Terör operasyonlarla biter mi?

Hükümet epey zamandır Suriye'nin kuzeyine bir askeri operasyon planlıyordu. 

Hatırlarsanız, daha önce Cerablus bölgesine Fırat Kalkanı Harekatı, Afrin-İdlib bölgesine Zeytindalı Harekatı, Fırat'ın doğusunda bulunan Tel Abyad ve Rasulayn bölgelerine de Barış Pınarı Harekatı düzenlenmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni bir askeri operasyon isteğini Haziran ayında yaptığı açıklamada şu şekilde ifade etmişti: "Güney sınırlarımız boyunca 30 kilometre derinliğinde güvenli bölge oluşturma çabamızın yeni safhasına geçiyoruz."

13 Kasım'da İstiklal Caddesi'nde gerçekleşen ve 6 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine, 81 kişinin ise yaralanmasına neden olan bombalı terör eyleminden sonra Suriye'ye operasyon konusu yeniden gündeme gelmeye başladı.

Saldırı sonrası Reuters'a konuşan üst düzey bir Türk yetkili, Irak'ta PKK'ya düzenlenen operasyonların tamamlanmasının ardından Türkiye'nin Suriye'deki hedeflerin peşine düşeceğini açıkladı. Türkiye'deki PKK ve IŞİD terörünün kabul edilemez olduğunu kaydeden yetkili, Ankara'nın bir şekilde güney sınırındaki tehditleri temizleyeceğini ifade etti.

Pazar günü düğmeye basıldı ve Pençe Kılıç Hava Harekatı başlatıldı. 

Bu harekat kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri Suriye'nin kuzeyine ve Irak'ın kuzeyine gerçekleştirdiği hava operasyonlarında belirlenen terör hedeflerini vurdu ve yapılan açıklamalarda birçok teröristin etkisiz hale getirildiği ifade edildi.

Siyasilerimiz her ne kadar "Bir gece ansızın geldik" tarzında açıklamalarda bulundularsa da operasyon pek de "ansızın" olmadı. 

Çünkü Cumartesi günü ABD'nin Erbil Başkonsolosluğu, resmi internet sitesinden bir açıklama yaparak "sözde" ABD vatandaşlarına operasyon uyarısında bulundu. "Sözde" diyorum çünkü ABD'nin bu uyarısı görünüşte bölgedeki ABD vatandaşlarına yönelik olsa da, aslında PYD/YPG/PKK unsurlarınaydı. 

ABD konsolosluğunun uyarısı şu şekildeydi: 

"ABD Erbil Başkonsolosluğu, önümüzdeki günlerde Kuzey Suriye ve Kuzey Irak'ta potansiyel Türk askeri harekatına ilişkin güvenilir açık kaynaklı raporları izliyor. ABD hükümeti, ABD vatandaşlarına bu alanlardan uzak durmalarını şiddetle tavsiye etmeye devam ediyor."

Uyarıda, ABD vatandaşlarının dikkat etmesi gereken noktalar olarak "Sınır bölgelerinden kaçının", "Beklenmedik bir şekilde büyük toplantıların veya protestoların yakınındaysanız dikkatli olun", "Düşük bir profil tutun", "Güncellemeler için yerel medyayı izleyin" ifadeleri kullanıldı. 

Yani ABD gerçekte şunu demek istiyor: "Ey terör örgütü mensupları, Türkiye operasyon yapacak, ortalıktan kaybolun, sığınaklara inin, güvenli bölgelere çekilin."

ABD'nin önceden bildiği bir operasyon asla "bir gece ansızın" olamaz. ABD biliyorsa, PKK zaten biliyordur.

1974 Kıbrıs Barış Harekatı gerçekten "bir gece ansızın" olduğu için başarılı olmuştur. Operasyon için hiçbir ülkeden izin alınmamıştır, hiçbir ülkenin de ön bilgisi olmamıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri, büyük bir özveriyle büyük operasyonlar gerçekleştirmektedir. Bu operasyonların başarılı bir sonuca ulaşabilmesi gerçekten "bir gece ansızın" olmasıyla alakalıdır. 

