Yemekteyiz: Trump’tan Putin’e yemek masası analizi
02.03.2025 00:00:00 / Güncelleme: 02.03.2025 12:08:56
Bir laf var ya, "Ne yersen osun" diye… Peki, ya devlet adamları? Acaba onların tabaklarına konulan yemekler, dünyayı yönetme tarzlarını şekillendiriyor olabilir mi? Kulağa garip geliyor ama düşününce, "Ulan, acaba mı?" dedirtiyor. Gelin, Ramazan'ı idrak ettiğimiz bu günlerde, dünya liderlerinin mutfağına bir dalalım ve masalarında ne var ne yok bir bakalım.
ABD başkanı Donald Trump, elinde Big Mac, ağzında patates kızartması ketçaba bandıra bandıra dünyaya ahkâm kesmeye çalışıyor. Mc Donald's manyağı bu arkadaş, "Hızlı olsun, ucuz olsun, herkes yesin" mantığında. Kararları da aynen böyle: Düşünmeden atılan tweet'ler, Çin'e çat diye koyulan tarifeler, Gazze'yi "devralma!" meselesi tam olarak "Ben yaptım, oldu" havası. Fast food gibi işte; iki dakikada pişir, ama besin değeri sıfır. Görüntü ama politik tavır, siyasi lezzet sıfır.
Sıra Türkiye'ye gelince, tabakta kuru fasulye-pilav var. Yanında turşu, biraz da soğan kırarsın, oh mis! Ne soslar var, ne havalı sunumlar; ama karnın doyar, gün boyu ayakta tutar. Atatürk'ün bile favorisiymiş bu ikili, düşünün. Dış politikada da aynı: Fazla şatafat yok, ama masadan kalkmazsın. Rusya'yla mı görüşüyorsun, NATO'yla mı? Görüşürsün… Hepsine kuru-pilav dayanıklılığı. Bazen "Biraz baharat katsak?" diyesim geliyor, ama işte, bu sadelikte bir tat var, o da bize has.
Rusya'da masaya borş geliyor. Pancar, lahana, et; soğuk Moskova gecelerinde içini ısıtır adamın. Putin'in de tarzı bu: Sert, dayanıklı ve sabırlı "Beni hafife alma" der gibi. Borş kolay lokma değil, pişmesi zaman alır, ama bir kere hazırlandı mı, o masa başından kalkmaz. Ukrayna meselesi, gaz vanalarını kapatma hamleleri, hepsi bu çorbanın stratejisi gibi… Sakin, etkili ve uzun vadeli pişen planlar…
Çin lideri Xi Jinping'in tabağında dim sum var: Küçük, ama ustalıkla hazırlanmış lokmalar. Tıpkı Çin'in politikası gibi: Yavaş ama emin adımlarla, stratejik hamlelerle dünya sahnesinde yerini güçlendirmek. 'Kuşak ve Yol' girişimiyle adım adım dünya ticaretine hükmetmeleri, dim sum'un özenle hazırlanmış minik lokmaları gibi. Tabakta küçük lokmalar, ama mideyi o dolduruyor. Biz hala "Nası' yaptı bunlar?" diye düşünürken, adamlar ikinci tabağı bitirmiş.
Arap diyarında, Suudi Kral Selman'ın masasında kabsa var. Baharatlı pirinç, üstünde et, yanında soslar; zenginlik akıyor. Petrol parası gibi işte, bol kepçe, bol iddialı. Yemen'e giriyorlar, bölgeye kafa tutuyorlar; hepsi bu kabsa'nın "Ben buradayım" havasından. Baharat fazla kaçarsa genzi yakar, ama bunlar alışık. Diplomaside de öyle, keskin hamleler, sert çıkışlar. Yemekte de parada da gösteriş var, ama lezzet için biraz sabır lazım. Kabsa gibi liderlikleri de ağır, ama masadan kolay kalkmıyorlar.
