22 yıldır Türkiye'yi yöneten AKP hükümeti, başı sıkıştıkça topu taca atmaya, kendileri dışında suçlular aramaya çalışarak iktidarda kalmayı başarabildi.
Tabii ki, bu süreçte hükümete en büyük desteği, doğru dürüst bir muhalefet yapmayı başaramayan, hatta iktidar olmayı istemeyen muhalefet verdi.
Şimdi de yine "yeni anayasa"yı dillerine doladılar, sanki 22 yıllık başarısızlıklarının sebebi 82 Anayasasıymış gibi değiştirmeye çalışıyorlar.
Kendilerine sormak lazım: Sizler neyi yapmak istediniz de, 82 Anayasası buna mani oldu? Lütfen sorumuza net cevap verin, hangi madde, hangi hüküm, sizin yapmak isteyip de yapamadığınız hangi icraata engel oldu?
Lütfen "darbe anayasası" diyerek geçiştirmeyin, net olun.
Esasen 22 yıllık başarısızlığın arkasında, AKP hükümetinin yapmak istediği icraatlara engel olan bir anayasa değil, anayasayı uygulamayan bir AKP hükümeti var. Şöyle ki:
Anayasanın 2. maddesinde, "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" diye yazar.
Siyasilerimizde Atatürk milliyetçiliğine bağlılık kalmamıştır, partili cumhurbaşkanlığı ve yasama, yürütme ve yargı erklerinin tek elde toplanmasıyla "demokratik" ifadesi rafa kaldırılmıştır, açlık sınırı altında kalan maaşlar, gelir adaletsizliği de devletin "sosyal" olma boyutunu ortadan kaldırmıştır.
Eğer hükümet anayasada ifade dilen bu hükümlere bağlı kalıp bunun gereği olan milli politikalar geliştirebilseydi, bugün Türkiye bu kadar sıkıntıyı yaşamazdı.
İkinci örneğimiz "asgari ücret" olsun.
01.08.2004 tarihli ve 25540 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan "Asgari Ücret Yönetmeliği"nde, Birinci Bölüm, 4. madde, d fıkrasında asgari ücret kanunen şöyle tanımlanıyor: "Asgari ücret: İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücreti ifade eder."
Bildiğiniz gibi Asgari Ücret Komisyonu'nda işçileri temsil eden Türk-İş her ay açlık ve yoksulluk sınırı verilerini paylaşıyor. En son Temmuz 2024 verileri açıklanmıştı ve buna göre açlık sınırı 19 bin 234 lira, yoksulluk sınırı 62 bin 652 lira olarak belirtilmişti.
Türk-İş açlık sınırını, "Dört kişilik bir ailenin; sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı" olarak, yoksulluk sınırını ise, "Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı" olarak tanımlıyor.
Şimdi kanunda tanımlanan asgari ücrete tekrar dönersek, hangisine karşılık geliyor, açlık sınırına mı, yoksa yoksulluk sınırına mı? Elbette ki yoksulluk sınırına…
O halde Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre, asgari ücret ne kadar olmalıdır? Türk-İş'in hesaplamalarına göre 62 bin 652 TL.
Hükümet veremezdi, verirdi gibi tartışmalarla gerçekleri gizlemenin hiçbir mantığı yok, yukarıda aktardığımız kanun bunu söylüyor. Demek ki, hükümet kanuna uygun olarak bir asgari ücret belirlese ülkede açlık, yoksulluk, gelir adaletsizliği kalmayacak. Yani sorun anayasada, kanunlarda değil, onu uygulamayan hükümette.
Üçüncü örneğimiz ise, "tarımsal destekler olsun.
25.04.2006 tarihli, 26148 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 5488 sayılı Tarım Kanunu'nun 21. maddesine göre: "Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz."
TÜİK'in verilerine göre yıllık gayri safi yurtiçi hasılamız, dolar bazında, yaklaşık 1,2 trilyon dolar civarında. Bu da bugünkü dolar kuru üzerinden yaklaşık 40 trilyon lira yapıyor. Tarımsal destekler gayri safi yurtiçi hasılamızın yüzde 1'inden aşağı olamayacağına göre en az yıllık 400 milyar lira olması gerekiyor.
Tarım Bakanı, tarımsal desteği 100 milyar liraya çıkardık diye hava atıyor, esasen bu rakam kanunen vermeniz gerekenin sadece 4'te 1'i kadar. Diğer ifadeyle Çiftçinin cebine girmesi gereken 300 milyar lira çiftçiye verilmemiş.
AKP hükümeti eğer kanunlara uysaydı, bugün çiftçilerimizin bir kuruş borcu olmayacaktı ve tarımsal üretim bu kadar kötüleşmeyecekti. Yine sorun, anayasada ya da kanunlarda değil, hükümetin anayasaya ve kanunlara uymamasında.
Yazımızı, Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın şu tespitleriyle bitirelim:
"Şimdi bu anayasa konusu çok enteresan girift bir konuya dönüştü. Türkiye'de bizim şu anda hala kullandığımız anayasa 82 Anayasası ama teoride 82 Anayasası. Yani 82 Anayasasını biz o kadar çok değiştirdik ki, 2010 referandumu ve 2017 anayasa referandumu ile birlikte aslında anayasayı delik deşik ettiler. Ve anayasanın ruhuna baktığın zaman, anayasanın söylediğine baktığın zaman, Türkiye Cumhuriyeti devlet yapısına ve vatandaşına zararı olabilecek bir anayasa ortada yok. Ama işte AK Parti sürekli bu anayasa gündemini masaya getiriyor, ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyor. Burada başkaca bir meselenin olduğunu anlamamız lazım. En temel hikâye bu. Şimdi Türkiye'de vatandaşın derdi anayasa mı yoksa vatandaşın derdi geçim problemi mi? Vatandaşın derdi açlık mı, sefalet mi, yoksulluk mu?"
- Birliğimiz ve üniter yapımız tehlikede! / 14.01.2025
- ‘Kevser’, Hz. Fatıma’dır / 11.01.2025
- Suriye’de tuzak kokusu var, aman dikkat! / 10.01.2025
- Siyasetin gündemi ‘Öcalan’, milletin gündemi ‘geçim’ / 08.01.2025
- İktidarı ‘millet rotası’nda tutan muhalefettir / 07.01.2025
- ‘Biz anayasanın bize tanımladığı siyasetimizi yapıyoruz’ / 04.01.2025
- Atatürk: Camileri yenilemek görevimizdir / 03.01.2025
- 2024’e bakarak 2025’ten umutlanabiliyor muyuz? / 01.01.2025
- ‘Biz korkuyu Kerbela’da bıraktık’ / 31.12.2024