Terör, Amerika'da meydana gelen son saldırılar sebebiyle, tekrar farklı bir şekilde dünyanın gündemini işgal etti. Amerikalı yetkililer, Amerika'da ve Amerika dışındaki vatandaşlarına karşı terör saldırıları olacağını bekliyor ve bu konuda gerekli tedbirleri alıyorlardı. Amerikalıların beklediği terör, daha ziyade biyolojik terördü. Johns Hopkins Üniversitesi Sivil Biyolojik Çalışmaları Müdürü Dr. D' Toole, bu konuda yetkilileri şu sözlerle uyarıyordu: "ABD'ye karşı, biyolojik silahın kullanılması ihtimali, Pasifik Okyanusu'ndan gelecek nükleer füze ihtimalinden çok daha yüksek. Ancak anlaşılmaz şekilde, nükleer füze savunmasına, biyolojik terör savunmasından daha fazla para harcanıyor."
Dr. D' Toole, biyoteknoloji ve özellikle de gen teknolojisindeki gelişmeler çerçevesinde biyolojik terörist saldırıların çok daha muhtemel olduğuna işaret ediyordu. Dr. D' Toole'nin bu uyarıları Amerikan Sağlık Bakanlığı tarafından dikkate alınmış ve biyolojik teröre karşı hazırlıklar yapılmış, ödenekler artırılmıştır. Ama maalesef ABD, hiç beklemediği bir terör saldırısına maruz kalmıştır.
Bu terör saldırısıyla şu gerçek bir kere daha ortaya çıktı. Bir savunma ne kadar güçlü olursa olsun, ölüm göze alındığı takdirde, o savunma da zaafa uğratılabiliyor. Demek ki; ölümü göze alan insandan daha güçlü bir silah icat edilmemiştir, edilemeyecektir. Kendisinden sonra, savunmada en çok para harcayan 12 ülkenin toplamından daha fazla savunma harcamasına sahip ABD, böyle bir terör saldırısına uğruyorsa, diğer ülkeler hayli hayli uğrar.
Öyleyse hiçbir ülke, tek başına terörden kendisini koruyamaz. Nasıl koruyacak ki ? Teröristler de teknolojinin getirdiği imkanlardan yararlanıyorlar. Örneğin bir terörist posta aracılığı ile nükleer bir silahı postalayabilir veya posta kutusuna koyabilir. Sonra onu uzaktan kumanda ile patlatabiliyor. Böyle bir silahı patlatan bir terörist, istediği zaman planladığı saldırıyı vermek istediği zarar ölçüsünde istediği ülkeye verebilir. Yine isteyen bir terörist, her türlü arama ve taramayı aşarak kitle imha gücüne sahip biyolojik ve kimyasal silahı istediği ülkeye sokabilir. Bundan dolayı terörizimle mücadele, terörizme karşı savunma, bir tek ülkenin sorunu olmaktan çıkmış, bütün dünyanın sorunu haline gelmiştir. Artık terörist eylemlerini denetim altına almak ve en aza indirmek için uluslararası işbirliği şarttır. Bu işin öncülüğünü de ABD'nin yapması gerekir.
Asıl üzerinde durulması gereken konu bu iken, maalesef Türk ve dünya basını, habire ABD'nin bazı ülkeleri, özellikle de halkı Müslüman olan ülkeleri cezalandırmasından söz ediyorlar. Aslında ABD'nin yapacağı iş, bazı gariban ülkeleri cezalandırmak, daha doğrusu onlara zulmetmek değil, terörün sebeplerini ortadan kaldırılmasına çalışmaktır. Zira terörün ve terörizmin tanımında bile uluslararası bir ittifak söz konusu değil. Örneğin İsraillilere göre Filistinliler, Ruslara göre Çeçenler, Hıristiyanlara göre Balkanlarda yaşayan Müslümanların hepsi teröristtir. İşte ABD, bu ayırımın hakka uygun şeklide yapılmasını sağlarsa, insanlığa çok büyük bir hizmet yapmış olur.
Bir de şu gerçeği gözardı etmeyelim. Terörizm, Batı kültürünün eseridir. Lenin'e göre "savaşın uzantısıdır". Halbuki İslam'da, savaşta bile insani ölçülere riayet edilmesi emredilir. Prof. Dr. Muhammed Hamidullah bu konuda şöyle der: "Savaş bile İslam'da bir kanuna tabidir ve bu kanun insanidir. Savaş halindeki ülkenin insanı ile askeri arasında ayırım yapılır. Çocukların, kadınların, yaşlıların, hastaların ve din adamlarının öldürülmesine izin verilmez. Hasım ülkelerin vatandaşlarına olan borçlar savaş ilanı yüzünden ortadan kalkmaz". Böyle bir inancın sahibi olan insanları, terörist olarak yaftalamak kadar büyük bir cinayet olamaz. Dileğimiz, basının, bu cinayeti işlemekten vazgeçmesi ve terörizme karşı uluslararası işbirliğini teklif etmesidir.