Japonya'ya gidelim, Fumio Kishida'nın tabağında sushi var mesela. İncecik dilimlenmiş balık, pirinçle birleşince adeta bir tabloya dönüşüyor. Sushi'nin Yapımı sabır ister, ustalık ister; Japonya'nın tarzı da bu. Teknolojiyle kalkınıyorlar, çevre işine kafa yoruyorlar ama hep bir denge peşindeler. Sushi gibi işte; taze balık bulamazsan biter ama iyi yaparsan dünya peşinden koşar. Dış politikada da öyle, sessiz ama etkili. Yalnız, şu soya sosuna fazla batırmasalar iyi, bazen fazla kibarlık zarar veriyor.
Hindistan lideri Modi'nin tabağında ise Gujarati thali var. Biraz mercimek, biraz sebze, ekmek, yoğurt; hepsi bir arada ama karmakarışık. Hindistan gibi işte, çeşitlilikten geçilmiyor. Modi de öyle yönetiyor: Milliyetçilik, ekonomi, uzay projeleri; hepsini aynı tabağa sığdırıyor. Baharatlar baskın, ağzın yanıyor ama bir yandan da doyuyorsun. Bölgesel liderlik peşinde koşarken, "Herkese hitap edeyim" derdinde. Thali gibi politikası da renkli, ama kaotik.
Sonuç: Kim, ne yerse o olur
Devlet adamlarının yemek tabaklarına baktık, karakterlerini ve yönetim tarzlarını sofrada çözmeye çalıştık. Trump'ın fast food siyaseti mi, Putin'in ağır ama kararlı borş politikası mı, yoksa Xi Jinping'in dim sum gibi adım adım ilerleyen stratejisi mi daha etkili? Yorum sizin.
ABD başkanı Donald Trump, elinde Big Mac, ağzında patates kızartması ketçaba bandıra bandıra dünyaya ahkâm kesmeye çalışıyor. Mc Donald's manyağı bu arkadaş, "Hızlı olsun, ucuz olsun, herkes yesin" mantığında. Kararları da aynen böyle: Düşünmeden atılan tweet'ler, Çin'e çat diye koyulan tarifeler, Gazze'yi "devralma!" meselesi tam olarak "Ben yaptım, oldu" havası. Fast food gibi işte; iki dakikada pişir, ama besin değeri sıfır. Görüntü ama politik tavır, siyasi lezzet sıfır.
Sıra Türkiye'ye gelince, tabakta kuru fasulye-pilav var. Yanında turşu, biraz da soğan kırarsın, oh mis! Ne soslar var, ne havalı sunumlar; ama karnın doyar, gün boyu ayakta tutar. Atatürk'ün bile favorisiymiş bu ikili, düşünün. Dış politikada da aynı: Fazla şatafat yok, ama masadan kalkmazsın. Rusya'yla mı görüşüyorsun, NATO'yla mı? Görüşürsün… Hepsine kuru-pilav dayanıklılığı. Bazen "Biraz baharat katsak?" diyesim geliyor, ama işte, bu sadelikte bir tat var, o da bize has.
Rusya'da masaya borş geliyor. Pancar, lahana, et; soğuk Moskova gecelerinde içini ısıtır adamın. Putin'in de tarzı bu: Sert, dayanıklı ve sabırlı "Beni hafife alma" der gibi. Borş kolay lokma değil, pişmesi zaman alır, ama bir kere hazırlandı mı, o masa başından kalkmaz. Ukrayna meselesi, gaz vanalarını kapatma hamleleri, hepsi bu çorbanın stratejisi gibi… Sakin, etkili ve uzun vadeli pişen planlar…
Çin lideri Xi Jinping'in tabağında dim sum var: Küçük, ama ustalıkla hazırlanmış lokmalar. Tıpkı Çin'in politikası gibi: Yavaş ama emin adımlarla, stratejik hamlelerle dünya sahnesinde yerini güçlendirmek. 'Kuşak ve Yol' girişimiyle adım adım dünya ticaretine hükmetmeleri, dim sum'un özenle hazırlanmış minik lokmaları gibi. Tabakta küçük lokmalar, ama mideyi o dolduruyor. Biz hala "Nası' yaptı bunlar?" diye düşünürken, adamlar ikinci tabağı bitirmiş.
