8 yıldır iç savaşın ve her türlü dış müdahalenin yaşandığı Suriye'de hayat nasıl olur, diyebilirsiniz?
En basit ispatı Türkiye'deki Suriyelilerin anlattıklardır. Bir başka ispatı ise hükümetin, Suriye'den soğan ve patates ithal etmesidir.
Yabancı medya ve sosyal medyada Şam sokaklarının ışıl ışıl olduğu hatta sabahlara kadar insanların sokaklarda eğlendiklerini (!) gösteren görüntülerdir.
Hele Lazkiye plajında çekilen görüntüler Bodrum ve Marmaris'i kıskandıracak cinstendi. Millet üryan geziyor.
Suriye'de hayat olduğunu en taze kanıtı ise geçtiğimiz Ramazan Bayramıydı. Gerçi bu ispat, 5 yıldır ortada ama yetkililer anlamadı, anlamak istemiyor.
Yıllardır on binlerce kişi çoluk-çocuk, ailecek bayramlarda Suriye'ye gidiyor. Bir hafta bir ay neyse kalıyor, geliyor. Mikrofon uzatılır; Ailemi ziyaret ettim, akrabalarımı ziyaret ettim, evime baktım, dost, arkadaşlarla görüştüm ve geldim vs. diyorlar.
Yani diyorlar ki; "Suriye'de hayat var ve biz burada da, kendi vatanımızda pekala ekip, biçer, iş kurar, çalışır, yıkıntıları temizler, yeni bir hayta kurabiliriz…
Ama Türkiye'de ekmek elden su gölden yaşıyoruz. Kendi vatandaşından çok bize sahip çıkan, ihtiyaçlarımız için koşturan, güvenliğimizi sağlayan bir iktidarda var. Daha ne olsun. Onun için tercihimiz Türkiye."
Evet, bugünkü mülteci tablosunun Türkçe anlatımı budur.
* * *
Devletimiz darda, milletimiz gergin, ekonomimiz batık. İşsizlik tavan yaptı. Ve ülkemiz mülteci işgali altında.
Asker sayımız 300 bine düştü. Bir o kadar da polisimiz var.
Ama Türkiye'de 1,5 milyona yakın askerlik çağında Suriyeli genç var. Bu gençlerin eğitimsiz, işsiz. Nerde çalıştığı belli değil.
Suriyeli genç nüfusun çoğu işsiz. İhtiyaçları var. Artı ihtirasları da var. Bunları kim kontrol edecek?
Artık istismar, tecavüz ve cinayet haberlerinin yanında Suriyeli çetelerden, organize suç örgütlerinden bahsediliyorsa bombanın pimi çekilmiştir.
* * *
Herkesin can güvenliğini riske atıyorsunuz
Söz konusu milletin güvenliğini olunca yetkililer en kötü senaryoya göre tedbir almak, hazırlık yapmak zorundadır.
Bakın! ABD'nin bu aralar sık sık tekrarladığı, 'Türkiye'yi CAATSA'ya' alırız, tehdidini iyi analiz etmek zorundayız.
CAATSA, yani 'ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası.'
Bu CAATSA'nın ilk adımı kur oyunları, ambargo filan değildir. İlk adımı terör örgütlerini harekete geçirmektir.
İkinci adımı ise toplumsal gerginlik, provokatörlük ve iş kargaşadır.
Bu çerçevede Suriyeli ve diğer ülkelerden gelen mülteciler, ABD için biçilmiş kaftandır.
1,5 milyon eğitimsiz, çoğu işsiz, amaçsız, karamsar ve de eli silah tutabilecek Suriyeli gencin varlığı ortada. İç işleri bakanlığı bu tehdidi görmek zorundadır.
Olası bir kaos ortamında ortaya çıkabilecek toplumsal çatışmayı Emniyet güçleri bastıramaz. Beter oluruz.
Ortaya çıkabilecek vahim tabloyu Trump, Bolton ve diğerleri de çaylarını yudumlayarak keyifle izlerler.
Bir kez daha hükümete sesleniyorum; Öyle yayın yasağı koyarak, muhacir-ensar muhabbetiyle, yardıma muhtaçlar, savaştan kaçtılar vs. profilleriyle ve de İstanbul'a artık girmeyecekler gibi manasız sözlerle çok yakın ve büyük tehlikeyi örtemezsiniz.
Suriye'de hayat var. Gönderin orda yaşasınlar. Biz o zaman millet olarak gerçekten Ensar oluyoruz.
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025