 27.02.2025
- Market fiyatları uygulaması ve kira artışları / 26.02.2025
- Son dönemde yaşanan hukuki süreçler / 25.02.2025
- Muhalefetin stratejisi ve siyasetin gerçekleri / 24.02.2025
- Cumhurbaşkanlığı adaylığı ve anayasal çerçeve / 23.02.2025
- Sevr’den günümüze bölgesel planlar / 04.03.2025
- Silah bırakma çağrısı ve BOP / 03.03.2025
- Adalet toplumsal güvenin temelidir / 01.03.2025
- Demokrasilerde eleştirinin yeri ve Türkiye’deki hukuksal durum / 28.02.2025
- Muhalefetin yekvücut olma zorunluluğu ve Türkiye'nin geleceği / 27.02.2025
- Market fiyatları uygulaması ve kira artışları / 26.02.2025
- Son dönemde yaşanan hukuki süreçler / 25.02.2025
- Muhalefetin stratejisi ve siyasetin gerçekleri / 24.02.2025
- Cumhurbaşkanlığı adaylığı ve anayasal çerçeve / 23.02.2025