Arap diyarında, Suudi Kral Selman'ın masasında kabsa var. Baharatlı pirinç, üstünde et, yanında soslar; zenginlik akıyor. Petrol parası gibi işte, bol kepçe, bol iddialı. Yemen'e giriyorlar, bölgeye kafa tutuyorlar; hepsi bu kabsa'nın "Ben buradayım" havasından. Baharat fazla kaçarsa genzi yakar, ama bunlar alışık. Diplomaside de öyle, keskin hamleler, sert çıkışlar. Yemekte de parada da gösteriş var, ama lezzet için biraz sabır lazım. Kabsa gibi liderlikleri de ağır, ama masadan kolay kalkmıyorlar.
Japonya'ya gidelim, Fumio Kishida'nın tabağında sushi var mesela. İncecik dilimlenmiş balık, pirinçle birleşince adeta bir tabloya dönüşüyor. Sushi'nin Yapımı sabır ister, ustalık ister; Japonya'nın tarzı da bu. Teknolojiyle kalkınıyorlar, çevre işine kafa yoruyorlar ama hep bir denge peşindeler. Sushi gibi işte; taze balık bulamazsan biter ama iyi yaparsan dünya peşinden koşar. Dış politikada da öyle, sessiz ama etkili. Yalnız, şu soya sosuna fazla batırmasalar iyi, bazen fazla kibarlık zarar veriyor.
Hindistan lideri Modi'nin tabağında ise Gujarati thali var. Biraz mercimek, biraz sebze, ekmek, yoğurt; hepsi bir arada ama karmakarışık. Hindistan gibi işte, çeşitlilikten geçilmiyor. Modi de öyle yönetiyor: Milliyetçilik, ekonomi, uzay projeleri; hepsini aynı tabağa sığdırıyor. Baharatlar baskın, ağzın yanıyor ama bir yandan da doyuyorsun. Bölgesel liderlik peşinde koşarken, "Herkese hitap edeyim" derdinde. Thali gibi politikası da renkli, ama kaotik.
Sonuç: Kim, ne yerse o olur
Devlet adamlarının yemek tabaklarına baktık, karakterlerini ve yönetim tarzlarını sofrada çözmeye çalıştık. Trump'ın fast food siyaseti mi, Putin'in ağır ama kararlı borş politikası mı, yoksa Xi Jinping'in dim sum gibi adım adım ilerleyen stratejisi mi daha etkili? Yorum sizin.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Fatih Haydar GÜNER / diğer yazıları
- “Deeplomasi” & Diplomasi / 03.03.2025
- Yemekteyiz: Trump’tan Putin’e yemek masası analizi / 02.03.2025
- Adı gönüllere yazılan isim: Mustafa Kemal Atatürk / 28.02.2025
- Annelik mi, kariyer mi? Sistemden başka suçlu yok! / 27.02.2025
- Fort Knox’un durumu ve doların geleceği / 24.02.2025
- Ekonomik bağımsızlık ve ‘milli para’ üzerine / 22.02.2025
- Yemekteyiz: Trump’tan Putin’e yemek masası analizi / 02.03.2025
- Adı gönüllere yazılan isim: Mustafa Kemal Atatürk / 28.02.2025
- Annelik mi, kariyer mi? Sistemden başka suçlu yok! / 27.02.2025
- Fort Knox’un durumu ve doların geleceği / 24.02.2025
- Ekonomik bağımsızlık ve ‘milli para’ üzerine / 22.02.2025