CHP’li Koç’un basına açıkladığı belge ile Oslo görüşmeleri netlik kazanmaya başladı.
Hükümet ile PKK arasında gerçekleştiği belirtilen ve hakem devlet İngiltere’nin riyasetinde şekillenen belge hakkında “altında imzamız mı var?” diyenlere cevap olarak Sayın Koç, belgede sadece hakem devletin imzası olduğunu özellikle ifade etti.
Devlet erkânından, “Devlet bu örgütlerle görüşmüş olabilir, şu anda da görüşüyor olabilir” şeklinde enteresan açıklamalar geldi.
Gencecik evlatlarımızı bir bir toprağa verdiğimiz bu günlerde, “bu bir nasip işidir, genç yaşta şehit olmak da bir nasip işidir” diyebilen yetkililerimiz oldu. Afyon patlamasında şehit düşen 25 vatan evladının kimlik tespiti bir haftadan uzun sürdü.
Bingöl’de meydana gelen patlamanın ardından kimlik tespiti için evlatlarımız yine GATA’ya sevk edildiler.
Kınalı kuzularımız bir yana sivillere de başlayan saldırılarda Diyarbakır ilimizde bir vatandaşımızı kaybettik.
Bu tablo, Türk ordusunun ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin baş edemeyeceği bir facia değildir.
Dört yandan kuşatılan ve düşman çizmeleri altında ezilen vatan toprakları, canını esirgemeyen ecdadımız tarafından müdafaa edilmişti.
Ancak ne ecdadımız ne de kahraman askerlerimiz, düşmanla olan temaslarını karı-koca kavgasına benzetmemişlerdir.
Konunun hassasiyeti dikkate alındığında yapılan açıklamalar yakışıksızdır. Türk halkı evlatlarının tabutu başında vatan sağ olsun demekte ise, bu askerine ve hükümetine olan güveni nedeniyledir.
Öyleyse bugünümüzün ve geleceğimizin teminatı olan bu iki kurum, üstüne düşenin en iyisini yapmaya mecburdur.
Bizce bu mecburluğun en önemli kısmı milli politikaları hayata geçirmektir.
Demokratik ortak olarak son derece güvendiğimiz ve istihbarat gibi ülkemizin mahrem konularını çekinmeden paylaştığımız Birleşik Devletler maalesef bize aynı samimiyetle yaklaşmamaktadır.
Bizzat Sayın Başbakan tarafından “paylaşım sorunu yoktur” dediğimiz istihbarat paylaşımı anlaşması hakkında komutanlarımız, “böyle bir paylaşım yapmıyoruz” beyanında bulundular.
Terörle sarsılan Türkiye’de elbette ki ülkenin bu noktaya gelmesinde sadece istihbarat eksikliği etkili değildir.
Ancak bölgemizde hesabı olanlarla yapılan birliktelikten medet ummak bize pahalıya mal olmaktadır.
Yazılarımızda bu ortaklığın bize zerre faydası olmadığını ifade ettiğimizde bu gerçeği belirtiyoruz.
Kırmızı çizgileri yok olan Türkiye, en mahrem konularını dahi paylaştığı Birleşik Devletler’den, yaptığı anlaşmanın şartlarına sadakati dahi görmemiştir.
Ancak Birleşik Devletler, Türkiye’yi demokratik ortak diyerek sırtını sıvazlarken, onu Ortadoğu’daki planları için sonuna kadar kullanmaktan geri durmamaktadır.
Ülkemize ziyarette bulunan ABD’li komutanın çantasında nelerin olduğu netlik kazanmaya başladı.
İstihbarat paylaşımı karşılığında Afganistan ve Suriye’de Müslüman kardeşlerimiz ile mücadele şart koşuluyor. Beş yıla yakın bir zamandır var olan anlaşmaya yeni bir şart getiren ABD’ye, yetkililerimizin artık dur deme vakti gelmiştir.
Gelişmeler karşısında yapılması gereken, içişlerimize müdahale sayılabilecek bu tarz ilişkilerden medet ummak yerine, Atatürk dönemindeki gibi kendi kendine yetebilen, tam bağımsızlık üzerine kurulu bir iç ve dış siyaset politikasını bir an evvel hayata geçirmemizdir.
Hükümet ile PKK arasında gerçekleştiği belirtilen ve hakem devlet İngiltere’nin riyasetinde şekillenen belge hakkında “altında imzamız mı var?” diyenlere cevap olarak Sayın Koç, belgede sadece hakem devletin imzası olduğunu özellikle ifade etti.
Devlet erkânından, “Devlet bu örgütlerle görüşmüş olabilir, şu anda da görüşüyor olabilir” şeklinde enteresan açıklamalar geldi.
