Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) aldığı dış destekle beraber 15 Temmuz'da bir darbe girişiminde bulundu ve sağcısı-solcusu, Alevi'si-Sünni'si tüm milletimizin tek bilek tek yürek buna dur demesi ve de tanklara göğsünü siper etmesiyle bu menfur darbe geri püskürtüldü.
O gün bu gündür darbeciler, FETÖ ile bir şekilde irtibatlı olan şahıslar, kurumlar ciddi soruşturmalardan geçiyor, gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Peki, yıllardır kanser gibi ülkenin tepesinden tırnağına her yerine yayılmış olan, ipinin ucu yabancı istihbarat örgütlerin elinde olan bu örgütle sadece bu şekilde mücadele etmek yeterli mi?
FETÖ'nin temel anlayışını, çıkış noktasını, nereden ve nasıl beslendiğini tespit etmeden bunlara karşı da mücadele vermeden elbette ki sağlıklı bir netice mümkün olmayacaktır. Ve unutmayalım ki, Prof. Dr. Haydar Baş'ın da son birkaç yazısında önemle altını çizdiği gibi, FETÖ ilk ve tek değildir. Tarihi süreç içinde FETÖ'nün benzeri birçok yapılanma İslam coğrafyasında yer almış, dini kullanarak ve çarpıtarak insanları zehirlemiş ve FETÖ darbe girişiminde olduğu gibi geçmişte de milli birlik ve beraberliğimizin önünde Haçlı Batı'nın bir tezgahı ve projesi olarak vazife almıştır.
FETÖ'nün beslendiği temel anlayışlar şunlardır:
Ehl-i Beyt düşmanlığı: Bunlar, Hz. Peygamberin (s.a.v.) Veda Haccı'nda "Size iki ağır emanet bırakıyorum; Allah'ın Kitabı Kur'an ve ıtretim Ehl-i Beyt'imdir. Bunlar Havz-ı Kevser'in başına varıncaya kadar asla birbirinden ayrılmaz" diye beyan buyurduğu, Meveddet ayetinde sevilmesinin farz kılındığı, Tathir ayetinde ise tertemiz oldukları bizzat Cenab-ı Hak tarafından ilan edilen Ehl-i Beyt'i hep dışlamışlardır. Ehl-i Beyt sevdalılarına hep düşman olmuşlardır.
Ehl-i kitap sevdası: Bunlar sevilmesi farz kılınan Ehl-i Beyt'e düşman olurlarken, Ehl-i Beyt'in yolundan giden, tek Allah'a iman eden, Hz. Peygamber'i seven, aynı kıbleye döndüğümüz, aynı Kur'an'ı kabul ettiğimiz Alevi ve Şiileri tekfir ederlerken; Allah'ı üçleyen, domuz eti yiyen ve Haç'a tapan, Kur'an'da müşrik olarak ifade edilen, Hz. Peygamber'in sürekli muhalefet edin diye emrettiği Ehl-i kitabı yani Hıristiyan ve Yahudilerle dost edinirler, onların da cennetlik olduklarını iddia ederler.
Atatürk düşmanlığı: Bunlar, dedeleri Said Nursi gibi, en büyük düşmanlığı Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'e gösterirler. Seyit ve şerif olduğu, hem anne hem de baba tarafından Hz. Peygamberin torunu olduğu Osmanlı arşiv belgeleriyle ispatlanmış olan Atatürk'e dinsiz derler, ağza gelmedik hakaretler ederler, "beton Kemal" derler, molla yani din alimi olan annesi ve Ehl-i Beyt aşığı babası için olmadık iftiralar atarlar.
Türk düşmanlığı: Bunlar Müslüman Türk kimliğine de düşmandırlar. Kendilerine verilen misyon gereği Hacı Bektaş-ı Veli'nin Anadolu'da Ehl-i Beyt mayasıyla oluşturduğu, Rum'u, Ermeni'yi dahi "ben de Türk'üm" dedirttiği anlayışı reddederler, tam tersini yaparak, etnik ayrımcılığı körükleyerek Hacı Bektaş'ın oluşturduğu bu birlik mayasını yok etmeye çalışırlar. Bunların milletvekilleri, sanatçıları, yorumcuları, gazetecileri hatırlarsanız hep, "Ben Türk değilim" imajını işlemişlerdir. Bunların el attıkları "Ben Pontus'um", "Ben Ermeni'yim" demeye başlar.
