Dün Cumhuriyetimizin 98'inci yıldönümüydü. Büyük zorluklar ve mücadelelerle elde edilen Cumhuriyetin bizlere neler kazandırdığını bilmek ve bunu iyice kavramak her Türk vatandaşının görevidir. Zira kıymetini bilemediğiniz değerleri asla koruyamazsınız.
Osmanlı Devleti'nin son dönemlerine, rütbeli bir asker olarak oldukça yakından şahit olan Mustafa Kemal Atatürk, tek adamlık sisteminin ne olduğunu gördü. Bir milletin kaderini, milleti adına hiçbir ideali olmayan tek bir adam belirliyordu ve o da koskoca bir devleti Haçlı Batının rıhtımına demirlemişti. Tek adamın (padişahın) İngiliz hayranlığı, onun gözünü kör etmiş ve imparatorluğun anahtarlarını İngilizlere teslim etmesine sebep olmuştu.
Son Osmanlı padişahı olan Vahdettin'in İngiliz hayranı olmasına şaşırmamak lazım, çünkü öz ve öz annesi, asıl ismi Henriet (Gülûstu Hatun) olan bir İngiliz'di.
Osmanlı yönetiminin, 1915'te Çanakkale Zaferi gibi tarihte eşi olmayan büyük bir zaferi kazanmasına rağmen, çok kısa bir zaman sonra teslim olma anlamına gelen Mondros Mütarekesi'ne, ardından da Türk yurdunun parsel parsel parçalanması anlamını taşıyan Sevr Antlaşması'na imza atması, işte bu Batı ve özelde İngiliz mandacılığının bir sonucudur.
Bu sebeple Çanakkale Zaferi, koskoca ülkeyi bu noktaya getiren Osmanlı yönetiminin bir zaferi değil, bağımsızlık ruhu taşıyan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bir zaferidir.
Atatürk bütün bu gerçekleri gördüğü için tek adamlığın geleceği olmadığını biliyordu. Kurtuluş Mücadelesi'nden sonra istese padişah da olabilirdi, kral da. Ama o, "milli iradenin hakimiyeti"ni benimsedi. Kafasında, gönlünde hep "tam bağımsızlık" ve "Cumhuriyet" düşüncesi vardı. Meşruluk için milli iradenin şart ve zaruri olduğunu biliyor; Osmanlı'nın ve daha öncekilerin "saltanat"la, diğer ifadeyle "tek adamlık"la yaptıkları hataların tekrar yapılmaması için meselelerin "milli irade" ile çözülmesi gerektiğine inanıyordu.
"Manda ve himaye kabul edilemez" duruşuyla Kurtuluş Savaşı verildi; "Hakimiyet kayıtsız şartsız millete aittir" duruşuyla 1920 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) kuruldu ve 29 Ekim 1923 yılında da Cumhuriyetin ilanı ile "millet egemenliği", "Cumhuriyet" olarak devletin bir sistemi haline dönüştürüldü. Yasama, yürütme ve yargı erklerini ve bu erklerin birbirinden bağımsız olmasını da sistemin sigortası haline getirdi.
Kadın, erkek, yaşlı genç tüm Türk vatandaşlarına seçme ve seçilme hakkını vererek, milli iradenin temsiliyet noktasında önündeki tüm engelleri de kaldırdı.
Milli iradenin hakim olduğu, engellenmediği bir Cumhuriyet sistemi, çözümlerin, projelerin yarışması demek, hataların minimuma inmesi ve daha büyük bedeller ödenmeden hatalardan hemen dönülmesi demek. Zaten Atatürk'ün hedefi de Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk milletinin varlığını, kıyamete kadar sürdürecek bir ortamın oluşturulmasıydı.
Atatürk'ün, "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacak" sözleri bu hedefini açıkça ortaya koymaktadır.
Atatürk'ü anlamak, başta da belirttiğimiz gibi Cumhuriyeti kavramak işte bütün bu hedefleri bilmeyi ve atılacak adımları buna göre atmayı gerektiriyor.
Atatürk'ün vefatından sonraki süreçte maalesef bu değerlerimiz korunamadı.
Ülkeyi yönetmeye talip olanlar, yine dönüp dolaşıp Osmanlı'nın yaptığı yanlışlara döndüler. Milli iradeyle adım atmak yerine, Batıdan aldıkları icazetle, talimatlarla hareket ettiler. Bu yanlış adımlara dur diyecek olan milli iradenin de önüne bir sürü engeller çıkardılar.
Özellikle son 20 yıllık AKP iktidarı döneminde, bu bozulma süreci daha da hızlandı; sistem değişikliğiyle de perçinlendi.
Prof. Dr. Haydar Baş, "Cumhuriyet" makalesinde bakın yaşanan bu dönemi nasıl özetliyor: "Bugün Gazi'nin Kurtuluş Savaşı'nı başlattığı dönemden daha vahim ve elim bir hal içerisindeyiz ve mesuliyet, fedakarlığı yapacak milletindir. Yaşadığımız coğrafya, Büyük Ortadoğu Projesi'nin, sonrasında değişen adı ile Arap Baharı'nın merkezindeki kilit yer. Bölgemiz parçalara ayrılmamak için direnen devletlerle dolu. Memleketin her köşesi fiilen işgal edilmiş olmasa da işgalin eşiğindeyiz. Ekonomik darboğaz, etnik ayrımcılık, mezhep kavgaları, emperyalist zihniyetin sömürge ülkeleri üzerinde oynadığı hangi oyun varsa üzerimizde deneniyor. Tüm bu zor şartlara rağmen halen ABD ve AB diyenlerce idare ediliyoruz. Hakikat, devletimizin ve milletimizin içinden geçtiği çok zor günlerde Atatürk'e ve O'nun da güç aldığı Ehl-i Beyt sevgisine bağlı topyekûn bir milli hamleye ihtiyacımız var."
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş ise şu tespitlerde bulundu: "Ekonomide yaşanan büyük çöküş, paramızın tüm para birimleri karşısında erimesi, dış politikadaki tutarsızlıklar ve itibarsızlıklar, en hayati meselelerin oy hesabıyla iç politika malzemesi yapılması velhasıl spordan eğitime kadar pek çok konudaki vahim tablo ortada. Bu tablo içimizi karartıyor, vatandaşımız ağır zamlar altında eziliyor, ülkemiz göçmen deposu haline gelirken, gençlerimiz bu ülkeyi terk etmenin hesabını yapıyor. Cumhuriyetimizin 100. yılına 2 kala böyle bir manzara ile yüz yüze olmak gerçekten de dramatik bir durum."
Ve BTP Lideri Baş çözüm noktasında şunları söylüyor:
"Dün umutların tükendiği anda Mustafa Kemal vardı, bugün de Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) var. 'Atatürk vatandır' diyen ebedi liderimiz Prof. Dr. Haydar Baş'ın bize bıraktığı BTP, bu ülkenin bağımsızlığının ve yaşanan krizlerden çıkışın teminatıdır."
"Parti olarak Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kıyamete kadar yaşatacak plan, program ve kadroya herkesten fazla biz sahibiz. Bu yolda rehberimiz, ebedi liderimiz Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'dir, Ehl-i Beyt duruşudur, Hoş Geldin Atatürk duruşudur."
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025