2 Ocak 2002... Dünya şehirlerinin çığlık atarak kutladığı yılbaşının daha ikinci günü... Bir şarkıcının "kuzu kuzu" demesini duymak, dans için (duyduğuma göre) 200-300 milyon bilet parasını bedel ödeyerek koşulan günün evet ertesi... (Aman dikkat hiç kimsenin meşru ölçüler dahilinde eğlenmesine karışmam).
Bir yılın bitmesi, yeni bir yıla girmenin şaşkınlığı, karamsarlığından kimi kıtalara, milyarlarını, kimi dağlara, kimi saça savura çöle bayıra koşarken şampanyalar sebil sebil, yemekler tabak tabak tadımlık ve atımlık israfında yağmalanmasının ardındaki gün...
En yakın ailesinden, öğretmeninden arkadaşına, muhtardan belediye başkanına, kaymakamdan valiye, hükümet yetkilisinden muhalefet partilerine, komşulardan akrabalara uzanan bir mesuliyet zincirinin vicdanlarını donduran bir olay yaşandı...
Nedir bu olay!..
Üç ay önce ailesini terkeden bir çocuk merdiven köşesinde dizlerini karnına çekmiş, elleri ile yüzünü örtmüş, betona döşek diye, rüzgara ve kara yorgan diye sarılarak uyuyuvermişti.
Polisler cesedini tutmak isterken bir anda yüzü görünmüştü. Gözleri açıktı, masumdu, korkmuştu, mahrum ve mazlumdu. Kolu bükülü kalmış, eli çaresizlik ile havada kalmış.
Hey gidi hey!..
Acaba şükrün ne demek olduğunu hâlâ evlatlarına öğretemeyen anne baba var mı?
Hâlâ bu manzara karşısında sahipsiz, çaresiz, bitkin, hayata daha baharında küskün çocukların yıkılışını, mahrumiyetini göremeyen kanı donmamış bir mesul var mı?
Ben de amma da büyük harflerle konuşuyorum. Bu köşede öyle büsbüyük puntosu geniş, potası kor ateşli, dizilişi muhteşem yazılar yazdımsa da mes'ullerden bir tepki alamadım. Kendim yazıp okudum. Arşivime bir yaprak ilave ettim.
2001 yılının haber özetleri yayınlanıyor TV'lerde. Acaba yıkılan yuvaların, bozulan moral değerlerin, açlık ve sefaletin, darmadağın olan iş hayatının özetlerini, vehametini niye yayınlamıyorlar?
Bakın mes'ul dediğim, sorumlu kişilerdir. En yakınından en uzağına, ister acıkın, ister ölün duyan olmuyor.
Çığlığımızı, sızımızı, çaresizliğimizi yine bu milletin kendisi duyacak ve topyekün hissiyatına sahip çıkacak.
Hani Hz. Ömer'e: "Madem benim açlığımı bilmeyecekti ne diye Emiri'l Mü'minin oldu" diyen yaşlı ninenin ortaya koyduğu mesuliyet kolay mı sanırız? Belki dünyada bir kulp bulunur. Lakin bir milletin emanetinin hesabı adl-i ilahi karşısında çetin bir hesap ile sorulur.
Türk milletini ayakta tutan en sağlam bağlardan biri aile bağıdır.
Türk aile yapısının varlığı, kimliği, asaleti, terbiyesi, nezaketi, kültürü kim tarafından korunacak?
Anne ve babanın, evlatların hak ve hukukları korunamadığından, özüne uygun beslenilemediğinden aileler perişan olmakta, toplumun en küçük birimi günden güne perişanlığı artmaktadır.
Aile reisi kim olacak?
İşte bu çözüldü.
Bakın bu çözüm bulunduğunda merdivenlerin kenarında soğuktan donarak ölen yavrucak çoktan hayatın baharında, anasına babasına doyamadan, öğretmen şefkatini yaşayamadan, mutluluk çiçeklerini koklayamadan gitti.
Ha unutmadan söyleyeyim!
Kanımı donduran, bütün düşüncelerimi alt üst eden, içimi yakan kavuran, bu yavrucağın ismi Sefa imiş.
