15 Temmuz gecesi Türkiye adeta bir alacakaranlık kuşağından geçti.
Bir akşam karanlığında silah sesleri ile, tank sesleri ile savaş uçakları ile tam da uykuya yatmak üzere iken kabusla uyandık.
Epeydir sanal âlemde yaşamayı alışkanlık haline getiren millet olarak internete sarıldık, ekranlara çivilendik neler oluyor diye.
Meselenin ne olduğunu anlamaya çalışırken tankların sivilleri ezdiği, savaş uçaklarının Gazi Meclisi bombaladığı, Emniyeti kuşattığı, FETO cuntasının komutanları rehin aldığı, Cumhurbaşkanı makamının saldırıya uğradığı, kışlalarda göğüs göğse çarpışmaların yaşandığını görünce bin kez öldük.
Çünkü bu saldırının bildik darbe olmadığı, bir nevi işgal provası ya da ön işgal adımı olduğu milletçe erken fark edildi.
Cumhurbaşkanımızın, kuvvet komutanlarının en yakın korumaları, yaverleri, subayları tarafından kuşatıldığı, can derdine düşürüldüğü, Başbakanımızın bir araba içinden millete seslenmek zorunda kaldığı post-modern bir işgal saldırısı ile karşı karşıya kalmıştık.
Amerikalı yetkililerin ellerini ovuşturarak adeta yazdıkları senaryonun galasını izleyen yönetmen edasına büründüğü, CIA güdümlü Batı medyasının 'bu son şansımız' diye havai fişekler atıp Cumhurbaşkanı Almanya'ya sığındı yalan haberlerini savurarak milletimizi bozguna uğratmak istediği, FETOCU medya çetelerinin sanal saldırılarla bu haberleri virüs gibi yaydığı bir anda Başbakanımızın canlı yayına bağlanarak bu bir kalkışmadır, milletimiz endişe etmesin üstesinden geleceğiz sözleri ile yüreklere su serpmesi, Cumhurbaşkanımızın
Cep telefonu ile bir ulusal kanala bağlanarak milletimizin kaderine sahip çıkması çağrısında bulunması, birkaç vatanperver komutanın ekranlara bağlanarak "bu emir komuta dışında bir isyan hareketidir, kısa zamanda kontrol altına alacağız" kararlılığı ve tabi perde gerisinde mücadele veren yiğit subaylarımızın şanlı mücadelesi, bütün siyasi partilerin darbeye karşı tek yürek olması adeta bir milletin uyanışına sebep oldu.
Türk milleti bir gece yarısı kahpe baskınını, Türk askeri elbisesi giydirilmiş ama ruhları işgal edilmiş teröristlerin saldırısını bertaraf etti.
Ama Cumhurbaşkanımızın itiraf ettiği gibi istihbaratın geç verilmesi, önleyici istihbarat faaliyetinin yapılmaması, geç de olsa verilen istihbarata rağmen birçok komutanın düğün ile meşgul edilmesi, daha önce uyarıldıkları halde FETO örgütünün en kritik isimlerinin Cumhurbaşkanı yaveri olacak kadar himaye edilmesi gibi gaflet hali işgalcileri böylesi bir çılgın kalkışmaya adeta cesaretlendirmiştir.
Millet tarihten gelen feraseti ve refleksi ile siyaset son dakika doğru ve akıllıca hamleler ile ilk vurgunu atlatmıştır. Ancak şu andan itibaren iktidarı ile muhalefeti ile aydını ve sıradan vatandaşı ile derin bir muhasebeye, çetin bir yüzleşmeye ve sağlıklı ortaklaşa bir gelecek inşa etmeye ihtiyacımız var.
Bu muhasebenin başlangıç noktası FETO'ya Fethullah demeyin, Hocaefendi deyin diyecek kadar gaflet içinde olan Fesli ve Cüppeli tayfasının uyuttuğu bir milleti ve iktidarı 1998 yılından beri "Peşine takıldığınız Allah yolunda bir Hoca değil, Amerika uğrunda mücadele eden bir elemandır" diyen Prof. Dr. Haydar Baş'ı can kulağı ile dinlemektir.
Ondan aldığımız ölçü ile 12 yıl önce bu sayfalarda "Öcalan ne ise Gülen odur" dediğimiz için yargılanmış, 500 sayfa delil sunup berat etmiştik.
Bu beratı vatan ve din için şerefli bir berat olarak saklıyoruz.
Dün Prof. Dr. Haydar Baş'ın Bağımsız Türkiye mücadelesinin çıkış noktasının niçin FETO'nun başını çektiği dinlerarası diyalog ile mücadele olduğunun hikmetini umarım milletimiz de, devletimiz de bu acı tecrübeden sonra idrak etmiştir.
Dün din üzerinden vurarak milleti ele geçirmekte hayli yol kat edenler bu gün asker kılığına bürünerek devleti işgale yeltendiler. Ümidimiz tarihte olduğu gibi en dibe vurduğu anda milletimizin yeniden ayağa kalkması.
Bundan sonra zafer sarhoşluğu içinde değil, tam teyakkuz halinde ortak akıl, ortak duygu ve ortak mücadele ile tepemize yıkılmaya çalışılan sivil ve asker ayağı ile devlet çatımızı onarmak. Çünkü bu teyakkuz ve milli mücadele ruhunu yitirirsek bilin ki işgalcilerin b planı da z planı da var. Gaflete düşersek bilin ki bu çevirecekleri filmin kısa bir fragmanı olur.
