11 Eylül Amerika saldırısı ile girilen sürecin etkilerinin görünenden çok daha derin olduğu, yeni bir dünya düzenine doğru gidildiği, hâttâ sınırların yeniden çizileceği bir döneme girildiği anlaşılıyor.
Sovyet imparatorluğunun yıkılması ile doğan boşluğun zaman olarak sonuna gelinmiştir ve şimdi de yeni mekânların paylaşımı kavgası yapılmaktadır.
Rusya ile Amerika anlaşmışlardır.
Türkiye Putin'e kadar olan zamanı kötü değerlendirmiştir. Orta Asya'ya Almanya gitmiştir, İngiltere gitmiştir, Fransa gitmiştir, Putin'le beraber Rusya kaybettiği mevzilerin bir kısmını geri almıştır ve nihayet bölgede Amerika da boy göstermeye başlamıştır.
Türkiye ise ne yazık ki çok azı müstesna kasaba müteahhitleri, kapkaççı kara para aklayıcıları ile gitmiştir. Hazırlıksız, ağızdan dolma mantelli tüfek milliyetçiliği de maalesef nal toplamıştır.
Rusya ile Amerika'nın önümüzdeki dönem için anlaştıklarının son derece kuvvetli emareleri mevcuttur. Bu rüzgârın etkisiyle Amerika eskiden kalan hesapları karıştırmaktadır. Filistin-İsrail meselesi ile Irak konusu halledilecek gibi görünmektedir.
Rusya da yumuşak karnı olan Kafkasları kesin çözüme kavuşturma niyetindedir. Çünkü Rusya da bu arada fırsattan istifade kendi teröristini tarif etmiş, Çeçenlerin terörist olduğunu kabul ve ilân ederek Kafkaslar coğrafyasını alt-üst edecek bir "sıcak takib" harekâtı başlatmıştır.
Şvarnadze'nin "Gürcistan Rusya'nın sonu değil, Türkiye'nin ileri karakoludur" sözünün altı dikkatle çizilmelidir. Yoksa bir sabah bakarız, 1991'den sonra Kafkasların ötesine atılan Rusya tekrar doğu sınır komşumuz oluvermiş..
Uzak coğrafyalarda Amerika kendi teröristinin peşine düşmüş ve dünyayı oyalarken ateşin yavaş yavaş Kafkaslar ve Ortadoğu'da kapımıza dayandığı anlaşılıyor.
Afganistan'a özel nitelikli çekirdek askeri personel göndermek, eğitim yaptırmak, lojistik destek sağlamak başkadır; Gürcü ve Irak sınırında savaşmak başkadır.
Türkiye'nin öncelikli hedefi savaşa girmemek olmalıdır.
Mümkün olmuyorsa aynı anda iki cephe birden açılmaması sağlanmalıdır.
Mümkün olmuyorsa ve tek cephede savaş kaçınılmaz olmuşsa Türkiye başkasının savaşını değil, kendi savaşını yapmalıdır. Çünkü maşa olarak sizi kullanan el çekildiği an bir bakmışsınız ateşin içine düşüvermişsiniz.. Farkında mısınız Amerika NATO İttifak Senedinin 5'inci maddesini işlerliğe kavuşturduğu halde savaşı Nato şapkası altında değil, ilgili ülkelerle ikili ilişkilerle yürütmektedir. Türkiye'den ve başka ülkelerden istenilen İrtibat subayları neden Nato'nun merkezi olan Brüksel'e değil de Amerika'ya gitmişlerdir?
Gürcistan'da hedef toprak bütünlüğünün korunması, Türkiye'ye dost olduğu anlaşılan Şvarnadze'nin kollanması olmalıdır. Abhazlar; Rusya'nın neden kendilerini desteklediğini oturup düşünmelidirler. Ve aynı şekilde Abhazlar Rusya içinde mi, yoksa Gürcistan içinde mi daha rahat edeceklerine karar vermelidirler. Yoksa Rusya'nın, Gürcistan aleyhine kendilerini desteklemesinden sonra bağımsızlık vereceğini mi zannediyorlar?
