Ne yazık ki, yeni arayışların, moda deyimle değişimin öncülüğünü yine Batılılar yapıyor. Onlar birşey ortaya atıyor, "bu en son buluştur, ülkelerin kurtuluşu bu sistemdedir" diyor ve yıllarca kitleleri oyalıyorlar. Yeni dedikleri sistem eskiyince, bir benzerini allayıp pullayıp tekrar öne sürüyorlar. Said Halim Paşa, Batılıların bu halini şöyle ifade eder:"Batı toplumundaki sosyal gelişme, ilmi olmayan bir sürü tahmin, araştırma ve tecrübeler sonucu meydana gelmektedir. Belirli, değişmez bir gaye ve hedefe sahip olmayan Batı toplumu, işte bu yüzden, daima aniden çıkan ihtiyaçların, geçici durumların ve bir takım yanlış fikirlerin arkasında sürüklenip durmuştur". Maalesef, bugün Batılıların yalnız kendileri yanlış fikirlerin arkasında sürüklenmiyor, başkalarını da sürüklüyorlar.
Bir zamanlar dünyayı sağcı ve solcu kavramlarıyla vuruşturan Batılılar, şimdi bu kavramları gündemden kaldırmanın peşinde. Cemil Meriç, bu kavramların revaçta olduğu dönemlerde şöyle diyordu: "Sağcı ve solcu gibi sınıflandırmaları hiçbir zaman benimsemedim. Bunlar hakikati kapamaya yarayan uydurma kavramlardır. Bilhassa sosyal sınıflara ayrılmamış bir ülkede sağcı solcu ne demek?"
Batılılar, yalama olan bu kavramların yerine "Refah Devleti Doktrinini sürüyorlar. Bu doktrinle kapitalizm ve sosyalizm arasında denge kurmayı amaçlıyorlar. Refah devleti doktrini, iki yanlıştan bir doğru üretmenin adıdır. Onun içindir ki, bu doktrin, tam anlamıyla işlerlik kazanmamıştır. Nobel ödülü Joseph Stiglitz bu konuda şöyle der: "Ekonomide devletin denetim ve gözetim müdahalesini kaldıran "Washington Mutabakatı" çöktü. Hem sol, hem de sağ, yolunu yitirmiş bulunuyor". Bu sebepten yeni arayışlar, yeni tartışmalar gündemde. Türkiye'de olaylar biraz arkadan takip edildiği için bu tartışmalar, henüz yoğunluk kazanmadı. CHP İstanbul Milletvekili Kemal Derviş, CHP yönetimine sunduğu "Sosyal Demokrasi Raporu" ile bu tartışmaları Türkiye'nin de gündemine taşımak istemiş, fakat bunda yeterince muvaffak olamamıştır.
Kemal Derviş, söz konusu raporda şu görüşlere yer veriyordu: "Berlin Duvarı'nın 1989 yılında, bir süredir genelde belirgin bir şekilde hissedilmeden etkili olan süreçlerin yol açtığı gelişmeler sonucu yıkılmasıyla, dünya büyük bir değişim dönemine gidi. Sağcı politikacılar ve sağ ideologlar, bunu sosyalizmin kapitalizm karşısında yenilgisi olarak tanımladılar. Batı'da muhafazakar politikacıların öne çıkardığı görüş şuydu:
"Sovyet Rusya çöktü, merkeziyetçi sosyalist model refahı, ekonomik büyümeyi yaratamadı, bu sistem kapitalizmin başarısı karşısında kendini koruyamayarak yıkıldı. Bize göre bu çok yanlış ve eksik bir değerlendirmedir".
Kemal Derviş'e göre "Bütün XX. yüzyılı kapsayıp süreç içinde vahşi kapitalizm de aynen merkeziyet komünist model gibi çöktü."
"Bu nasıl bir çöküş ki, sistem hala ayakta" diyebilirsiniz. Kemal Derviş'in buna cevabı şudur: "Bu çöküş, ani bir çöküş olmamış, zaman içinde gelişmiş, örneğin Amerika ve Japonya'da biraz daha az olmakla birlikte özellikle Avrupa'da, sosyalistlerin, sosyal demokratların, soldaki sendikaların ve toplum örgütlerinin önerileri ve politikaları kabul edilerek sisteme dahil edilmiştir."
Kemal Derviş, bu sentezin bütün dünyada kabul edildiğini ve bunu gören Fukuyama'nın tarihin sonu tezini ortaya attığını söylüyor. Diyor ki: "Berlin Duvarı yıkılınca, Fukuyama şu tezle ortaya çıktı: Artık tarih bitti, sağ-sol çatışması tarihe karıştı, büyük ideolojilerin çatışması yok oldu, artık dünya tek tip liberal demokrat sosyal modelde birleşti."
İşte bu görüşü kabul eden herkes değişimci oldu. Başbakan Erdoğan gibi.
Başbakan da bu görüşte olduğu için, 3 Kasım seçimlerinden önce parti arayan Kemal Derviş'e çağrı yapmış ve şöyle demişti: "Kemal Derviş, en iyi bizim partimize yakışır". Başbakan, bu konuda belki de Kemal Derviş'ten önde. Diyor ki: "Ne etnik ideoloji, ne de dini ideoloji kalıcı oluyor."
