Gazze'deki İsrail'in asimetrik saldırısı ve savaş devam ediyor. Öteden beri abluka altında olan Gazze'de şimdi de Filistinlilerin yaşam hakları ellerinden alınmak isteniyor; çocuk, kadın, yaşlı demeden insanlar soykırıma tabi tutuluyor. İnsanlık dışı bu uygulamanın izahını yapabilmek için öncelikle teşhis koyabilmek gerekir.
Bu savaş başlar başlamaz Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Blinken İsrail'i ziyaret ederek kendisinin sadece dışişleri bakanı olarak değil, aynı zamanda bir Yahudi olarak orada bulunduğunu ifade etmişti.
Evet, bu savaş bir din savaşıdır. İllegal kuruluşa sahip olan İsrail'in zulümden beslenen karakterine rağmen, emperyalist dindaşları onu kayıtsız şartsız desteklemektedir. Yahudi lobisi virüs gibi gerek Amerika'ya gerek Avrupa devletlerine nüfus ederek etki alanlarını genişletiyor.
İsrail insanlığa karşı savaş suçlarını işlemekten hiç çekinmiyor. İşte Gazze'ye attığı fosfor bombası ortada. Biyolojik, kimyasal ve nükleer bomba kullanımı doğrudan insanlığa yönelik bir suçtur.
Hatırlar mısınız, ABD'nin Irak'ta başlattığı savaşın sözde gerekçesi ne idi? Güya Saddam Hüseyin Irak'ta nükleer ve biyolojik silah geliştirmiş. Bu gerekçeyle savaş başlattı ve neticede Irak'ın işgaliyle birlikte bir milyondan fazla Iraklı sivil öldürüldü; aileler dağıldı, yok oldu, yetmedi genç kadınların namusları acımasızca kirletildi. Kısacası batı için hak ve adalet; batı için bu cürmü işleyen kişi ve kime karşı işlendiği vardır. Kendi inancındaki kişiler iyi ve dosttur, karşı inançtaki kişiler ise bırakın insan olmayı onları şeytandır. Hele bu Müslüman ise yaşam hakkı yoktur onlara göre. Dünya bunu Irak'ta gördü, Arap Baharı adı altında İslam ülkelerinden gördü, bu senaryo şimdi de Gazze'de yaşanıyor.
Çözüm üretme adına biz bu insanlardan hukuk, adalet, hakkaniyet ve empati beklediğimiz takdirde göreceksiniz bunlar gerçekleşmeyecektir. Irak savaşının sonunda yapılan bütün incelemelerde Irak'ta bir nükleer ve biyolojik silah bulunamadı. Peki, haksız yere öldürülen o kadar insanın, tarumar edilen bir ülkenin hesabını kim verecek?
Bırakınız hesap vermeyi kimse hesap bile sormadı…
Gazze'deki olaylar da bundan farklı değil. Devletler sadece kendi menfaatleri çerçevesinde konuya yaklaşıyorlar. Ne şiş yansın ne kebap kabilinden davranıyorlar. Ancak insanlık henüz ölmedi, dünyanın dört bir yanındaki insanlar sokaklardaki protestolarını arttırarak devam ettiriyorlar. Sosyal medya yoluyla yaşananlardan haberdar oluyorlar, dezenformasyonun etkisinden kısmen kurtuluyorlar.
ABD İsrail'e destek olarak savaş gemilerini gönderdi. Bu tutum İsrail'in zayıflığını da gösteriyor. Etrafı İslam ülkeleri ile çevrilmiş İsrail'in yaptığı bu kadar zulmün İslam devletlerini uyandırmasından çekiniyorlar. Üçüncü bir devlet savaşa katılırsa Amerika doğrudan savaşın içine girecek açıklaması ile gözdağı veriyorlar.
Bu arada da İsrail dur durak bilmeden soykırımına devam ediyor. Bu süreç insanlığın vicdanını kanatmaktadır.
Bu süreçte Çin boş durmayacaktır. Rusya bu gelişmelere sonuna kadar müsaade etmeyecektir. Hindistan sessiz kalmayacaktır. Amerika'nın kendi başına bırakıldığı Orta Doğu coğrafyasının dünya siyasi dengelerini aleyhlerine bozacağını görmektedirler. Amerika'nın desteklediği milletlere dönük dinlerarası diyalog ve İslam devletlerine yönelik İbrahim Anlaşmaları ile İslam ülkelerinin korunma refleksi ellerinden alınmaya çalışıldı. Evet, etkileri oldu ama gelişmeler oyunları bozmuş niyetlerini ortaya koymuş oldu.
İsrail bu gelişmelerden en çok zarar gören ülke olacak, savaş yaşadığı toprakları yaşanmaz hale getirecek. Büyüyen ateş onu da yakacak. Zaten bir gücünün olmadığı Atlantik ötesine tam da göbekten bağlı olduğu Filistinlilerin sızma hareketi ile de ortaya çıkmış oldu.
Peki, Türkiye ne yapmalıdır?
Mescidi Aksa sadece Filistinlilerin değil bütün İslam aleminin ilk kıblesidir. Bizim de kutsalımızdır. İslam ülkeleri ortak paydada bir araya getirilmeli kamuoyu gücü oluşturulmalıdır.
Bugün yaşananların faturası aynı zamanda kime ait biliyor musunuz?
Her İsrail saldırısında yüksek perdeden konuşan ama içi boş konuşan siyasilere de aittir.
Aralık 2017'de ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasının ardından BTP'nin ebedi lideri Prof. Dr. Haydar Baş "İslam dünyası Mescid-i Aksa'yı içinde bulunduran Kudüs'ü başkent ilan etmelidir" çağrısı yapmıştı. Çözüm budur.
Hakkaniyeti içinde barındıran bu çözüm ile bölge rahatlar, yeni bir dünya savaşının önüne geçilebilir.
Aksi halde İsrail güya kendisine vaat edilmiş toprakları ele geçirmek için savaşlarına devam edecektir.
Fırat - Dicle havzası da İsrail'in ele geçirmek istediği topraklardandır. Ülkemiz toprakları da İsrail'in hedefleri arasındadır. Biz bu ateşi durduramazsak ateş topraklarımıza kadar gelir.
Sözün özü Türkiye'nin güvenliği Gazze'den başlamaktadır. Şunu bilelim ki İsrail din eksenli kaynak ve yerleşim savaşlarından asla vazgeçmeyecektir.
- Cumhuriyet mi esaret mi? / 30.10.2024
- Devletimizin bekasına yönelik dini ve milli istismar cihetli saldırılar / 24.10.2024
- FETÖ tehdidi ve emperyalist güçlerin planları / 23.10.2024
- "Ey Türk gençliği birinci vazifen..." / 17.10.2024
- Bölünmez bütünlüğe yönelik tehlikeli hamleler / 16.10.2024
- İsrail’in bize saldıracağı gerçeği ve hükümetin tutumu / 09.10.2024
- Hasan Nasrallah’ın şehadeti ve Ortadoğu'nun geleceği / 02.10.2024
- 23 yıllık kararlılık: Bağımsız Türkiye Partisi'nin vizyonu ve hedefleri / 28.09.2024
- Ortadoğu’daki savaş topraklarımıza da gelecek / 26.09.2024