Irak cephesindeki hedef de aynı şekilde "Toprak bütünlüğünün korunması" olmalıdır. Ancak burada bütün komşuları için tehlikeli olduğu açıkça görünen eşkıya Saddam gönderilmeli, Türkmenlerin de haklarını alacakları bir yeni Irak "yine aynı sınırlar içinde" kurulabilmelidir.
Asker kullanılacaksa öncelik Irak cephesindedir. Türk Dışişleri artık Avrupalarda dolaşmaktan vazgeçip Irak savaşında Türk askerinin gireceği yerlerden nasıl çıkmayacağının sıkı pazarlıkları ile uğraşmalıdır. İlle de sıcak savaş olacaksa Kuzey Irak'ta bir Kürt Devleti değil, Türkmen Devleti kurulmalıdır. Bu Türkmen Devleti karşılığında Saddam'ın gönderilmesine yardımcı olmak Türkiye'nin çıkarlarına uygundur.
Irak'ta en istenmeyen durum hem askerin Irak'a sokulması, hem de sonunda geri çekilmesidir. Çünkü doğacak olan boşlukta bir Kürt Devleti kurulacaktır. Daha doğrusu halihazırda ilkel bir şekilde zaten kurulmuş olan Kürt Devleti; Türk askerinin bölgeye girip çıkmasıyla bir anlamda askere bahçesini ayrık otlarından temizletmiş olacaktır.
Burada kabul edilebilir en son nokta 36'ıncı paralelin kuzeyinde ve Musul ile Kerkük'ün de dahil edileceği sınırlar içinde bir Türkmen-Kürt Federasyonunun kurulması olmalıdır. Bu federasyona Türkiye'nin, aynı Kıbrıs'ta olduğu gibi "garantör" edilmesi sağlanmalıdır.
Madem sınırlar yeniden çiziliyor; 2050 yılında Türkiye'nin yakın coğrafyasında kuzeyden güneye doğru bir Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye, KKTC, Kuzey Irak Türkmen Devleti (Kon)federasyonu neden olmasın?
Sınır çizmek sadece Amerika ve Rusya'nın mı tekelinde?
Türkiye kendi arazisinde kendi evini inşa edip oturmaktan aciz mi de başkasının bahçesinde taşeronluk, yarıcılık yapacak?
Sovyet imparatorluğunun yıkılması ile doğan boşluğun zaman olarak sonuna gelinmiştir ve şimdi de yeni mekânların paylaşımı kavgası yapılmaktadır.
Rusya ile Amerika anlaşmışlardır.
Türkiye Putin'e kadar olan zamanı kötü değerlendirmiştir. Orta Asya'ya Almanya gitmiştir, İngiltere gitmiştir, Fransa gitmiştir, Putin'le beraber Rusya kaybettiği mevzilerin bir kısmını geri almıştır ve nihayet bölgede Amerika da boy göstermeye başlamıştır.
Türkiye ise ne yazık ki çok azı müstesna kasaba müteahhitleri, kapkaççı kara para aklayıcıları ile gitmiştir. Hazırlıksız, ağızdan dolma mantelli tüfek milliyetçiliği de maalesef nal toplamıştır.
Rusya ile Amerika'nın önümüzdeki dönem için anlaştıklarının son derece kuvvetli emareleri mevcuttur. Bu rüzgârın etkisiyle Amerika eskiden kalan hesapları karıştırmaktadır. Filistin-İsrail meselesi ile Irak konusu halledilecek gibi görünmektedir.
Rusya da yumuşak karnı olan Kafkasları kesin çözüme kavuşturma niyetindedir. Çünkü Rusya da bu arada fırsattan istifade kendi teröristini tarif etmiş, Çeçenlerin terörist olduğunu kabul ve ilân ederek Kafkaslar coğrafyasını alt-üst edecek bir "sıcak takib" harekâtı başlatmıştır.
Şvarnadze'nin "Gürcistan Rusya'nın sonu değil, Türkiye'nin ileri karakoludur" sözünün altı dikkatle çizilmelidir. Yoksa bir sabah bakarız, 1991'den sonra Kafkasların ötesine atılan Rusya tekrar doğu sınır komşumuz oluvermiş..
