Dünyayı sarsan, ülkemizi çökerten üst üste krizlerle geçti 2001 yılı...
Kimin, niçin ve nasıl yaptığı henüz dünya kamuoyunu tatmin edecek şekilde açıklanmayan/açıklanamayan 11 Eylül saldırısı ile "yeni bir döneme" geçildi.
11 Eylül'ün getirdiği yeni siyasi altüst oluş, yeni jeostratejik kaymalar, yeni toplumsal dönüşümler en çok Türk-İslam dünyasını etkileyeceğe benziyor.
Atlantik'in ötesinde yaşanan patlama Asya kıtasında çalkalanmalara yol açtı. Hani ünlü kaos teorisindeki, "Çin'de bir kelebeğin kanat çırpışı, Kaliforniya'da kasırgaya yol açabilir" deyişini haklı çıkarırcasına ABD'nin Afganistan'a yaptığı misilleme operasyonu tüm dünyada siyasi, askeri kasırgaları tetikledi.
ABD'nin bin Laden-el Kaide-Taliban üçlüsünü Frankeştayn gibi göstererek yaptığı saldırı, ABD gibi bölgesinde emperyal düşleri olan ülkelere emsal oldu.
Önce Rusya oportünist bir biçimde ABD safında yer almanın rüşveti olarak Çeçenistan'a acımasız bir biçimde saldırdı ve tüm dünya görmezlikten geldi.
Ardından Çin ABD'nin burnunun dibindeki işgaline anlamsız bir biçimde sükut etmenin karşılığı olarak Doğu Türkistan'da şiddet kullanmaya başladı.
Ve Pakistan'ın ABD'ye mahkûm Müşerrefi'ne rağmen Hindistan, ABD'nin bölgedeki en sadık dostu olduğunu tüm dünyaya gösterircesine Pakistan'a karşı askeri saldırının işaretlerini verdi.
En önemlisi 11 Eylül olayından sonra medeniyetler savaşına meydan vermemek için terör karşısında ABD'nin yanında yer almak gerektiği telkinlerine, dinlerarası diyalog ve barışın zaruretine inanmayanların Taliban'laşacağı söylemine ilk fiili itiraz Yahudi İsrail'den geldi.
İsrail üçüncü şıkkın yokluğu prensibine aykırı olarak Müslüman Filistinliye karşı Talibanlaşırken ABD'nin yanında yer alıyordu.
ABD "ilahi adalet" (!), "sonsuz özgürlük" (!) için Afgan dağlarında savaşırken ne hikmetse yarım asırdır kan ve baruttan başka bir şey görmeyen Filistinli Müslümana özgürlüğü de adaleti de çok görüyordu.
Demek ki özgür ve mutlu olabilmek için beyaz, Hıristiyan ve Yahudi olmak gerekiyordu.
O halde ABD aynı özgürlük harekatını neden şimdilerde Kuzey Iraklı Kürtler için düşlüyor sorusuna cevap İsrail'den geliyordu.
İsrail'de yayınlanan Heartz gazetesi, 21.11.2001 tarihli haberinde "Kürtlerle Yahudiler akraba çıktı" diyordu.
Yahudi Profesör Ariella Oppenheim ve Dr. Feirman tarafından yapılan bilimsel araştırmaya göre, "tüm dünyada, birbirlerine en yakın genetik yapıya sahip ırkların Yahudi ve Kürtler olduğu" anlaşılmıştı.
İsrail'in terörist devlet Başkanı Şaron, aynı ırktan geldiği halde dini farklı olduğu için Filistinlileri yok ederken Kürtçülük davasına bu gerekçeyle sahip çıkar görünüyordu.
ABD'nin gerekirse Türkiye'nin ağzına bir parmak çalınarak mutlaka Kuzey Irak'ı işgal etmesini öneren ABD'li meşhur gazeteci Yahudi William Safire de aynı gerekçeyle mi hareket ediyordu dersiniz?
Bu haber İsrail'in dini-siyasi hedefine ulaşmak için bilimi dahi nasıl kullandığının göstergesiydi.
Arz-ı Mevud hedefine ulaşmak için bölgedeki milletleri bölmek, devletleri parçalamak ve toprakları işgal etmekti asıl hedefi...
Bütün bu çifte standardı, siyasi ve askeri hesapları milletimizin gözünden saklayanlar ABD'nin, Yahudi ve Hıristiyanların safında yer almayı dini bir vecibeymiş gibi lanse ediyorlar.