Batı hayranlığı: Bunlar, "ABD müsaade etmezse hiçbir şey yapamayız", "AB olmazsa olmaz", "Medeniyetin beşiği batıdır" gibi Müslüman Türk tarihini tamamen reddeden, tüm ilimlerinin şehrinin Hz. Peygamber, kapısının ise İmam Ali olduğunu reddeden bir anlayışa sahiptirler. Haçlı batıyı göklere çıkartılar, İsrail'i ise Ortadoğu'da tek otorite kabul ederler, Büyük İsrail projesi için ellerinden geleni yaparlar.
Dinlerarası diyalog misyonu: Bunların da dedelerinin de temel misyonu hep geçmişte bir İngiliz, son yüzyılda da bir ABD-Vatikan ortak projesi olan dinlerarası diyalog faaliyetlerinin misyoneri olmaktır. FETÖ lideri Gülen 1998 yılında Papa'ya yazdığı bir mektupta bu misyonun bir parçası olduğunu ilan etmiştir. Ondan sonraki süreçte hep bu çerçevede hareket ettiklerini, siyaseti de bu noktada yönlendirerek dinlerarası diyalog faaliyetlerini bir devlet politikası haline getirdiklerini görüyoruz.
Dini tahrif etme: Kelime-i tevhid'in ikinci kısmının kaldırılması, hutbelerde okunan "Allah katında tek din İslam'dır" ayetinin kaldırılması, İncil ve Tevrat öğretilerinin din dersi kitaplarında öğretilmesi, Hz. Peygambersiz ve Ehl-i Beytsiz bir din anlayışının empoze edilmesi, papazlarla, hahamlarla iftar sofraları, Hıristiyanların ve Yahudilerin de cennetlik olduğu yalanı, uygulamalı ders adı altında Müslüman Türk çocuklarına kiliselerde, havralarda ders verdirilmesi, 70 bin kilise evinin açılması ve bunların pastörlerinin nurcu evlerinde yetişmiş gençlerden belirlenmesi ve daha nice tahrifat çalışmalarını bunlar yapmıştır, yaptırmıştır.
Milli değerleri tahrif etme: Bunlar milli olan her şeye karşıdır. Devletin kurumlarına sızarak dışarıdan yıkamadıkları devleti, içine sızarak yok etmenin derdini taşırlar ve bu şekilde Türk milletini sahipsiz bırakarak, onu bütün değerlerinden kopararak Batının Şark Projesi'ni, güncellenmiş Sevr projesini hayata geçirmeye çalışırlar. "Türk bayrağı bez parçasıdır" diyen bunlardır, "Atatürk demode oldu", "Lozan hezimettir" diyen bunlardır ve bunlardan etkilenen siyasilerdir.
Müslüman'ı Müslüman'a kırdırmanın gayretinde olurlar. Bununla ilgili dini fetvalar uydururlar. Bunu yasaklayan bütün ayet ve hadisleri devre dışı bırakırlar. Kendileri ayetleri, Hz. Peygamberi, Ehl-i Beyt'i inkar ederler sözde Müslüman'dırlar, İslam'ı dört dörtlük yaşayanı da kafir ilan ederler.
Milleti adına samimi olanlara da düşmandırlar. Bu sebeple sürekli olarak devlet-millet, asker-sivil, Alevi-Sünni, Kürt-Türk birlik ve beraberliğini gündem eden, bunun için mücadele eden, milli projeler üreten Prof. Dr. Haydar Baş'a düşmandırlar. Yıllardır onun önünü kesmeye, onu karalamaya ve ona zarar vermeye çalışmışlardır. Ama şu bir gerçek ki eceli gelen köpek cami duvarına işer.
Bu FETÖ'nün beslendiği, sonucu darbe, cinayet, bölünme, istikrarsızlık, işgal olan zehirli temel anlayışlar bugün sadece FETÖ'de yoktur. Maalesef din kisvesi altında ama dünya menfaati uğruna ama koynunda taşıdığı gizli Haç uğruna ama cebinde taşıdığı İngiliz ya da amerikan pasaportu uğruna FETÖ'nün yolunu takip eden, Batının B, C ve D seçeneği olan şahıslar ve örgütler de vardır. Bunları bazen cübbeli görürsün bazen fesli?