Gencecik evlatlarımızı bir bir toprağa verdiğimiz bu günlerde, “bu bir nasip işidir, genç yaşta şehit olmak da bir nasip işidir” diyebilen yetkililerimiz oldu. Afyon patlamasında şehit düşen 25 vatan evladının kimlik tespiti bir haftadan uzun sürdü.
Bingöl’de meydana gelen patlamanın ardından kimlik tespiti için evlatlarımız yine GATA’ya sevk edildiler.
Kınalı kuzularımız bir yana sivillere de başlayan saldırılarda Diyarbakır ilimizde bir vatandaşımızı kaybettik.
Bu tablo, Türk ordusunun ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin baş edemeyeceği bir facia değildir.
Dört yandan kuşatılan ve düşman çizmeleri altında ezilen vatan toprakları, canını esirgemeyen ecdadımız tarafından müdafaa edilmişti.
Ancak ne ecdadımız ne de kahraman askerlerimiz, düşmanla olan temaslarını karı-koca kavgasına benzetmemişlerdir.
Konunun hassasiyeti dikkate alındığında yapılan açıklamalar yakışıksızdır. Türk halkı evlatlarının tabutu başında vatan sağ olsun demekte ise, bu askerine ve hükümetine olan güveni nedeniyledir.
Öyleyse bugünümüzün ve geleceğimizin teminatı olan bu iki kurum, üstüne düşenin en iyisini yapmaya mecburdur.
Bizce bu mecburluğun en önemli kısmı milli politikaları hayata geçirmektir.
Demokratik ortak olarak son derece güvendiğimiz ve istihbarat gibi ülkemizin mahrem konularını çekinmeden paylaştığımız Birleşik Devletler maalesef bize aynı samimiyetle yaklaşmamaktadır.
Bizzat Sayın Başbakan tarafından “paylaşım sorunu yoktur” dediğimiz istihbarat paylaşımı anlaşması hakkında komutanlarımız, “böyle bir paylaşım yapmıyoruz” beyanında bulundular.
Terörle sarsılan Türkiye’de elbette ki ülkenin bu noktaya gelmesinde sadece istihbarat eksikliği etkili değildir.
Ancak bölgemizde hesabı olanlarla yapılan birliktelikten medet ummak bize pahalıya mal olmaktadır.
Yazılarımızda bu ortaklığın bize zerre faydası olmadığını ifade ettiğimizde bu gerçeği belirtiyoruz.
Kırmızı çizgileri yok olan Türkiye, en mahrem konularını dahi paylaştığı Birleşik Devletler’den, yaptığı anlaşmanın şartlarına sadakati dahi görmemiştir.
Ancak Birleşik Devletler, Türkiye’yi demokratik ortak diyerek sırtını sıvazlarken, onu Ortadoğu’daki planları için sonuna kadar kullanmaktan geri durmamaktadır.
Ülkemize ziyarette bulunan ABD’li komutanın çantasında nelerin olduğu netlik kazanmaya başladı.
İstihbarat paylaşımı karşılığında Afganistan ve Suriye’de Müslüman kardeşlerimiz ile mücadele şart koşuluyor. Beş yıla yakın bir zamandır var olan anlaşmaya yeni bir şart getiren ABD’ye, yetkililerimizin artık dur deme vakti gelmiştir.
Gelişmeler karşısında yapılması gereken, içişlerimize müdahale sayılabilecek bu tarz ilişkilerden medet ummak yerine, Atatürk dönemindeki gibi kendi kendine yetebilen, tam bağımsızlık üzerine kurulu bir iç ve dış siyaset politikasını bir an evvel hayata geçirmemizdir.
Prof. Dr. Haydar Baş / diğer yazıları
- Malazgirt'ten Büyük Taarruz'a Ehl-i Beyt nefesi / 27.12.2024
- Ehl-i Beyt-4 / 26.12.2024
- Ehl-i Beyt-3 / 25.12.2024
- Ehl-i Beyt-2 / 24.12.2024
- Ehl-i Beyt-1 / 23.12.2024
- İyi dinle ve denileni tut / 22.12.2024
- İslam’a davet mektuplarındaki hikmetler / 21.12.2024
- Peygamber Efendimizin mucizeleri / 20.12.2024
- Peygamberimizin hilm ve cömertliği / 19.12.2024
- Peygamber sabrı miskinliği içermezdi / 18.12.2024
- Ehl-i Beyt-4 / 26.12.2024
- Ehl-i Beyt-3 / 25.12.2024
- Ehl-i Beyt-2 / 24.12.2024
- Ehl-i Beyt-1 / 23.12.2024
- İyi dinle ve denileni tut / 22.12.2024
- İslam’a davet mektuplarındaki hikmetler / 21.12.2024
- Peygamber Efendimizin mucizeleri / 20.12.2024
- Peygamberimizin hilm ve cömertliği / 19.12.2024
- Peygamber sabrı miskinliği içermezdi / 18.12.2024