11 Eylül'e kadar bu misyonu ABD'de mukim sözde din adamları, ABD kilise vakıflarından burslu sözde ilahiyatçılar üstlenmişti. Şimdilerde bir siyasi parti de bu kervana katılmış gözüküyordu.
Daha önce partisinin kuruluş konuşmasında "İktidara gelmek için eşsiz hırsımız var" diyen Genel Başkanı'nın bu hırs uğruna nasıl sarı zenci rolüne soyunduğunu da görmüştük.
11 Eylül saldırısının ardından bu kompleksini şu cümlelerle açığa vurmuştu: "Ben de, kiliselerde ABD vatandaşları gibi dua ediyor ve diyorum ki İsa Mesih, ABD Başkanını, kongresini ve halkını korusun."
Şimdi bu duayla başlayan sürecin Hıristiyanlığa hizmet misyonuna dönüştüğünü Genel Başkan Yardımcısı Abdullatif Şener'den öğreniyoruz: "Dinlerarası diyalog, din adamlarına bırakılmayacak kadar önemlidir. Önemli olan, Türkiye'nin İslam ülkelerine örnek olabilecek dine yeni bir açılım ortaya koymasıdır."
Bu açılımın ne olduğunu nasıl kabak çiçeği gibi açıldıklarını kendilerine hizmet eden Kanal 7'den öğreniyoruz.
İslam'ın temel inanç esaslarını tartışmaya açarak aşındırmak, Hıristiyan misyonerleri allayıp pullayıp gençliğe lanse etmek. Risale-i Nur talebeliğinden papazlığa evrilen yitik insanları, örnek insan gibi toplumun önüne koymak.
Ne diyor Fransız düşünür; "Huntington'ın medeniyetler çatışması tezi çok maliyetli. Batı, rakip din ve uygarlıkları etkisiz hale getirmek için dinler ve kültürlerarası diyalog yolunu seçmeli."
Kendi toplumuna, toprağına, inancına ihanet noktasında Bin Ladin ile Erdoğanlar arasında sadece yöntem farkı var. Her iki yöntemin hedefi Batı çıkarlarına hizmet, referansı Batı menşeli. Hatta kilise menşeli...
Dün "Referansım İslam" diyenlerin gerçek referansları belli oluyor.
ABD'nin bu coğrafyaya dönük zulümlerine ikbal uğruna yol verenler dün inandıklarını eski elbise gibi değiştiren içimizdeki Amerikalılar değil mi?
Kimin, niçin ve nasıl yaptığı henüz dünya kamuoyunu tatmin edecek şekilde açıklanmayan/açıklanamayan 11 Eylül saldırısı ile "yeni bir döneme" geçildi.
11 Eylül'ün getirdiği yeni siyasi altüst oluş, yeni jeostratejik kaymalar, yeni toplumsal dönüşümler en çok Türk-İslam dünyasını etkileyeceğe benziyor.
Atlantik'in ötesinde yaşanan patlama Asya kıtasında çalkalanmalara yol açtı. Hani ünlü kaos teorisindeki, "Çin'de bir kelebeğin kanat çırpışı, Kaliforniya'da kasırgaya yol açabilir" deyişini haklı çıkarırcasına ABD'nin Afganistan'a yaptığı misilleme operasyonu tüm dünyada siyasi, askeri kasırgaları tetikledi.
ABD'nin bin Laden-el Kaide-Taliban üçlüsünü Frankeştayn gibi göstererek yaptığı saldırı, ABD gibi bölgesinde emperyal düşleri olan ülkelere emsal oldu.
Önce Rusya oportünist bir biçimde ABD safında yer almanın rüşveti olarak Çeçenistan'a acımasız bir biçimde saldırdı ve tüm dünya görmezlikten geldi.
Ardından Çin ABD'nin burnunun dibindeki işgaline anlamsız bir biçimde sükut etmenin karşılığı olarak Doğu Türkistan'da şiddet kullanmaya başladı.
Ve Pakistan'ın ABD'ye mahkûm Müşerrefi'ne rağmen Hindistan, ABD'nin bölgedeki en sadık dostu olduğunu tüm dünyaya gösterircesine Pakistan'a karşı askeri saldırının işaretlerini verdi.
En önemlisi 11 Eylül olayından sonra medeniyetler savaşına meydan vermemek için terör karşısında ABD'nin yanında yer almak gerektiği telkinlerine, dinlerarası diyalog ve barışın zaruretine inanmayanların Taliban'laşacağı söylemine ilk fiili itiraz Yahudi İsrail'den geldi.
İsrail üçüncü şıkkın yokluğu prensibine aykırı olarak Müslüman Filistinliye karşı Talibanlaşırken ABD'nin yanında yer alıyordu.