Peki, sayın Başbakan size göre bu dünyada kalıcı olan nedir? Madem ki, etnik ve dini ideoloji bile kalıcı olmuyor, o zaman dünyadaki bu savaşların, dökülen kanların, yapılan işkencelerin bir izahını yapınız.
Gelin, biz biz olalım, Batılıların değişen kavramlarına değil, değişmeyen, hiçbir zaman da değişmeyecek olan doğrularımıza sarılalım.
Bir zamanlar dünyayı sağcı ve solcu kavramlarıyla vuruşturan Batılılar, şimdi bu kavramları gündemden kaldırmanın peşinde. Cemil Meriç, bu kavramların revaçta olduğu dönemlerde şöyle diyordu: "Sağcı ve solcu gibi sınıflandırmaları hiçbir zaman benimsemedim. Bunlar hakikati kapamaya yarayan uydurma kavramlardır. Bilhassa sosyal sınıflara ayrılmamış bir ülkede sağcı solcu ne demek?"
Batılılar, yalama olan bu kavramların yerine "Refah Devleti Doktrinini sürüyorlar. Bu doktrinle kapitalizm ve sosyalizm arasında denge kurmayı amaçlıyorlar. Refah devleti doktrini, iki yanlıştan bir doğru üretmenin adıdır. Onun içindir ki, bu doktrin, tam anlamıyla işlerlik kazanmamıştır. Nobel ödülü Joseph Stiglitz bu konuda şöyle der: "Ekonomide devletin denetim ve gözetim müdahalesini kaldıran "Washington Mutabakatı" çöktü. Hem sol, hem de sağ, yolunu yitirmiş bulunuyor". Bu sebepten yeni arayışlar, yeni tartışmalar gündemde. Türkiye'de olaylar biraz arkadan takip edildiği için bu tartışmalar, henüz yoğunluk kazanmadı. CHP İstanbul Milletvekili Kemal Derviş, CHP yönetimine sunduğu "Sosyal Demokrasi Raporu" ile bu tartışmaları Türkiye'nin de gündemine taşımak istemiş, fakat bunda yeterince muvaffak olamamıştır.
Kemal Derviş, söz konusu raporda şu görüşlere yer veriyordu: "Berlin Duvarı'nın 1989 yılında, bir süredir genelde belirgin bir şekilde hissedilmeden etkili olan süreçlerin yol açtığı gelişmeler sonucu yıkılmasıyla, dünya büyük bir değişim dönemine gidi. Sağcı politikacılar ve sağ ideologlar, bunu sosyalizmin kapitalizm karşısında yenilgisi olarak tanımladılar. Batı'da muhafazakar politikacıların öne çıkardığı görüş şuydu:
"Sovyet Rusya çöktü, merkeziyetçi sosyalist model refahı, ekonomik büyümeyi yaratamadı, bu sistem kapitalizmin başarısı karşısında kendini koruyamayarak yıkıldı. Bize göre bu çok yanlış ve eksik bir değerlendirmedir".
Kemal Derviş'e göre "Bütün XX. yüzyılı kapsayıp süreç içinde vahşi kapitalizm de aynen merkeziyet komünist model gibi çöktü."
"Bu nasıl bir çöküş ki, sistem hala ayakta" diyebilirsiniz. Kemal Derviş'in buna cevabı şudur: "Bu çöküş, ani bir çöküş olmamış, zaman içinde gelişmiş, örneğin Amerika ve Japonya'da biraz daha az olmakla birlikte özellikle Avrupa'da, sosyalistlerin, sosyal demokratların, soldaki sendikaların ve toplum örgütlerinin önerileri ve politikaları kabul edilerek sisteme dahil edilmiştir."
Kemal Derviş, bu sentezin bütün dünyada kabul edildiğini ve bunu gören Fukuyama'nın tarihin sonu tezini ortaya attığını söylüyor. Diyor ki: "Berlin Duvarı yıkılınca, Fukuyama şu tezle ortaya çıktı: Artık tarih bitti, sağ-sol çatışması tarihe karıştı, büyük ideolojilerin çatışması yok oldu, artık dünya tek tip liberal demokrat sosyal modelde birleşti."
İşte bu görüşü kabul eden herkes değişimci oldu. Başbakan Erdoğan gibi.
Başbakan da bu görüşte olduğu için, 3 Kasım seçimlerinden önce parti arayan Kemal Derviş'e çağrı yapmış ve şöyle demişti: "Kemal Derviş, en iyi bizim partimize yakışır". Başbakan, bu konuda belki de Kemal Derviş'ten önde. Diyor ki: "Ne etnik ideoloji, ne de dini ideoloji kalıcı oluyor."
Peki, sayın Başbakan size göre bu dünyada kalıcı olan nedir? Madem ki, etnik ve dini ideoloji bile kalıcı olmuyor, o zaman dünyadaki bu savaşların, dökülen kanların, yapılan işkencelerin bir izahını yapınız.
Gelin, biz biz olalım, Batılıların değişen kavramlarına değil, değişmeyen, hiçbir zaman da değişmeyecek olan doğrularımıza sarılalım.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018