Suudi Arabistan Vahhabi rejimi istihbarat servisine bağlı Sefa kanalı, Müslümanları katleden ve bölgede kaos ortamı yaratan Özgür Suriye Ordusu adlı terör örgütünü Ehlibeytin katilleri olan Ümeyye Oğullarının torunları olarak tanıtması bunların ve yandaşlarının kimliklerini ve Suriye'de iş başına geldikleri taktirde ne tür çirkeflikleri yapacaklarını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Suriye'de her gün günahsız insanları öldüren bu canilerin terör örgütlerinin adları da oldukça dikkat çekici. Peygamber efendimizin evladı ve Ehlibeyt İmamlarının üçüncüsü olan İmam Hüseyin ve ailesinin katledilerek esir alınmaları emrini veren "Yezid İbni Muaviye" ve İmam Hüseyin'in mübarek başını kesen mel'un "Şimr b. Zil Cevşen" isimlerinin bu gruplara verilmesi aslında bir tesadüf değil bir düşüncenin tezahürüdür.
Aslında her şey açık net olarak ortada ve bellidir. Eğer Beşşar Esad İsrail'e karşı Lübnan'ın ve Hizbullah'ın yanında olmasaydı, bugün Beşşar'ın düşmesini ısrarla isteyenlerin yanında Beşşar Esad dünyanın en iyi liderlerinden birisi olmuş olurdu. Böyle olmadığı için onlara göre Beşşar zalimdir, canidir.
Bir depreme bile hazırlıklı olmayan ülkeler ve toplumların varlığını bilmeyen yoktur. Dört bir yanımızda ve içimizde ateş kıvılcımlarını körükleyenler ve neticesinde gerekirse savaş yoluyla da olsa Beşşar Esad gitmeli ısrarında olanlar var. Suriye olaylarında Irak'ın, İran'ın, Suriye'nin, Rusya'nın Çin'in bazı ülkelerin siyasi tutum ve anlayışına olan bakışları olumsuzdur. Bir Beşşar gitsin, Suriye'de yönetim değişsin derken sınırlarımızda bağımsız bir devletin kurulmasının temellerini yavaş yavaş atanlar ve her geçen gün hedeflerinde ilerleyenler var. Bunları görüp zararın neresinden dönülürse kardır hesabı ile yeniden komşularımız ile olan ilişkilerimiz gözden geçirilmelidir.
Suriye'de bu anlattığımız şeyler yaşanıyorken dünyanın gözleri önünde Arakan'da birtakım vahşetler yaşanmaktadır.
Bugün eski adıyla Burma yeni adıyla Myanmar'ın Arakan bölgesinde yaşayan Müslümanlar büyük baskı ve şiddet altında hayat mücadelesi veriyor. Sistematik bir soykırıma maruz kalan Arakanlı Müslümanlar gün geçtikçe artan tecavüzler, diri diri yakılmalar, elleri ayakları bağlanarak nehirlere atılmalar, toplu sürgün ve katliamlarla ülkelerini terk etmeye zorlanıyorlar.
Arakan'daki kan donduran katliamlar karşısında tüm dünya derin bir sessizliğe gömülmüş durumda. Nerede Suriye'ye yoğunlaşan sözde insan haklarını savunanlar. Siz ey sözde mazlumdan ve insan haklarından yana olanlar, sizlere sormak lazım Suriye'de bu güne kadar Beşşar Esad kendi halkını canlı canlı toplu bir halde yaktı mı, kendi halkının ellerini ayaklarını bağlayarak nehirlere attırdı mı. Elbette ki hayır. Bunlar Arakan da Müslümanlara karşı yapılmaktadır bugün. Son bir ayda Arakanda toplu olarak vahşice öldürülenlerin sayısı binlercedir ve bunların suçu ise Müslüman olmalarıdır.
Bu yaşananlara karşı batının, sözde insan hakları havariciliği yapanların ve her fırsatta biz mazlumun yanındayız deyip de zalimlerden yana olanların derin sessizliği ve Suriye konusunda her gün ver yansın edercesine bildiriler ve açıklamalar yapmaları aslında her şeyi ortaya koymaktadır.
Bugün Müslümanlara yönelik yapılan bu vahşet, dehşet verici boyutlara ulaştı. Genç kızlar tecavüze uğrarken, camiler ve evler içlerindeki kadın, çocuk ve yaşlılarla ateşe veriliyor. Binlerce Müslüman'ın zorla göç ettirildiği ülkede, küçük çocuklar elleri bağlanıp nehre atılıyor. Arakan'da sadece bir günde bine yakın insan vahşi yöntemlerle katlediliyor.
Bu olayların temel nedeni Müslümanların "ben" hastalığına kapılıp "biz" kimliğini yitirmeleri, nefsi çıkarları ön planda tutmaları, ahiret kaygısının zayıflaması, temel merkezli birlik ve beraberliğin olmamasıdır. Bugün sözde İslâm Konferansı, Arap Birliği gibi birlikler sadece kâğıt üzerinde vardır ve her yıl birçok maddi külfetler ile yapılan vahdet konferansları da sadece program anında etkili olur. Ancak programda Müslümanların dirlik ve birliğine dair uzun vadeli somut şeyler yapılmaz ve bu konferanslarında etkisi konferansın yapıldığı salonlarda kalır. Bunların yapılması nihai bir çözüm değildir. Bu konuda hangi mezhepten olursa olsun duyarlı, basiretli, şuurlu, ahiret kaygısı olan bütün ilim adamları, kanaat önderleri, akademisyenler, gazeteciler, sanatkârlar, etkin insanlar bir araya gelerek kâğıt üzerinde kalmayacak somut şeyler yapmalıdırlar. Zira biz Müslümanların tamamı bir ve aynı geminin yolcularıyız. Geminin bir köşesinde felaket meydana gelirse bütün yolcuların duyarlı olması gerekir aksi takdirde gemideki tüm yolcuları felaket beklemektedir…
Aslında her şey açık net olarak ortada ve bellidir. Eğer Beşşar Esad İsrail'e karşı Lübnan'ın ve Hizbullah'ın yanında olmasaydı, bugün Beşşar'ın düşmesini ısrarla isteyenlerin yanında Beşşar Esad dünyanın en iyi liderlerinden birisi olmuş olurdu. Böyle olmadığı için onlara göre Beşşar zalimdir, canidir.
