Başbakan Erdoğan'ın, seçimi TÜSİAD'la değil tabanla kazanacağı düşüncesinden hareketle, üç yıllık iktidarı döneminde gayet iyi anlaştığı patronlar kulübüyle tartışma yolunu seçmesini ve hemen karşılık almasını, seçmene oynama anlayışıyla izah edip işin içinden çıkmak olayı eksik değerlendirmek olur. Elbette danışıklı dövüşler AKP iktidarının, tabanın gazını alma uygulamalarında ilk sıralarda yer alıyor. Tek şartla, konuşma metinlerinin sahne gerisinde beraberce veya senarist tarafından hazırlanması. Başbakan'ın eleştiri kabul etmez yönetim tarzı öteden beri eleştirilirdi de daha önce danışmanların araya girip iki tarafı yatıştırmalarını bu kadar halkın önünde yapmalarını gerektirecek bir burnundan soluma durumuna kimse alışık değildi. Yukarıdakilerin arasındaki Amerikan malı pamuk ipliği bağların bu denli gerginleştiğinin ilk işaretlerinden biri olması bakımından bir kenara not etmeye fazlasıyla değer. Dikkatli gözler için şaşılacak bir şey yok ortada. Hadiseler inanılmaz derecede bir ekonomik kriz istikametinde vuku buluyor. İşte Başbakanı çileden çıkaran şey, yazar çizerlerden sonra, iktidarın en büyük destekçilerinden olan TÜSİAD'ın da güvensizliğini ortaya koyması. Surda mukaddes bir gedik vermenin hiç zamanı değil. Üçüncü yılın sonunda işlerin iyice kötüye gitmeye başlaması kalenin dışındakiler tarafından sorgulanmaya başlamışken içeride bir isyan hoş olmaz. Uluslar arası derecelendirme kuruluşlarının Türkiye'ye verecekleri notun, yönetim kademesinde milli maçlardan daha büyük bir heyecanla beklendiği bir zamanda hangi sebeple olursa olsun kriz korkusu izlenimi verecek her türlü uyarı her bağımlı hükümette fazla reaksiyonla karşılanırdı. Yani söylenmese de Başbakan, patronların kriz tetikçiliği yapmasına bozuldu.TÜSİAD, bu hükümet döneminde ekonominin iyi gitmediğini daha öncede biliyordu. Zamanlaması, AKP'nin de millet nezdinde önceki iktidarların akıbetiyle karşılaşacağı düşüncesiyle yeni bir kral arama zamanının geldiği mesajını veriyor sanki. Üçlü koalisyonun posasının hatırası tazeyken, böyle bir sonu düşünmemek için ülke ülke gezip stres atan Başbakan Erdoğan'ı en çok kızdıracak fiil "seninle işimiz bu kadardı" cümlesini herhangi bir aza veya sözle ima etmektir. Ülke ekonomisindeki sıkışıklığın ve tehlikenin bu mutlu azınlık tarafından dahi eleştirilmesi, talepsiz bir piyasaya mamul satma sorunu yaşayan holding şirketlerinin, küresel şirketlere yem yapılmak için kıvama mı getiriliyoruz korkusundan da kaynaklanıyor olabilir. Evet bunlar bizim büyük balıklarımız ama küresel balinalar işe yarar bir tane bile yerli holding veya şirket kalmayıncaya kadar doymayacaklar ki. Sizce bugünün avcıları av olmaktan çekiniyor olamaz mı? Üstelik bunca sadakatlerine rağmen.Seçim yaklaştıkça tenkitlerin dozunun, mahvolmuş bir ekonomik tablonun yükünü çekenler tarafından bunlardan çok daha sert biçimde dile getirileceği şimdiden belli. Bakalım Başbakan iktidarının ilk yıllarında yaptığı gibi çiftçiyi, işçiyi, işsizi bu son demlerde de azarlayabilecek mi?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Serdar Peker / diğer yazıları
- Domuz jeltini / 09.07.2012
- Dış ticaret ve futbol endüstrisi / 20.06.2012
- Tüketim kabiliyeti / 03.06.2012
- 21. yüzyıl ve paranın hürriyeti / 25.04.2012
- 21. yüzyıl ve paranın işlevi / 12.04.2012
- Belirleyici olan kabullerdir / 06.03.2012
- MEM presi altında kapitalizm / 18.02.2012
- Ekonomide belirlilik / 23.04.2010
- Reel faiz gerçekten reel mi? / 19.10.2007
- Dolardan Kaçışın Akıbeti / 04.10.2007
- Dış ticaret ve futbol endüstrisi / 20.06.2012
- Tüketim kabiliyeti / 03.06.2012
- 21. yüzyıl ve paranın hürriyeti / 25.04.2012
- 21. yüzyıl ve paranın işlevi / 12.04.2012
- Belirleyici olan kabullerdir / 06.03.2012
- MEM presi altında kapitalizm / 18.02.2012
- Ekonomide belirlilik / 23.04.2010
- Reel faiz gerçekten reel mi? / 19.10.2007
- Dolardan Kaçışın Akıbeti / 04.10.2007