Dr. D' Toole, biyoteknoloji ve özellikle de gen teknolojisindeki gelişmeler çerçevesinde biyolojik terörist saldırıların çok daha muhtemel olduğuna işaret ediyordu. Dr. D' Toole'nin bu uyarıları Amerikan Sağlık Bakanlığı tarafından dikkate alınmış ve biyolojik teröre karşı hazırlıklar yapılmış, ödenekler artırılmıştır. Ama maalesef ABD, hiç beklemediği bir terör saldırısına maruz kalmıştır.
Bu terör saldırısıyla şu gerçek bir kere daha ortaya çıktı. Bir savunma ne kadar güçlü olursa olsun, ölüm göze alındığı takdirde, o savunma da zaafa uğratılabiliyor. Demek ki; ölümü göze alan insandan daha güçlü bir silah icat edilmemiştir, edilemeyecektir. Kendisinden sonra, savunmada en çok para harcayan 12 ülkenin toplamından daha fazla savunma harcamasına sahip ABD, böyle bir terör saldırısına uğruyorsa, diğer ülkeler hayli hayli uğrar.
Öyleyse hiçbir ülke, tek başına terörden kendisini koruyamaz. Nasıl koruyacak ki ? Teröristler de teknolojinin getirdiği imkanlardan yararlanıyorlar. Örneğin bir terörist posta aracılığı ile nükleer bir silahı postalayabilir veya posta kutusuna koyabilir. Sonra onu uzaktan kumanda ile patlatabiliyor. Böyle bir silahı patlatan bir terörist, istediği zaman planladığı saldırıyı vermek istediği zarar ölçüsünde istediği ülkeye verebilir. Yine isteyen bir terörist, her türlü arama ve taramayı aşarak kitle imha gücüne sahip biyolojik ve kimyasal silahı istediği ülkeye sokabilir. Bundan dolayı terörizimle mücadele, terörizme karşı savunma, bir tek ülkenin sorunu olmaktan çıkmış, bütün dünyanın sorunu haline gelmiştir. Artık terörist eylemlerini denetim altına almak ve en aza indirmek için uluslararası işbirliği şarttır. Bu işin öncülüğünü de ABD'nin yapması gerekir.
Asıl üzerinde durulması gereken konu bu iken, maalesef Türk ve dünya basını, habire ABD'nin bazı ülkeleri, özellikle de halkı Müslüman olan ülkeleri cezalandırmasından söz ediyorlar. Aslında ABD'nin yapacağı iş, bazı gariban ülkeleri cezalandırmak, daha doğrusu onlara zulmetmek değil, terörün sebeplerini ortadan kaldırılmasına çalışmaktır. Zira terörün ve terörizmin tanımında bile uluslararası bir ittifak söz konusu değil. Örneğin İsraillilere göre Filistinliler, Ruslara göre Çeçenler, Hıristiyanlara göre Balkanlarda yaşayan Müslümanların hepsi teröristtir. İşte ABD, bu ayırımın hakka uygun şeklide yapılmasını sağlarsa, insanlığa çok büyük bir hizmet yapmış olur.
Bir de şu gerçeği gözardı etmeyelim. Terörizm, Batı kültürünün eseridir. Lenin'e göre "savaşın uzantısıdır". Halbuki İslam'da, savaşta bile insani ölçülere riayet edilmesi emredilir. Prof. Dr. Muhammed Hamidullah bu konuda şöyle der: "Savaş bile İslam'da bir kanuna tabidir ve bu kanun insanidir. Savaş halindeki ülkenin insanı ile askeri arasında ayırım yapılır. Çocukların, kadınların, yaşlıların, hastaların ve din adamlarının öldürülmesine izin verilmez. Hasım ülkelerin vatandaşlarına olan borçlar savaş ilanı yüzünden ortadan kalkmaz". Böyle bir inancın sahibi olan insanları, terörist olarak yaftalamak kadar büyük bir cinayet olamaz. Dileğimiz, basının, bu cinayeti işlemekten vazgeçmesi ve terörizme karşı uluslararası işbirliğini teklif etmesidir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018