Darbenin arkasında kim(ler) vardı ve amaç(lar)ı neydi?
'Darbenin arkasında sadece FETÖ var' demek yanlış olur. Bugünler de kamuoyunca üst akıl diye anılan ve Türkiye'nin 36 yıl önce yaşadığı darbeyi de tezgahlayanlar ilk defa bir 'kanlı darbe' denemesine girişmiştir. Bu noktada 12 Eylül Darbesi için "Bizim çocuklar işi bitirdi" diyen kişinin CIA Türkiye Masası İstasyon Şefi Paul Henze olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Altı çizilmesi gereken diğer bir nokta da darbe girişiminin tek amacının hükümeti yıkmak olmadığıdır. Amaçlardan biri de milletin sınırlarını görmekti. Olası bir kaos ortamında halkın vereceği tepkinin boyutunu ölçmekti. 'Alevi-Sünni kavgası çıksa, ekonomi halkın canına tak etse veya giderek artan haksız fiiller durdurulamaz noktaya gelse ne olur?' sorusuna cevap arandı. Yani bu olaya aslında küresel güçlerin 'Türkiye'de iç savaş' kodlu bir tatbikatı da diyebiliriz.
Peki, acaba başarılı oldular mı?
Aslında önümüzde olan tabloya bakınca hem evet hem hayır diyebiliriz. Hayır, çünkü halk darbecilere karşı meydanlara dökülerek cevap vermiş, demokrasiye sahip çıkmıştır. Aynı zamanda yetkililer bu süreci gayet soğukkanlı bir şekilde yöneterek milleti rahatlatmıştır. Siyaset sekteye uğratılmamıştır.
Ancak evet, çünkü bir yandan da 'sokakta' 15 Temmuz gecesinden önce olmayan bir gerilim havası var gibi duruyor. Herkes olmasa da büyük bir insan topluluğu her an tetikte bir şey olacakmış gibi bekliyor. Alevi, Sünni, demokrat veya radikal, insanların gözlerinde 'ne olacak?' sorusu alev alev yanıyor. Gergin ve de tedirginler. Kimse kimseye sırtını dönmek istemiyor. Yani aslında darbenin arkasındaki üst akıl yönetime el koyma amacına ulaşamasa da halkın psikolojisini etkileyerek kaosa hazır bir ortam hazırlama gayesine yakın gibi görünüyor.
Peki, bunun önüne nasıl geçeriz?
Darbeyi yapanların planladıkları her şeyi engelleyebilecek tek güç milletin kendisidir. Tıpkı sokaklara, meydanlara döküldüğümüz, demokrasiye sahip çıktığımız gibi şimdide birbirimize sahip çıkmamız gerekiyor. Üst aklın planını tamamen bozmanın tek yolu birlik ve beraberliktir. Alevi, Sünni, sırt sırta vermeli, Kürdü Lazı Çerkezi birbirine sarılmalı, sivil ile asker kucaklaşmalı, devlet millete sahip çıkmalı, tek vücut tek yürek olunmalıdır. Eğer normalde zaten olması gereken bu kardeşliği sağlayabilirsek tüm düşmanların planlarını başlarına yıkmış oluruz.
Nasıl birini dinlemeliyiz?
Burada en önemli nokta belki de budur. Dinleyeceğimiz kişi öyle biri olmalı ki yalnızca milletin birliği, beraberliği, kardeşliği için çalışmalı. Öyle biri olmalı ki siyaseti, ekonomiyi bilmeli, halkı yakından tanımalı. 36 etnik grubu tek çatıya toplamalı.
Yetmez? Aynı zamanda ilim adamı olmalı, Dünyada saygınlığı olan birisi olmalı. Dinleyeceğimiz kişinin özellikleri bu kadarla da kalmamalı aynı zamanda ön görüşlü olmalı. Öyle olmalı ki bu Fethullah Gülen tehlikesini fark edip gerek siyaseti gerek halkı 20 seneden beri uyarıyor olmalı.
'Öyle biri var mı?'
Siz bu soruyu sormadan hemen yanıtlayayım: Var. Ne kadar zor gözükse de tüm bu kriterlere birebir uyan bir insan var ve kadrolarıyla hazır durumda.
Adını; üst düzey ekonomi seminerlerinde, çeşitli ülkelerin kalkınma programlarında, Dünyaca ünlü birçok üniversitenin kürsülerinde olan iktisat profesörlerinin fikir meclislerinde, Ehli Beyt'e dair yapılan uluslararası sempozyumlarda, darbecilerin hazırladığı idam listelerinin ilk sıralarında görebilirsiniz.
Bu kişi hayatı boyunca dinimiz için, vatanımız için, milletimiz için, tarihimiz için, ilim için canla başla mücadele vermiş olan Prof. Dr. Haydar Baş'tan başkası olmayıp mücadelesine halen devam etmektedir. Halk olarak bizim ve ayrıca siyasilerin yapması gereken ise onun kıymetini artık bilip dediklerini can kulağı ile takip etmek olmalıdır.