ABD "ilahi adalet" (!), "sonsuz özgürlük" (!) için Afgan dağlarında savaşırken ne hikmetse yarım asırdır kan ve baruttan başka bir şey görmeyen Filistinli Müslümana özgürlüğü de adaleti de çok görüyordu.
Demek ki özgür ve mutlu olabilmek için beyaz, Hıristiyan ve Yahudi olmak gerekiyordu.
O halde ABD aynı özgürlük harekatını neden şimdilerde Kuzey Iraklı Kürtler için düşlüyor sorusuna cevap İsrail'den geliyordu.
İsrail'de yayınlanan Heartz gazetesi, 21.11.2001 tarihli haberinde "Kürtlerle Yahudiler akraba çıktı" diyordu.
Yahudi Profesör Ariella Oppenheim ve Dr. Feirman tarafından yapılan bilimsel araştırmaya göre, "tüm dünyada, birbirlerine en yakın genetik yapıya sahip ırkların Yahudi ve Kürtler olduğu" anlaşılmıştı.
İsrail'in terörist devlet Başkanı Şaron, aynı ırktan geldiği halde dini farklı olduğu için Filistinlileri yok ederken Kürtçülük davasına bu gerekçeyle sahip çıkar görünüyordu.
ABD'nin gerekirse Türkiye'nin ağzına bir parmak çalınarak mutlaka Kuzey Irak'ı işgal etmesini öneren ABD'li meşhur gazeteci Yahudi William Safire de aynı gerekçeyle mi hareket ediyordu dersiniz?
Bu haber İsrail'in dini-siyasi hedefine ulaşmak için bilimi dahi nasıl kullandığının göstergesiydi.
Arz-ı Mevud hedefine ulaşmak için bölgedeki milletleri bölmek, devletleri parçalamak ve toprakları işgal etmekti asıl hedefi...
Bütün bu çifte standardı, siyasi ve askeri hesapları milletimizin gözünden saklayanlar ABD'nin, Yahudi ve Hıristiyanların safında yer almayı dini bir vecibeymiş gibi lanse ediyorlar.
11 Eylül'e kadar bu misyonu ABD'de mukim sözde din adamları, ABD kilise vakıflarından burslu sözde ilahiyatçılar üstlenmişti. Şimdilerde bir siyasi parti de bu kervana katılmış gözüküyordu.
Daha önce partisinin kuruluş konuşmasında "İktidara gelmek için eşsiz hırsımız var" diyen Genel Başkanı'nın bu hırs uğruna nasıl sarı zenci rolüne soyunduğunu da görmüştük.
11 Eylül saldırısının ardından bu kompleksini şu cümlelerle açığa vurmuştu: "Ben de, kiliselerde ABD vatandaşları gibi dua ediyor ve diyorum ki İsa Mesih, ABD Başkanını, kongresini ve halkını korusun."
Şimdi bu duayla başlayan sürecin Hıristiyanlığa hizmet misyonuna dönüştüğünü Genel Başkan Yardımcısı Abdullatif Şener'den öğreniyoruz: "Dinlerarası diyalog, din adamlarına bırakılmayacak kadar önemlidir. Önemli olan, Türkiye'nin İslam ülkelerine örnek olabilecek dine yeni bir açılım ortaya koymasıdır."
Bu açılımın ne olduğunu nasıl kabak çiçeği gibi açıldıklarını kendilerine hizmet eden Kanal 7'den öğreniyoruz.
İslam'ın temel inanç esaslarını tartışmaya açarak aşındırmak, Hıristiyan misyonerleri allayıp pullayıp gençliğe lanse etmek. Risale-i Nur talebeliğinden papazlığa evrilen yitik insanları, örnek insan gibi toplumun önüne koymak.
Ne diyor Fransız düşünür; "Huntington'ın medeniyetler çatışması tezi çok maliyetli. Batı, rakip din ve uygarlıkları etkisiz hale getirmek için dinler ve kültürlerarası diyalog yolunu seçmeli."
Kendi toplumuna, toprağına, inancına ihanet noktasında Bin Ladin ile Erdoğanlar arasında sadece yöntem farkı var. Her iki yöntemin hedefi Batı çıkarlarına hizmet, referansı Batı menşeli. Hatta kilise menşeli...
Dün "Referansım İslam" diyenlerin gerçek referansları belli oluyor.
ABD'nin bu coğrafyaya dönük zulümlerine ikbal uğruna yol verenler dün inandıklarını eski elbise gibi değiştiren içimizdeki Amerikalılar değil mi?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014