Uzak coğrafyalarda Amerika kendi teröristinin peşine düşmüş ve dünyayı oyalarken ateşin yavaş yavaş Kafkaslar ve Ortadoğu'da kapımıza dayandığı anlaşılıyor.
Afganistan'a özel nitelikli çekirdek askeri personel göndermek, eğitim yaptırmak, lojistik destek sağlamak başkadır; Gürcü ve Irak sınırında savaşmak başkadır.
Türkiye'nin öncelikli hedefi savaşa girmemek olmalıdır.
Mümkün olmuyorsa aynı anda iki cephe birden açılmaması sağlanmalıdır.
Mümkün olmuyorsa ve tek cephede savaş kaçınılmaz olmuşsa Türkiye başkasının savaşını değil, kendi savaşını yapmalıdır. Çünkü maşa olarak sizi kullanan el çekildiği an bir bakmışsınız ateşin içine düşüvermişsiniz.. Farkında mısınız Amerika NATO İttifak Senedinin 5'inci maddesini işlerliğe kavuşturduğu halde savaşı Nato şapkası altında değil, ilgili ülkelerle ikili ilişkilerle yürütmektedir. Türkiye'den ve başka ülkelerden istenilen İrtibat subayları neden Nato'nun merkezi olan Brüksel'e değil de Amerika'ya gitmişlerdir?
Gürcistan'da hedef toprak bütünlüğünün korunması, Türkiye'ye dost olduğu anlaşılan Şvarnadze'nin kollanması olmalıdır. Abhazlar; Rusya'nın neden kendilerini desteklediğini oturup düşünmelidirler. Ve aynı şekilde Abhazlar Rusya içinde mi, yoksa Gürcistan içinde mi daha rahat edeceklerine karar vermelidirler. Yoksa Rusya'nın, Gürcistan aleyhine kendilerini desteklemesinden sonra bağımsızlık vereceğini mi zannediyorlar?
Irak cephesindeki hedef de aynı şekilde "Toprak bütünlüğünün korunması" olmalıdır. Ancak burada bütün komşuları için tehlikeli olduğu açıkça görünen eşkıya Saddam gönderilmeli, Türkmenlerin de haklarını alacakları bir yeni Irak "yine aynı sınırlar içinde" kurulabilmelidir.
Asker kullanılacaksa öncelik Irak cephesindedir. Türk Dışişleri artık Avrupalarda dolaşmaktan vazgeçip Irak savaşında Türk askerinin gireceği yerlerden nasıl çıkmayacağının sıkı pazarlıkları ile uğraşmalıdır. İlle de sıcak savaş olacaksa Kuzey Irak'ta bir Kürt Devleti değil, Türkmen Devleti kurulmalıdır. Bu Türkmen Devleti karşılığında Saddam'ın gönderilmesine yardımcı olmak Türkiye'nin çıkarlarına uygundur.
Irak'ta en istenmeyen durum hem askerin Irak'a sokulması, hem de sonunda geri çekilmesidir. Çünkü doğacak olan boşlukta bir Kürt Devleti kurulacaktır. Daha doğrusu halihazırda ilkel bir şekilde zaten kurulmuş olan Kürt Devleti; Türk askerinin bölgeye girip çıkmasıyla bir anlamda askere bahçesini ayrık otlarından temizletmiş olacaktır.
Burada kabul edilebilir en son nokta 36'ıncı paralelin kuzeyinde ve Musul ile Kerkük'ün de dahil edileceği sınırlar içinde bir Türkmen-Kürt Federasyonunun kurulması olmalıdır. Bu federasyona Türkiye'nin, aynı Kıbrıs'ta olduğu gibi "garantör" edilmesi sağlanmalıdır.
Madem sınırlar yeniden çiziliyor; 2050 yılında Türkiye'nin yakın coğrafyasında kuzeyden güneye doğru bir Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye, KKTC, Kuzey Irak Türkmen Devleti (Kon)federasyonu neden olmasın?
Sınır çizmek sadece Amerika ve Rusya'nın mı tekelinde?
Türkiye kendi arazisinde kendi evini inşa edip oturmaktan aciz mi de başkasının bahçesinde taşeronluk, yarıcılık yapacak?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002