'Darbenin arkasında sadece FETÖ var' demek yanlış olur. Bugünler de kamuoyunca üst akıl diye anılan ve Türkiye'nin 36 yıl önce yaşadığı darbeyi de tezgahlayanlar ilk defa bir 'kanlı darbe' denemesine girişmiştir. Bu noktada 12 Eylül Darbesi için "Bizim çocuklar işi bitirdi" diyen kişinin CIA Türkiye Masası İstasyon Şefi Paul Henze olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Altı çizilmesi gereken diğer bir nokta da darbe girişiminin tek amacının hükümeti yıkmak olmadığıdır. Amaçlardan biri de milletin sınırlarını görmekti. Olası bir kaos ortamında halkın vereceği tepkinin boyutunu ölçmekti. 'Alevi-Sünni kavgası çıksa, ekonomi halkın canına tak etse veya giderek artan haksız fiiller durdurulamaz noktaya gelse ne olur?' sorusuna cevap arandı. Yani bu olaya aslında küresel güçlerin 'Türkiye'de iç savaş' kodlu bir tatbikatı da diyebiliriz.
Peki, acaba başarılı oldular mı?
Aslında önümüzde olan tabloya bakınca hem evet hem hayır diyebiliriz. Hayır, çünkü halk darbecilere karşı meydanlara dökülerek cevap vermiş, demokrasiye sahip çıkmıştır. Aynı zamanda yetkililer bu süreci gayet soğukkanlı bir şekilde yöneterek milleti rahatlatmıştır. Siyaset sekteye uğratılmamıştır.
Ancak evet, çünkü bir yandan da 'sokakta' 15 Temmuz gecesinden önce olmayan bir gerilim havası var gibi duruyor. Herkes olmasa da büyük bir insan topluluğu her an tetikte bir şey olacakmış gibi bekliyor. Alevi, Sünni, demokrat veya radikal, insanların gözlerinde 'ne olacak?' sorusu alev alev yanıyor. Gergin ve de tedirginler. Kimse kimseye sırtını dönmek istemiyor. Yani aslında darbenin arkasındaki üst akıl yönetime el koyma amacına ulaşamasa da halkın psikolojisini etkileyerek kaosa hazır bir ortam hazırlama gayesine yakın gibi görünüyor.
Peki, bunun önüne nasıl geçeriz?
Darbeyi yapanların planladıkları her şeyi engelleyebilecek tek güç milletin kendisidir. Tıpkı sokaklara, meydanlara döküldüğümüz, demokrasiye sahip çıktığımız gibi şimdide birbirimize sahip çıkmamız gerekiyor. Üst aklın planını tamamen bozmanın tek yolu birlik ve beraberliktir. Alevi, Sünni, sırt sırta vermeli, Kürdü Lazı Çerkezi birbirine sarılmalı, sivil ile asker kucaklaşmalı, devlet millete sahip çıkmalı, tek vücut tek yürek olunmalıdır. Eğer normalde zaten olması gereken bu kardeşliği sağlayabilirsek tüm düşmanların planlarını başlarına yıkmış oluruz.
Nasıl birini dinlemeliyiz?
Burada en önemli nokta belki de budur. Dinleyeceğimiz kişi öyle biri olmalı ki yalnızca milletin birliği, beraberliği, kardeşliği için çalışmalı. Öyle biri olmalı ki siyaseti, ekonomiyi bilmeli, halkı yakından tanımalı. 36 etnik grubu tek çatıya toplamalı.
Yetmez? Aynı zamanda ilim adamı olmalı, Dünyada saygınlığı olan birisi olmalı. Dinleyeceğimiz kişinin özellikleri bu kadarla da kalmamalı aynı zamanda ön görüşlü olmalı. Öyle olmalı ki bu Fethullah Gülen tehlikesini fark edip gerek siyaseti gerek halkı 20 seneden beri uyarıyor olmalı.
'Öyle biri var mı?'
Siz bu soruyu sormadan hemen yanıtlayayım: Var. Ne kadar zor gözükse de tüm bu kriterlere birebir uyan bir insan var ve kadrolarıyla hazır durumda.
Adını; üst düzey ekonomi seminerlerinde, çeşitli ülkelerin kalkınma programlarında, Dünyaca ünlü birçok üniversitenin kürsülerinde olan iktisat profesörlerinin fikir meclislerinde, Ehli Beyt'e dair yapılan uluslararası sempozyumlarda, darbecilerin hazırladığı idam listelerinin ilk sıralarında görebilirsiniz.
Bu kişi hayatı boyunca dinimiz için, vatanımız için, milletimiz için, tarihimiz için, ilim için canla başla mücadele vermiş olan Prof. Dr. Haydar Baş'tan başkası olmayıp mücadelesine halen devam etmektedir. Halk olarak bizim ve ayrıca siyasilerin yapması gereken ise onun kıymetini artık bilip dediklerini can kulağı ile takip etmek olmalıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Haydar Bektaş / diğer yazıları
- Süleymani’nin ardından / 10.01.2020
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018