Bir depreme bile hazırlıklı olmayan ülkeler ve toplumların varlığını bilmeyen yoktur. Dört bir yanımızda ve içimizde ateş kıvılcımlarını körükleyenler ve neticesinde gerekirse savaş yoluyla da olsa Beşşar Esad gitmeli ısrarında olanlar var. Suriye olaylarında Irak'ın, İran'ın, Suriye'nin, Rusya'nın Çin'in bazı ülkelerin siyasi tutum ve anlayışına olan bakışları olumsuzdur. Bir Beşşar gitsin, Suriye'de yönetim değişsin derken sınırlarımızda bağımsız bir devletin kurulmasının temellerini yavaş yavaş atanlar ve her geçen gün hedeflerinde ilerleyenler var. Bunları görüp zararın neresinden dönülürse kardır hesabı ile yeniden komşularımız ile olan ilişkilerimiz gözden geçirilmelidir.
Suriye'de bu anlattığımız şeyler yaşanıyorken dünyanın gözleri önünde Arakan'da birtakım vahşetler yaşanmaktadır.
Bugün eski adıyla Burma yeni adıyla Myanmar'ın Arakan bölgesinde yaşayan Müslümanlar büyük baskı ve şiddet altında hayat mücadelesi veriyor. Sistematik bir soykırıma maruz kalan Arakanlı Müslümanlar gün geçtikçe artan tecavüzler, diri diri yakılmalar, elleri ayakları bağlanarak nehirlere atılmalar, toplu sürgün ve katliamlarla ülkelerini terk etmeye zorlanıyorlar.
Arakan'daki kan donduran katliamlar karşısında tüm dünya derin bir sessizliğe gömülmüş durumda. Nerede Suriye'ye yoğunlaşan sözde insan haklarını savunanlar. Siz ey sözde mazlumdan ve insan haklarından yana olanlar, sizlere sormak lazım Suriye'de bu güne kadar Beşşar Esad kendi halkını canlı canlı toplu bir halde yaktı mı, kendi halkının ellerini ayaklarını bağlayarak nehirlere attırdı mı. Elbette ki hayır. Bunlar Arakan da Müslümanlara karşı yapılmaktadır bugün. Son bir ayda Arakanda toplu olarak vahşice öldürülenlerin sayısı binlercedir ve bunların suçu ise Müslüman olmalarıdır.
Bu yaşananlara karşı batının, sözde insan hakları havariciliği yapanların ve her fırsatta biz mazlumun yanındayız deyip de zalimlerden yana olanların derin sessizliği ve Suriye konusunda her gün ver yansın edercesine bildiriler ve açıklamalar yapmaları aslında her şeyi ortaya koymaktadır.
Bugün Müslümanlara yönelik yapılan bu vahşet, dehşet verici boyutlara ulaştı. Genç kızlar tecavüze uğrarken, camiler ve evler içlerindeki kadın, çocuk ve yaşlılarla ateşe veriliyor. Binlerce Müslüman'ın zorla göç ettirildiği ülkede, küçük çocuklar elleri bağlanıp nehre atılıyor. Arakan'da sadece bir günde bine yakın insan vahşi yöntemlerle katlediliyor.
Bu olayların temel nedeni Müslümanların "ben" hastalığına kapılıp "biz" kimliğini yitirmeleri, nefsi çıkarları ön planda tutmaları, ahiret kaygısının zayıflaması, temel merkezli birlik ve beraberliğin olmamasıdır. Bugün sözde İslâm Konferansı, Arap Birliği gibi birlikler sadece kâğıt üzerinde vardır ve her yıl birçok maddi külfetler ile yapılan vahdet konferansları da sadece program anında etkili olur. Ancak programda Müslümanların dirlik ve birliğine dair uzun vadeli somut şeyler yapılmaz ve bu konferanslarında etkisi konferansın yapıldığı salonlarda kalır. Bunların yapılması nihai bir çözüm değildir. Bu konuda hangi mezhepten olursa olsun duyarlı, basiretli, şuurlu, ahiret kaygısı olan bütün ilim adamları, kanaat önderleri, akademisyenler, gazeteciler, sanatkârlar, etkin insanlar bir araya gelerek kâğıt üzerinde kalmayacak somut şeyler yapmalıdırlar. Zira biz Müslümanların tamamı bir ve aynı geminin yolcularıyız. Geminin bir köşesinde felaket meydana gelirse bütün yolcuların duyarlı olması gerekir aksi takdirde gemideki tüm yolcuları felaket beklemektedir…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mehdi Aksu / diğer yazıları
- Eleştiri nedir ve nasıl olmalıdır? / 03.12.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012