Çok duyarız; vicdanı olan insan bunu yapmaz veya bir müşkül durumda vicdanına danış o ne diyorsa ona göre hareket et.
Veya herhangi birisi için o çok vicdanlı bir insan haksızlık yapmaz, adaletten ayrılmaz vs. gibi. Görüldüğü üzere insanların diline pelesenk olmuş olan vicdan gerçeği insanların en çok konuştuğu ve aradığı bir değer olma özelliğini her zaman ve zeminde önemini fazlasıyla koruyor.
Ama herhalde 'vicdan' bu asırda arandığı kadar hiçbir asırda bu kadar karaborsaya düşmemişti. Her yerde, toplumun her hücresinde vicdanlı, ahlaklı ve faziletli insanlar adeta mumla aranıyor.
O halde nedir bu vicdan denilen şey?
Aslında insanı insan yapan, bir iç ses olan bu güç varlığıyla bizim iyi ile kötüyü ayırt etmemizi sağlıyor.
Kimilerine göre de yukarıda ifade ettiğimiz gibi bir içses,
Kimilerine göre; Yaradan'ın yani Allah'ın sesi, Allah'ın tatlı fısıltısıdır.
Bazılarına göre akıl, bir kısmına göre kalp-gönül,
Kimilerine göre sağduyu, bazısına göre merhamet, rehber, hakem-hâkim,
Kimilerine göre de acımasız bir yargıçtır; vicdan. Vicdan olmaksızın sahip olunan güç, ruhu çürütür.
Tabi Allah kimseyi kara vicdanlı veya vicdansız etmesin! Bazıları vicdan azabı çekmiyorlar, çünkü vicdanlarını devreden çıkardılar.
Aynı zamanda dinlerin, felsefi akımların, filozofların, âlimlerin, sosyolojinin, psikolojinin, eğitim bilimlerinin de temel araştırma konularının başında vicdan meselesi gelmektedir.
İnsanda var olduğuna inanılan bu cevheri her kesim, kendilerince işlemeyi, kulağına bir şeyler fısıldamayı amaçlamışlardır.
Eğitimin de aslında temel amacı bir şekilde insanın kendisini bilmesi ve insanın her konuda vicdan sahibi olmasını sağlamak değil midir?
Kendini bilen vicdanlı bir insan çevresini ve hayatı çok daha doğru okuyabilir. Bu sebeple insanın eğitiminde amaç, kişinin kendisini bilmesidir, kendisini tanımasıdır.
Kendinin farkında olan insan dış dünya hakkında fikir yürütebilir, kendisi ve çevresi için daha yaşanabilir, daha anlamlı sahalar oluşturabilir. İnsanlar işine gelince değil de vicdanına değince iyilik yapsalardı; bugün çıkar ilişkileri değil, gerçek sevdalar yaşanırdı.
Bütün eğitimlerin aslında hedefinde insanı ahlaklı ve vicdanlı bir insan olarak yetiştirmek olmalıdır. Vicdan yoksa bilgi ruha sadece zarar verir.
Ama günümüz dünyasının manzarasına, insanlığın durumuna baktığımızda dünyanın pek çok yerinde eğitimlerin vicdansızlık üzerine yapıldığını, vicdanları karartmaya yönelik olduğunu da söyleyebiliriz. Bir metafizik konu olan vicdan meselesi olgusal olarak varlığı anlamaya çalışanların çok da üzerinde durmadıkları bir mevzu. Ancak insanın ve evrenin olgusal yönü olduğu gibi aynı zamanda metafizik denilen madde ötesi bir yönü olduğunu da hatırdan çıkarmamak gerekiyor.
İnsanın vicdan cevheri bir sarraf hassasiyetiyle korunmalı ve işlenmelidir ve insan olarak iradeye hâkim, vicdana esir olacak eğitimlere öncelik vermeliyiz.
Allah'ın insanlara özel bir ikramı olan vicdan bazen huzur bazen de huzursuzluktur. Bu nedenle vicdan, insanoğlunun en kadim dostudur.
Vicdan değeri var eder; değer, ahlakı doğurur; eylemlerini, ahlaki ilke ve kurallara uygun olarak ortaya koyan insanların yaşandığı toplumların da birlik içinde, insanca yaşamaya başlayacağı temel bir kaide, temel bir gerçektir.