Yani terörün beslendiği bu zehirli anlayışlara dur demeden, bunların toplum içindeki virüslerini temizlemeden FETÖ gider, CÜTÖ gelir.
O gün bu gündür darbeciler, FETÖ ile bir şekilde irtibatlı olan şahıslar, kurumlar ciddi soruşturmalardan geçiyor, gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Peki, yıllardır kanser gibi ülkenin tepesinden tırnağına her yerine yayılmış olan, ipinin ucu yabancı istihbarat örgütlerin elinde olan bu örgütle sadece bu şekilde mücadele etmek yeterli mi?
FETÖ'nin temel anlayışını, çıkış noktasını, nereden ve nasıl beslendiğini tespit etmeden bunlara karşı da mücadele vermeden elbette ki sağlıklı bir netice mümkün olmayacaktır. Ve unutmayalım ki, Prof. Dr. Haydar Baş'ın da son birkaç yazısında önemle altını çizdiği gibi, FETÖ ilk ve tek değildir. Tarihi süreç içinde FETÖ'nün benzeri birçok yapılanma İslam coğrafyasında yer almış, dini kullanarak ve çarpıtarak insanları zehirlemiş ve FETÖ darbe girişiminde olduğu gibi geçmişte de milli birlik ve beraberliğimizin önünde Haçlı Batı'nın bir tezgahı ve projesi olarak vazife almıştır.
FETÖ'nün beslendiği temel anlayışlar şunlardır:
Ehl-i Beyt düşmanlığı: Bunlar, Hz. Peygamberin (s.a.v.) Veda Haccı'nda "Size iki ağır emanet bırakıyorum; Allah'ın Kitabı Kur'an ve ıtretim Ehl-i Beyt'imdir. Bunlar Havz-ı Kevser'in başına varıncaya kadar asla birbirinden ayrılmaz" diye beyan buyurduğu, Meveddet ayetinde sevilmesinin farz kılındığı, Tathir ayetinde ise tertemiz oldukları bizzat Cenab-ı Hak tarafından ilan edilen Ehl-i Beyt'i hep dışlamışlardır. Ehl-i Beyt sevdalılarına hep düşman olmuşlardır.
Ehl-i kitap sevdası: Bunlar sevilmesi farz kılınan Ehl-i Beyt'e düşman olurlarken, Ehl-i Beyt'in yolundan giden, tek Allah'a iman eden, Hz. Peygamber'i seven, aynı kıbleye döndüğümüz, aynı Kur'an'ı kabul ettiğimiz Alevi ve Şiileri tekfir ederlerken; Allah'ı üçleyen, domuz eti yiyen ve Haç'a tapan, Kur'an'da müşrik olarak ifade edilen, Hz. Peygamber'in sürekli muhalefet edin diye emrettiği Ehl-i kitabı yani Hıristiyan ve Yahudilerle dost edinirler, onların da cennetlik olduklarını iddia ederler.
Atatürk düşmanlığı: Bunlar, dedeleri Said Nursi gibi, en büyük düşmanlığı Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'e gösterirler. Seyit ve şerif olduğu, hem anne hem de baba tarafından Hz. Peygamberin torunu olduğu Osmanlı arşiv belgeleriyle ispatlanmış olan Atatürk'e dinsiz derler, ağza gelmedik hakaretler ederler, "beton Kemal" derler, molla yani din alimi olan annesi ve Ehl-i Beyt aşığı babası için olmadık iftiralar atarlar.
Türk düşmanlığı: Bunlar Müslüman Türk kimliğine de düşmandırlar. Kendilerine verilen misyon gereği Hacı Bektaş-ı Veli'nin Anadolu'da Ehl-i Beyt mayasıyla oluşturduğu, Rum'u, Ermeni'yi dahi "ben de Türk'üm" dedirttiği anlayışı reddederler, tam tersini yaparak, etnik ayrımcılığı körükleyerek Hacı Bektaş'ın oluşturduğu bu birlik mayasını yok etmeye çalışırlar. Bunların milletvekilleri, sanatçıları, yorumcuları, gazetecileri hatırlarsanız hep, "Ben Türk değilim" imajını işlemişlerdir. Bunların el attıkları "Ben Pontus'um", "Ben Ermeni'yim" demeye başlar.
