Suriye, Büyük Orta Doğu Projesi ve Arap Baharı kapsama sahasında yer almaktadır. 10 yılı aşkın süren iç çatışmalarda ve bölgesel savaşlarda Amerika ve İsrail gibi işgal güçleri bu süreçte devreye girdi. Suriye, adeta dünyanın işgal güçlerinin cirit attığı bir bölge haline geldi. Sonuçta bugün itibarıyla Amerika ve İsrail'in hedeflediği bir tablo ortaya çıkmış oldu. Türk kamuoyuna baktığımızda, olayların farklı ve yanlış değerlendirildiğini görüyoruz. Örneğin, Şam'da Türkiye Büyükelçiliği'nin yeniden açılması ve Türk bayrağının göndere çekilmesi, yandaş televizyon kanallarında sanki Suriye devletine Türk bayrağı çekilmiş gibi yansıtıldı. Oysa bu, daha önce kapatılan büyükelçiliğin yeniden açılmasıydı. Suriye'de yönetim değişikliği ve muhalif kesimin yönetime geçmesi de benzer şekilde abartıldı. Oysa bu, Amerika, Rusya, İran ve Türkiye'nin ortak çalışmalarıyla Esad'ın ikna edilmesi sonucu gerçekleşen bir anlaşmaydı. Bu, aslında bir teslim ve ikna operasyonuydu. 10 yılı aşkın bir zaman devam eden bu kadar çetin mücadeleler ne oldu da bir anda çözülüverdi. Ortadoğu'nun karmaşıklığı ve kimin kimle iş birliği yaptığı konusunda belirsizlik, MİT Başkanı'nın Emevi Camii'ne giderken arabasını HTŞ liderinin kullanması gibi olaylarla daha da belirginleşiyor. HTŞ; Birleşmiş Milletler, ABD, İngiltere ve Türkiye dahil birçok ülkenin resmî 'terör örgütleri' listesinde yer almaya devam ediyor. Yarın bu görüntünün Türkiye'nin önüne konacağını bir tarafa not edelim.
Amerika bölgeye ayar vermek için dışişleri bakanını gönderdi. Blinken, PKK'nın Türkiye için bir tehdit olduğunu kabul ederken, yeni çatışmalardan kaçınılması gerektiğini vurguladı. Ayrıca, Suriye'de IŞİD'in yeniden ortaya çıkmasını engelleme çabaları ve bölgesel güvenliğin kodlarını ortaya koydu. Bu iki cümleye dikkat edelim. HTŞ ve IŞİD'ın başlangıçta benzer ideolojik temellere sahip olduklarını unutmayalım.
Ülkemiz, maalesef güvenlik, ekonomik ve stratejik olarak Amerika'ya bağımlıdır. Bugün itibarıyla günün sonunda Amerika'nın dediklerinin yapıldığı görülmektedir. Yandaş medya marifetiyle her ne kadar bir hava oluşturulmaya çalışılsa da halk moralsiz. Kamuoyuna bakıldığında artık yeniden Amerikan mandasının tartışıldığını görüyoruz. Emperyalist devletler sağ gösterip sol vurmada ustadır. Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı'nda kaybeden taraftaydı. Karşımızda İtilaf güçleri vardı, 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalandı. Bu antlaşma İstanbul hükümeti ekseninde öncelikle ılımlı ve müspet olarak karşılandı. İngiltere'nin müttefikimiz olduğu ve yok olmamızı istemediği bile söylendi. İmzadan hemen sonra İzmir, İstanbul ve Boğazlar, Antep, Kilis, Urfa, Adana, Maraş, işgal edildi. Bugün Suriye'de güya barış geldi diye sevinenler yarın neler olacaklar konusunda maalesef yanılıyorlar.
Amerika'nın Suriye'deki son harekâtında bir Amerikan askeri gördünüz mü? Hayır, çünkü Amerika artık vekalet savaşlarıyla bu işleri yürütüyor. Türk ve Arap kardeşlerimizin bunu görmesi lazım. Kendi aralarındaki çatışmaların kazananı İsrail ve Amerika oluyor. Ülkemizde, hükümetin yaptığı, halkı ikna etmeye yönelik bir çabadan öteye geçmiyor. Oysa Türkiye'nin yapması gereken, önce kendi içinde akabinde bölgede birlik ve beraberliği sağlamaktır. Bu bakımdan Suriye'nin toprak bütünlüğü, Türkiye'nin menfaatleri açısından önemlidir. Irak'ın toprak bütünlüğü bozulunca PKK tehdidi arttığı gibi Suriye'de de Esad sonrasında da terör artış gösterecektir. Netice olarak Suriye'nin toprak bütünlüğü bozulduğunda, Türkiye en büyük zararı görecektir.
- Suriye'de Pandora'nın Kutusu Açıldı / 12.12.2024
- 12'ye 5 kala Esad ile barışma / 06.12.2024
- Bayrak çekilen gemiler bizi savaşa sürükledi / 05.12.2024
- Karışıklık Suriye ile mi sınırlı kalacak? / 04.12.2024
- Dikkat! Çözümün adresi / 30.11.2024
- NATO’nun oltasındaki yemler / 29.11.2024
- Birinci, İkinci derken şimdi de Üçüncü Dünya Savaşı / 28.11.2024
- Algı yönetimi ve Atatürk devrimlerine yönelik tartışmalar / 22.11.2024
- Bakan Tekin’in maksadı üzüm yemek mi bağcı dövmek mi? / 20.11.2024