Bir akşam karanlığında silah sesleri ile, tank sesleri ile savaş uçakları ile tam da uykuya yatmak üzere iken kabusla uyandık.
Epeydir sanal âlemde yaşamayı alışkanlık haline getiren millet olarak internete sarıldık, ekranlara çivilendik neler oluyor diye.
Meselenin ne olduğunu anlamaya çalışırken tankların sivilleri ezdiği, savaş uçaklarının Gazi Meclisi bombaladığı, Emniyeti kuşattığı, FETO cuntasının komutanları rehin aldığı, Cumhurbaşkanı makamının saldırıya uğradığı, kışlalarda göğüs göğse çarpışmaların yaşandığını görünce bin kez öldük.
Çünkü bu saldırının bildik darbe olmadığı, bir nevi işgal provası ya da ön işgal adımı olduğu milletçe erken fark edildi.
Cumhurbaşkanımızın, kuvvet komutanlarının en yakın korumaları, yaverleri, subayları tarafından kuşatıldığı, can derdine düşürüldüğü, Başbakanımızın bir araba içinden millete seslenmek zorunda kaldığı post-modern bir işgal saldırısı ile karşı karşıya kalmıştık.
Amerikalı yetkililerin ellerini ovuşturarak adeta yazdıkları senaryonun galasını izleyen yönetmen edasına büründüğü, CIA güdümlü Batı medyasının 'bu son şansımız' diye havai fişekler atıp Cumhurbaşkanı Almanya'ya sığındı yalan haberlerini savurarak milletimizi bozguna uğratmak istediği, FETOCU medya çetelerinin sanal saldırılarla bu haberleri virüs gibi yaydığı bir anda Başbakanımızın canlı yayına bağlanarak bu bir kalkışmadır, milletimiz endişe etmesin üstesinden geleceğiz sözleri ile yüreklere su serpmesi, Cumhurbaşkanımızın
Cep telefonu ile bir ulusal kanala bağlanarak milletimizin kaderine sahip çıkması çağrısında bulunması, birkaç vatanperver komutanın ekranlara bağlanarak "bu emir komuta dışında bir isyan hareketidir, kısa zamanda kontrol altına alacağız" kararlılığı ve tabi perde gerisinde mücadele veren yiğit subaylarımızın şanlı mücadelesi, bütün siyasi partilerin darbeye karşı tek yürek olması adeta bir milletin uyanışına sebep oldu.
Türk milleti bir gece yarısı kahpe baskınını, Türk askeri elbisesi giydirilmiş ama ruhları işgal edilmiş teröristlerin saldırısını bertaraf etti.
Ama Cumhurbaşkanımızın itiraf ettiği gibi istihbaratın geç verilmesi, önleyici istihbarat faaliyetinin yapılmaması, geç de olsa verilen istihbarata rağmen birçok komutanın düğün ile meşgul edilmesi, daha önce uyarıldıkları halde FETO örgütünün en kritik isimlerinin Cumhurbaşkanı yaveri olacak kadar himaye edilmesi gibi gaflet hali işgalcileri böylesi bir çılgın kalkışmaya adeta cesaretlendirmiştir.
Millet tarihten gelen feraseti ve refleksi ile siyaset son dakika doğru ve akıllıca hamleler ile ilk vurgunu atlatmıştır. Ancak şu andan itibaren iktidarı ile muhalefeti ile aydını ve sıradan vatandaşı ile derin bir muhasebeye, çetin bir yüzleşmeye ve sağlıklı ortaklaşa bir gelecek inşa etmeye ihtiyacımız var.
Bu muhasebenin başlangıç noktası FETO'ya Fethullah demeyin, Hocaefendi deyin diyecek kadar gaflet içinde olan Fesli ve Cüppeli tayfasının uyuttuğu bir milleti ve iktidarı 1998 yılından beri "Peşine takıldığınız Allah yolunda bir Hoca değil, Amerika uğrunda mücadele eden bir elemandır" diyen Prof. Dr. Haydar Baş'ı can kulağı ile dinlemektir.
Ondan aldığımız ölçü ile 12 yıl önce bu sayfalarda "Öcalan ne ise Gülen odur" dediğimiz için yargılanmış, 500 sayfa delil sunup berat etmiştik.
Bu beratı vatan ve din için şerefli bir berat olarak saklıyoruz.
Dün Prof. Dr. Haydar Baş'ın Bağımsız Türkiye mücadelesinin çıkış noktasının niçin FETO'nun başını çektiği dinlerarası diyalog ile mücadele olduğunun hikmetini umarım milletimiz de, devletimiz de bu acı tecrübeden sonra idrak etmiştir.
Dün din üzerinden vurarak milleti ele geçirmekte hayli yol kat edenler bu gün asker kılığına bürünerek devleti işgale yeltendiler. Ümidimiz tarihte olduğu gibi en dibe vurduğu anda milletimizin yeniden ayağa kalkması.
Bundan sonra zafer sarhoşluğu içinde değil, tam teyakkuz halinde ortak akıl, ortak duygu ve ortak mücadele ile tepemize yıkılmaya çalışılan sivil ve asker ayağı ile devlet çatımızı onarmak. Çünkü bu teyakkuz ve milli mücadele ruhunu yitirirsek bilin ki işgalcilerin b planı da z planı da var. Gaflete düşersek bilin ki bu çevirecekleri filmin kısa bir fragmanı olur.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014