Asker ser verirken, siyaset sır verirse bu iş olmaz.

Siyasetin renk vermediği stratejik operasyonlar dosta güven, düşmana korku verir. Ama Suriye'nin kuzey doğusunda bulunan terör örgütünü "stratejik ortak" kabul eden, binlerce tır ağır silahlarla donatan, Pentagon bütçesinden teröre resmi olarak yardımda bulunan ABD'nin Erbil Başkonsolosluğu'nun, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hava harekatından bir gün önce tüm dünyaya, özelde ise terör örgütüne bu operasyonu ilan etmesi sizce kime korku verir?

Ayrıca terör can almaya da devam etmektedir. 13 Kasım'da Türkiye'nin kalbi İstiklal Caddesi'nde 6 canımızı alan terör, dün de Karkamış'ta okullarımızı hedef aldı, içlerinde 16 yaşında bir öğrencimiz ve bir de öğretmenimiz olmak üzere 3 vatandaşımız hayatını kaybetti, 10 kişi de yaralandı.

Önceki gece de, terör örgütü Kilis Öncüpınar Sınır Kapısı'na roketatar ve güdümlü füzelerle saldırılmış ve 7'si polis, 1'i asker 8 güvenlik görevlisi yaralanmıştı.

Silahlı kuvvetlerimizin özverili mücadelesi takdire şayandır ama yıllardır yaşanan süreç terörün sadece askeri operasyonlarla bitirilemeyeceğini gösteriyor. 

Öncelikle, 2000'li yılların başında sıfır noktasına gelmiş olan terörü, yanlış politikalarla yeniden palazlandıran bugünkü noktaya gelmesine sebep olan yanlış siyaset anlayışından acilen kurtulmamız gerekiyor. 

Bu noktada, Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın şu açıklaması dikkat çekici: "Bu terör belası da ne hikmet ise her zaman seçime yakın cereyan eder. Bu ülkede güven kalmadı. Polissin bir anda karakolun basılıyor, işçisin 350 metre aşağıda can veriyorsun. Vatandaşsın garda teröre yakalanıyorsun. Türkiye'de 7 Haziran 2015 - 1 Kasım 2015 arasında hainlerin düzenlediği terör saldırılarında 466 vatandaşımız şehit oldu… Bugün bu güvensiz ortamın tek sorumlusu bizi 20 senedir yöneten iktidardır. Şimdi diyorlar ki, bir 5 sene daha size bu zulmü yaşatalım. Bu adaletsiz düzene son demek, dur demek sizin elinizde, başkasının elinde değil. Önümüzdeki ilk seçimde bunu yapmak zorundayız. Yoksa daha çok gözyaşı dökeriz, daha çok işçi kaybederiz, daha çok fakirlikler yaşarız."

BTP lideri Baş, yapılması gerekenleri de şu şekilde özetliyor:

"Türkiye'nin iç güvenliği sınırlarıyla başlar. Açık kapı politikasının zararını yeterince ödedik. Dolayısıyla nasıl ki diğer devletlerle normalleşebiliyoruz Suriye ile de normalleşmenin ne kadar ehemmiyetli olduğunu bu süreç bir kez daha gösterdi."

Gerçekten de açık kapı politikasına son verilir ve Suriye devleti ile de normalleşilirse, terör olaylarının bir anda kendiliğinden azaldığını göreceğiz.

Suriye yönetimi ile anlaşarak, Suriye içindeki terörle mücadele, Suriye ordusuna bırakılmalı, Türkiye de buna destek sağlamalıdır. Suriyeli sığınmacılar, Suriye'ye gönderilmeli ve böylece ülke içindeki oluşturulan güvensiz ortama da son verilmelidir.

Bu şekilde, ülke içinde de terörden beslenenler, terörden maddi, siyasi menfaat elde edenler, ülkemizde hangi kötülük taşını kaldırdığınızda altından ismi çıkanlar, terörü ve vatandaşlarımızın akan kanını siyasetlerine malzeme yapanlar da varsa, bu şekilde onların da menfur planları önlenmiş olur.