İşte temel ahlaki kaidelere uygun olarak yaşayan toplumların vicdanı huzurlu olur ve mutludurlar. Aksi halde olursa huzursuz, kargaşa içinde ve mutsuz olurlar.
Vicdanlı insanların oluşturduğu toplumlar barışın, kardeşliğin, gerçek dostlukların, birlik ve beraberlikle yaşandığı huzur dolu toplumlardır.
Her daim hayatın her yerinde olması gereken vicdan, acaba eğitimde değerler eğitiminde, evlerin, okulların, medyanın, sosyal ağların neresinde? Gören var mı?
Bu sorgulamayı her kesimden insanın mutlaka yapması gerekiyor. Vicdan eğitimi aslında bir ömür boyu ve hayatın her aşamasında süren bir eğitim olduğunu söylememiz gerekiyor. Vicdan sahibi olmak, dünyaya açık olmak demektir.
Çocuklar, ailesinin, toplumun, sosyal ağların, dizilerin, çevresinin, okulun, sokağın, çarşının, pazarın, akranlarının benimsediği değerler ile vicdanını şekillendirmekte ve onlardan etkilenerek öğrendiği değerleri içsel kontrol merkezi olarak tanımlanan vicdan mekanizması ile değerlendirip eyleme dökmektedir.
Vicdan ahlak eğitiminin en etkili araçlarındandır. Vicdana işlenmemiş değerler, kazandırılmış değerler değildir. Değerler içselleştirilerek, vicdani bir tutuma dönüşmeli ve insanda adeta refleks haline gelmelidir.
Değerler, kişi vicdanında yer etmediği sürece sadece ahlaki normlar olarak işlev görmektedir. İnsanlık tarihi kadar eski ve işlevsel olan vicdan kavramı için değer arayan ve yaşamak isteyen, derdi vicdanlı olmak olan herkesin ve her sistemin bakması gereken yer, irfanı bir eğitimden geçenlerin vicdanıdır demek mümkündür. Kalbi eğitmeden, aklı eğitmek eğitim değildir. Vicdan olmadan, bilgi sahibi olmak tehlikelidir.
Çocuğu kadın doğurur ancak çocukları günümüzde sadece anneler ve aileler yetiştirmiyor. Adeta çocuklar aile terbiyesi almasın diye nesiller pek çok cepheden kuşatılmış durumda, aile terbiyesi almasın diye çocuk ailenin kontrolünden çıkartılıyor.
Böyle olunca da çocuğa asıl sosyal ve vicdani şeklini vererek doğuran, yetiştiren, kimlik kazandıran medya, sosyal ağlar, diziler, sokak ve toplum oluyor. Sonra da şikâyet ediyoruz, sanki muz diktik de yer elması niye çıktı diye gençlere kızıyoruz. Ne ektiysek onu biçiyoruz aslında.
Demek istiyoruz ki, öyle insanlar yetiştirmeli ki o toplumun insanı, herkesten uzak, hiçbir cezaya veya zarara uğramayacağından emin olduğu durumlarda bile fenalık yapmaktan kendini alıkoyabilmelidir. Bunun için, kişileri, aydınlık ve dürüst vicdanlara sahip olarak yetiştirme ahlak terbiyesinin hem aracı hem amacı olmalıdır. Halk akıl ve vicdanını yitirdiğinde toplum vasfını da yitirir, bir yığın, bir kitle, bir sürü, kısaca bir toplam haline gelir. Başında bir rakamı olmayan sıfırlar gibi o toplum da değerini bulamaz ve yığınlaşır.
Allah'ı zikretmeyen, Allah'a itaat etmeyen vicdan, hâkimsiz mahkemeye benzer.
- Mustafa Kemal Atatürk bir Osmanlı paşasıydı / 01.04.2025
- Bayram, şeker ve ruhsuzluk / 29.03.2025
- Akıl mı aşk mı? İnsanı insan yapan nedir? / 25.03.2025
- Akıl ve inanç: Haritasız yolculuk olur mu? / 22.03.2025
- Ehlibeyt ve Ramazan: Oruç, sadece bir açlık mıdır? / 21.03.2025
- Boğaz kanla dolu, ama geçilmez! / 18.03.2025
- Unutulan hakikat, kaybolan insanlık / 16.03.2025
- İnsanın, insan-ı kâmil olduğu ay: Ramazan / 14.03.2025
- İstiklal’in sesi: Bir milletin ruhuna kazınan marş / 12.03.2025