Sıra Karadeniz'e beklediğimizden erken geldi. Ben "Çırpınırdın Karadeniz"in en duygulusunu, Rahmetli Türkeş'in vefatından sadece dört gün sonra yapılan Türk Kurultayı'nda dinlemiştim.
O zamanlar Kurultay, Türkeş'ten sadece dört gün sonra bile yapılabiliyordu.Yapılması vasiyeti gereği idi. Çünkü o zamanlar Kurultay şahıslarla, krizlerle kaim değildi; bir felsefe, bir hayat tarzı idi.
Gelin isterseniz bu günü, şimdiyi hiç konuşmayalım.
Kurultayın ilk gününün sonunda büyük salonda verilen akşam yemeğinde yaşlı başlı aksakallar, ak saçlı hanımefendiler küçük çocuklar gibi ağlıyorlardı... Hem ağlıyorlar, hem kurt başlı elleriyle bir ağızdan söyledikleri Çırpınırdın Karadeniz'e hıçkırarak eşlik ediyorlardı.
Karadeniz meğer neymiş biliyor musunuz?
"Kimi halk müziği kitaplarımızda ünlü Azerî besteci Üzeyir Hacıbeyli'nin adıyla sözleri yer alan 'Çırpınırdın Karadeniz' türküsü, yine ünlü Ermeni aşığı Sayat Nova'nın çok sevilen lirik bir bestesi.... Türk elinden esen yeller/ Sana şirin selâm söyler/ Olsun bütün Kafkas eller/ Kurban Türk'ün bayrağına
İşte bu Turan ülküsünü simgeleyen ve Orta Asya'dan önce tüm Kafkas dünyasını Türk'ün bayrağı altında toplama hasretini dile getiren türkünün bile aslında bir Ermeni bestesinden uyarlandığını acaba Ahmet Çakar ve diğer tüm ülkücüler biliyorlar mı? Aynı parça Fidan müzik firmasının Armenia adıyla çıkardığı ve Muammer Ketencoğlu tarafından geleneksel Ermeni müziğinden örneklerin derlendiği kasette solist Varsag Sahakyan'ın duygulu sesiyle yer alıyor. Eğer Çakar ve diğer ülkücüler Çırpınırdın Karadeniz'i orijinal müziğinin eşliğinde söylemek isterlerse bu kaseti alıp aynı parçayı çalarak Sahakyan'ın Ermenice sözlerine Türkçe eşlik edebilirler." (Cumhuriyet. Oktay Ekinci.27.12. 2001)
Şimdi siz kendinizi, "değişik" notalarla bestelenmiş nağmelerin beslediği bir ortamdan vücut bulan hayâl ve his hânelerine ait hissediyorsanız tabiî "kimi halk müziği kitaplarımızda ünlü Azerî besteci Hacıbeyli'ye atfedilen" diyeceksiniz.
Çünkü oradaki "kimi" sözcüğü sizin için "başkalığı-değişikliği" temsil etmektedir.
Halbuki benim için "Hacıbeyli" esastır, besteyi Sayat Nova'ya mâl eden kitaplar "kimi"dir, "başka"dır, "değişik"tir. Olayı isimlendirmeniz; kendinizi kimden yana hissettiğinize, hangi noktada durduğunuza bağlıdır. Taktığınız isim, kimliğinizi de açığa vurmaktadır.
Ya şuna ne diyorsunuz:
"Bir kitaba uzandı. Arap elifbasıyla basılmış bu antolojinin sayfalarından birinin arasına kalem konmuştu. Okumaya başladı. Şiir Ahmed Cevat'ın idi.
Çırpınırdın Garadeniz/ Bahıp Türk'ün bayrağına/ Ah deyerdin, heç ölmezdim/ Düşebilsem ayağına.
Üzeyir Bey durdu. Kıt'ayı bir daha okudu. Kâğıda çizdiği resme baktı. Sonra piyanonun üstündeki resme baktı. Taşbasması resim ona Türkiye'den gönderilmişti. Hamidiye'nin resmiydi. Türklerin gururu gemi, Sivastopol'u bombalayan, Yunan harp gemilerini bordalayan gemi... Üzeyir Bey yüreğindeki sıkıntıyı, keder benzeri duyguyu, daha bir müdrik hissetti. Bugün yirmi ikinci gündü. Türk Ordusu Sakarya'da yirmi iki gece, yirmi iki gündür harb ediyordu.