Analar, babalar, yetkili büyüklerim. Size yalvarıyorum. Sefalarımız ölmesin. Ocaklarımız sönmesin. Hep beraber koşalım, içimizdeki vefalar ölmesin.
Bir yılın bitmesi, yeni bir yıla girmenin şaşkınlığı, karamsarlığından kimi kıtalara, milyarlarını, kimi dağlara, kimi saça savura çöle bayıra koşarken şampanyalar sebil sebil, yemekler tabak tabak tadımlık ve atımlık israfında yağmalanmasının ardındaki gün...
En yakın ailesinden, öğretmeninden arkadaşına, muhtardan belediye başkanına, kaymakamdan valiye, hükümet yetkilisinden muhalefet partilerine, komşulardan akrabalara uzanan bir mesuliyet zincirinin vicdanlarını donduran bir olay yaşandı...
Nedir bu olay!..
Üç ay önce ailesini terkeden bir çocuk merdiven köşesinde dizlerini karnına çekmiş, elleri ile yüzünü örtmüş, betona döşek diye, rüzgara ve kara yorgan diye sarılarak uyuyuvermişti.
Polisler cesedini tutmak isterken bir anda yüzü görünmüştü. Gözleri açıktı, masumdu, korkmuştu, mahrum ve mazlumdu. Kolu bükülü kalmış, eli çaresizlik ile havada kalmış.
Hey gidi hey!..
Acaba şükrün ne demek olduğunu hâlâ evlatlarına öğretemeyen anne baba var mı?
Hâlâ bu manzara karşısında sahipsiz, çaresiz, bitkin, hayata daha baharında küskün çocukların yıkılışını, mahrumiyetini göremeyen kanı donmamış bir mesul var mı?
Ben de amma da büyük harflerle konuşuyorum. Bu köşede öyle büsbüyük puntosu geniş, potası kor ateşli, dizilişi muhteşem yazılar yazdımsa da mes'ullerden bir tepki alamadım. Kendim yazıp okudum. Arşivime bir yaprak ilave ettim.
2001 yılının haber özetleri yayınlanıyor TV'lerde. Acaba yıkılan yuvaların, bozulan moral değerlerin, açlık ve sefaletin, darmadağın olan iş hayatının özetlerini, vehametini niye yayınlamıyorlar?
Bakın mes'ul dediğim, sorumlu kişilerdir. En yakınından en uzağına, ister acıkın, ister ölün duyan olmuyor.
Çığlığımızı, sızımızı, çaresizliğimizi yine bu milletin kendisi duyacak ve topyekün hissiyatına sahip çıkacak.
Hani Hz. Ömer'e: "Madem benim açlığımı bilmeyecekti ne diye Emiri'l Mü'minin oldu" diyen yaşlı ninenin ortaya koyduğu mesuliyet kolay mı sanırız? Belki dünyada bir kulp bulunur. Lakin bir milletin emanetinin hesabı adl-i ilahi karşısında çetin bir hesap ile sorulur.
Türk milletini ayakta tutan en sağlam bağlardan biri aile bağıdır.
Türk aile yapısının varlığı, kimliği, asaleti, terbiyesi, nezaketi, kültürü kim tarafından korunacak?
Anne ve babanın, evlatların hak ve hukukları korunamadığından, özüne uygun beslenilemediğinden aileler perişan olmakta, toplumun en küçük birimi günden güne perişanlığı artmaktadır.
Aile reisi kim olacak?
İşte bu çözüldü.
Bakın bu çözüm bulunduğunda merdivenlerin kenarında soğuktan donarak ölen yavrucak çoktan hayatın baharında, anasına babasına doyamadan, öğretmen şefkatini yaşayamadan, mutluluk çiçeklerini koklayamadan gitti.
Ha unutmadan söyleyeyim!
Kanımı donduran, bütün düşüncelerimi alt üst eden, içimi yakan kavuran, bu yavrucağın ismi Sefa imiş.
Analar, babalar, yetkili büyüklerim. Size yalvarıyorum. Sefalarımız ölmesin. Ocaklarımız sönmesin. Hep beraber koşalım, içimizdeki vefalar ölmesin.
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021