29 Ekim ve 10 Kasım

Dün, dini ve milli bayramlarımızı coşkuyla kutlardık. Bugün ise dini bayramlarda, kaç gün tatil ilan edilecek ve şehir dışına (tanıdıklardan uzaklara) gideceğiz hesabı yaparken, milli bayramlarımızı ise tartışma, cebelleşme malzemesi olarak kullanıyoruz.
Önümüzde 29 Ekim yani Cumhuriyet Bayramı var. Hemen ardından da 10 Kasım. Yani yok edilen bir imparatorluğun küllerinden Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran ve tarih boyu özgür yaşamış Türk milletini esaretten kurtaran Atatürk'ün ölüm yıldönümü var.
Tarihimiz açısından dönüm noktası olan 29 Ekim ve de Atatürk'ü saygı ve rahmetle anacağımız 10 Kasım ve diğer milli bayramlar için son 5-6 yıldır ne yapıyoruz? Cumhuriyeti tartışıyoruz. Emperyalistlere karşı bağımsızlık mücadelesi veren ve kazanan kadroyu ve bu kadronun başkomutanını tartışıyoruz. Neden?
Bu yıl 29 Ekim kutlamaları ve 10 Kasım anmaları yine iptal edildi. Sebep olarak terör eylemi olabileceği gösterildi. Olabilir mi? Olabilir. Tabi, Türkiye ne hale getirildi ki, her an terör korkusuyla yaşıyoruz, sorusu başlı başına bir gündem.
Biz, 29 Ekim ve 10 Kasım yasaklarından devem edelim. Terör endişesi ve halkın can güvenliği düşünülerek kutlamalar iptal edildi. Amma! Diğer taraftan da yaşanan gerçekler var. Bir telefon ile darbeyi engelleyen devlet büyüklerimiz, devletin bütün imkanlarıyla bu kutlama ve anmalarda ortaya çıkabilecek her türlü güvenlik zafiyetini de engelleyebilirler. Dimi yani!
Artı Türkiye'nin kaynadığı günlerde Yenikapı'da 5 milyon insanın güvenliği nasıl sağlandıysa, bu günlerde de aynı güvenlik tedbirleri ortaya koyulabilir.
Hepsini geçtik(!) 29 Ekim ve 10 Kasım'ın hemen ardından 13 Kasım'da İstanbul'da bir etkinlik var. Sloganı bile hazırlandı; "15 Temmuz şehitleri için koşuyoruz."
Bu yılki İstanbul Maratonu bu slogan ile başlayacak ve maratonun 10 kilometresi halk ile koşulacak. Geçen yılki maratona 100 binden fazla insan katıldı. Bu yıl işin içinde 15 Temmuz da olunca bu rakamın en az 300 bin olacağını düşünüyorum.
10 kilometrelik bir alan ve yüz binlerce insan. Güvenlik nasıl sağlanacak? Güvenlik endişesi var olduğuna göre neden iptal edilmiyor? Tabi bunlar, sorması kolay, muhatapları tarafından cevabı zor olan sorular. 
Ha! Biz, kimsenin cumhuriyet sevgisini ölçüyor, tartıyor, biçiyor filan değiliz. Ortada bilerek çok öncelerden (1920'lerden) hazırlanmış büyük bir kuyu ve insanımızı, manevi değerleri üzerinden bu kuyuya itekleyen anlayışlar var. Nasıl bir kuyu, diye soracak olursanız, saltanat eşittir İslam mantığı ve cumhuriyetin, İslam düşmanlığı olarak algılatılmasıdır, derim.
Bakın, Prof. Dr. Haydar Baş Hocam, Sosyal Devlet-Milli Devlet adlı eserinde ne diyor; "Cumhuriyetin kabulünün ilk döneminde, Cumhuriyetimizin kurucusu M. Kemal, saltanat yerine yeni bir yönetim biçimi olan cumhuriyeti getirirken; saltanatı din biçiminde algılayanlar, yeni yönetimi yani cumhuriyeti, saltanat karşıtı algılamak yerine, din karşıtı olarak algıladılar." (sh:24)
İşte o zihniyet hala devam ediyor mu? Ben susma hakkımı kullanarak sözü Sadi Şirazi'ye bırakıyorum:
"Kimisi kuyu kazar, her susayan içsin diye.
Kimisi de kuyu kazar ki, halk oraya düşsün diye."