'Allahım sen kötü gün gösterme, ordumuzun başına bir hâl gelmesin. Son kal'amızı koru Tanrım' diye söylendi. Gözlerine acı nemler hücum etti. Tüyleri ürperdi, sazak çalmış gibi yüreği burkuldu. Piyanosunun başına gitti. Ayakta tuşlara bastı. Bir segâh nağme üstünde parmaklarını dolaştırdı. Sonra oturdu. Bir akor bastı. Piyano ellerinin, beyninin, vücudunun devamı idi. İlhamlarının, düşüncelerinin dile geldiği çalgı insandı.... Gözünü Hamidiye'den ayırmadan tuşlarda parmaklarını gezdirmeye başladı. İçinden haykıra haykıra Ahmet Cevad'ın mısralarını söylüyor, parmaklarıyla nağmesini çalıyordu. Sol-fa-sol-fa, sool-fa-sol-fa/ Çır-pı-nır-dın Gaa-ra-de-niz...
Birden oda kapısı tıkladı. Çalmayı kesti. İçeri can dostu, büyük sanatkâr Bülbül girdi. Üzeyir Bey'in buğulu gözleri, titreyen dudaklarını görünce korktu, '-Üstâd ne oldu? -Heç Bülbül, hele yanaş. -Bülbül uyaklaştı, notaya baktı, melodiyi içinden okudu, güfteyi görünce: -Üstâd böyle şeyler yazılır mı?Adamı sürerler, asarlar deli misin? -He, deliyem. -Eh eleyse, men de deliyem.Çal.
Üzeyir bey hayatının hiçbir döneminde böyle çalmamıştı.
Bir ara ikisi de caddede bir hareket olduğunu sezdiler. Allahallah... Evin önü insan kaynıyordu. Halk haykırıyordu: -Ü-ze-yir bey çok ya-şa.
Bülbül sordu: -Hemyarlar ne oldu? Kalabalık haykırdı:-Telgraf geldi, ordumuz Sakarya'da galebe eyledi, Yunanı yendi." (Dildeste. Fırat Kızıltuğ. Ötüken yay.İstanbul 2001. Sayfa 124-125)
Şimdi siz şarkının güfte ve bestesinin Türk olduğunu yazan Fırat Kızıltuğ'a mı, yoksa ihaleyi Ermenilere veren Oktay Ekinci ye mi inanıyorsunuz? Hangisini daha inandırıcı buluyorsunuz?
Dikkat edin vereceğiniz cevap bulunduğunuz noktayı belirleyecek, kimliğinizi açığa vuracak.
Mücadeleye "Türk"ülerimizden başlamakta haklı değil miymişiz?
Ve gerçekten çok safmışız, meğer biz Karadeniz'e "Pontus Exinous" adını takan Rumlarla uğraşırken sırada bir de Ermeniler varmış..
O zamanlar Kurultay, Türkeş'ten sadece dört gün sonra bile yapılabiliyordu.Yapılması vasiyeti gereği idi. Çünkü o zamanlar Kurultay şahıslarla, krizlerle kaim değildi; bir felsefe, bir hayat tarzı idi.
Gelin isterseniz bu günü, şimdiyi hiç konuşmayalım.
Kurultayın ilk gününün sonunda büyük salonda verilen akşam yemeğinde yaşlı başlı aksakallar, ak saçlı hanımefendiler küçük çocuklar gibi ağlıyorlardı... Hem ağlıyorlar, hem kurt başlı elleriyle bir ağızdan söyledikleri Çırpınırdın Karadeniz'e hıçkırarak eşlik ediyorlardı.
Karadeniz meğer neymiş biliyor musunuz?
"Kimi halk müziği kitaplarımızda ünlü Azerî besteci Üzeyir Hacıbeyli'nin adıyla sözleri yer alan 'Çırpınırdın Karadeniz' türküsü, yine ünlü Ermeni aşığı Sayat Nova'nın çok sevilen lirik bir bestesi.... Türk elinden esen yeller/ Sana şirin selâm söyler/ Olsun bütün Kafkas eller/ Kurban Türk'ün bayrağına
İşte bu Turan ülküsünü simgeleyen ve Orta Asya'dan önce tüm Kafkas dünyasını Türk'ün bayrağı altında toplama hasretini dile getiren türkünün bile aslında bir Ermeni bestesinden uyarlandığını acaba Ahmet Çakar ve diğer tüm ülkücüler biliyorlar mı? Aynı parça Fidan müzik firmasının Armenia adıyla çıkardığı ve Muammer Ketencoğlu tarafından geleneksel Ermeni müziğinden örneklerin derlendiği kasette solist Varsag Sahakyan'ın duygulu sesiyle yer alıyor. Eğer Çakar ve diğer ülkücüler Çırpınırdın Karadeniz'i orijinal müziğinin eşliğinde söylemek isterlerse bu kaseti alıp aynı parçayı çalarak Sahakyan'ın Ermenice sözlerine Türkçe eşlik edebilirler." (Cumhuriyet. Oktay Ekinci.27.12. 2001)
Şimdi siz kendinizi, "değişik" notalarla bestelenmiş nağmelerin beslediği bir ortamdan vücut bulan hayâl ve his hânelerine ait hissediyorsanız tabiî "kimi halk müziği kitaplarımızda ünlü Azerî besteci Hacıbeyli'ye atfedilen" diyeceksiniz.