Batı hayranlığı: Bunlar, "ABD müsaade etmezse hiçbir şey yapamayız", "AB olmazsa olmaz", "Medeniyetin beşiği batıdır" gibi Müslüman Türk tarihini tamamen reddeden, tüm ilimlerinin şehrinin Hz. Peygamber, kapısının ise İmam Ali olduğunu reddeden bir anlayışa sahiptirler. Haçlı batıyı göklere çıkartılar, İsrail'i ise Ortadoğu'da tek otorite kabul ederler, Büyük İsrail projesi için ellerinden geleni yaparlar.
Dinlerarası diyalog misyonu: Bunların da dedelerinin de temel misyonu hep geçmişte bir İngiliz, son yüzyılda da bir ABD-Vatikan ortak projesi olan dinlerarası diyalog faaliyetlerinin misyoneri olmaktır. FETÖ lideri Gülen 1998 yılında Papa'ya yazdığı bir mektupta bu misyonun bir parçası olduğunu ilan etmiştir. Ondan sonraki süreçte hep bu çerçevede hareket ettiklerini, siyaseti de bu noktada yönlendirerek dinlerarası diyalog faaliyetlerini bir devlet politikası haline getirdiklerini görüyoruz.
Dini tahrif etme: Kelime-i tevhid'in ikinci kısmının kaldırılması, hutbelerde okunan "Allah katında tek din İslam'dır" ayetinin kaldırılması, İncil ve Tevrat öğretilerinin din dersi kitaplarında öğretilmesi, Hz. Peygambersiz ve Ehl-i Beytsiz bir din anlayışının empoze edilmesi, papazlarla, hahamlarla iftar sofraları, Hıristiyanların ve Yahudilerin de cennetlik olduğu yalanı, uygulamalı ders adı altında Müslüman Türk çocuklarına kiliselerde, havralarda ders verdirilmesi, 70 bin kilise evinin açılması ve bunların pastörlerinin nurcu evlerinde yetişmiş gençlerden belirlenmesi ve daha nice tahrifat çalışmalarını bunlar yapmıştır, yaptırmıştır.
Milli değerleri tahrif etme: Bunlar milli olan her şeye karşıdır. Devletin kurumlarına sızarak dışarıdan yıkamadıkları devleti, içine sızarak yok etmenin derdini taşırlar ve bu şekilde Türk milletini sahipsiz bırakarak, onu bütün değerlerinden kopararak Batının Şark Projesi'ni, güncellenmiş Sevr projesini hayata geçirmeye çalışırlar. "Türk bayrağı bez parçasıdır" diyen bunlardır, "Atatürk demode oldu", "Lozan hezimettir" diyen bunlardır ve bunlardan etkilenen siyasilerdir.
Müslüman'ı Müslüman'a kırdırmanın gayretinde olurlar. Bununla ilgili dini fetvalar uydururlar. Bunu yasaklayan bütün ayet ve hadisleri devre dışı bırakırlar. Kendileri ayetleri, Hz. Peygamberi, Ehl-i Beyt'i inkar ederler sözde Müslüman'dırlar, İslam'ı dört dörtlük yaşayanı da kafir ilan ederler.
Milleti adına samimi olanlara da düşmandırlar. Bu sebeple sürekli olarak devlet-millet, asker-sivil, Alevi-Sünni, Kürt-Türk birlik ve beraberliğini gündem eden, bunun için mücadele eden, milli projeler üreten Prof. Dr. Haydar Baş'a düşmandırlar. Yıllardır onun önünü kesmeye, onu karalamaya ve ona zarar vermeye çalışmışlardır. Ama şu bir gerçek ki eceli gelen köpek cami duvarına işer.
Bu FETÖ'nün beslendiği, sonucu darbe, cinayet, bölünme, istikrarsızlık, işgal olan zehirli temel anlayışlar bugün sadece FETÖ'de yoktur. Maalesef din kisvesi altında ama dünya menfaati uğruna ama koynunda taşıdığı gizli Haç uğruna ama cebinde taşıdığı İngiliz ya da amerikan pasaportu uğruna FETÖ'nün yolunu takip eden, Batının B, C ve D seçeneği olan şahıslar ve örgütler de vardır. Bunları bazen cübbeli görürsün bazen fesli?
Yani terörün beslendiği bu zehirli anlayışlara dur demeden, bunların toplum içindeki virüslerini temizlemeden FETÖ gider, CÜTÖ gelir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025