Çünkü oradaki "kimi" sözcüğü sizin için "başkalığı-değişikliği" temsil etmektedir.
Halbuki benim için "Hacıbeyli" esastır, besteyi Sayat Nova'ya mâl eden kitaplar "kimi"dir, "başka"dır, "değişik"tir. Olayı isimlendirmeniz; kendinizi kimden yana hissettiğinize, hangi noktada durduğunuza bağlıdır. Taktığınız isim, kimliğinizi de açığa vurmaktadır.
Ya şuna ne diyorsunuz:
"Bir kitaba uzandı. Arap elifbasıyla basılmış bu antolojinin sayfalarından birinin arasına kalem konmuştu. Okumaya başladı. Şiir Ahmed Cevat'ın idi.
Çırpınırdın Garadeniz/ Bahıp Türk'ün bayrağına/ Ah deyerdin, heç ölmezdim/ Düşebilsem ayağına.
Üzeyir Bey durdu. Kıt'ayı bir daha okudu. Kâğıda çizdiği resme baktı. Sonra piyanonun üstündeki resme baktı. Taşbasması resim ona Türkiye'den gönderilmişti. Hamidiye'nin resmiydi. Türklerin gururu gemi, Sivastopol'u bombalayan, Yunan harp gemilerini bordalayan gemi... Üzeyir Bey yüreğindeki sıkıntıyı, keder benzeri duyguyu, daha bir müdrik hissetti. Bugün yirmi ikinci gündü. Türk Ordusu Sakarya'da yirmi iki gece, yirmi iki gündür harb ediyordu.
'Allahım sen kötü gün gösterme, ordumuzun başına bir hâl gelmesin. Son kal'amızı koru Tanrım' diye söylendi. Gözlerine acı nemler hücum etti. Tüyleri ürperdi, sazak çalmış gibi yüreği burkuldu. Piyanosunun başına gitti. Ayakta tuşlara bastı. Bir segâh nağme üstünde parmaklarını dolaştırdı. Sonra oturdu. Bir akor bastı. Piyano ellerinin, beyninin, vücudunun devamı idi. İlhamlarının, düşüncelerinin dile geldiği çalgı insandı.... Gözünü Hamidiye'den ayırmadan tuşlarda parmaklarını gezdirmeye başladı. İçinden haykıra haykıra Ahmet Cevad'ın mısralarını söylüyor, parmaklarıyla nağmesini çalıyordu. Sol-fa-sol-fa, sool-fa-sol-fa/ Çır-pı-nır-dın Gaa-ra-de-niz...
Birden oda kapısı tıkladı. Çalmayı kesti. İçeri can dostu, büyük sanatkâr Bülbül girdi. Üzeyir Bey'in buğulu gözleri, titreyen dudaklarını görünce korktu, '-Üstâd ne oldu? -Heç Bülbül, hele yanaş. -Bülbül uyaklaştı, notaya baktı, melodiyi içinden okudu, güfteyi görünce: -Üstâd böyle şeyler yazılır mı?Adamı sürerler, asarlar deli misin? -He, deliyem. -Eh eleyse, men de deliyem.Çal.
Üzeyir bey hayatının hiçbir döneminde böyle çalmamıştı.
Bir ara ikisi de caddede bir hareket olduğunu sezdiler. Allahallah... Evin önü insan kaynıyordu. Halk haykırıyordu: -Ü-ze-yir bey çok ya-şa.
Bülbül sordu: -Hemyarlar ne oldu? Kalabalık haykırdı:-Telgraf geldi, ordumuz Sakarya'da galebe eyledi, Yunanı yendi." (Dildeste. Fırat Kızıltuğ. Ötüken yay.İstanbul 2001. Sayfa 124-125)
Şimdi siz şarkının güfte ve bestesinin Türk olduğunu yazan Fırat Kızıltuğ'a mı, yoksa ihaleyi Ermenilere veren Oktay Ekinci ye mi inanıyorsunuz? Hangisini daha inandırıcı buluyorsunuz?
Dikkat edin vereceğiniz cevap bulunduğunuz noktayı belirleyecek, kimliğinizi açığa vuracak.
Mücadeleye "Türk"ülerimizden başlamakta haklı değil miymişiz?
Ve gerçekten çok safmışız, meğer biz Karadeniz'e "Pontus Exinous" adını takan Rumlarla uğraşırken sırada bir de Ermeniler varmış..
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002