Bugün (19.07.2024) cuma namazını üniversite camiinde kıldım.
Namaz öncesi Erciyes Üniversitesi camiinde vaaz yapan vaizden öğrendiğim bilgilere göre, "İran halkı Sünni değildir, Şii'dir, bu nedenle hak yoldan sapmıştır, sünnet ehli değildir. Hatta içlerinde Hz Ebubekir için "Ebubekir zındık" diyenler vardır, Hz Ömer'i eleştirenler vardır, Hz Osman'ı eleştirenler vardır" denildi.
"Bunlar, Şia'dır ve ille de Ali, Ali'den başkası yokmuş gibi davranıyor, bir de Peygamber torunlarına seyyiddir diye olmadık saygı duyuluyor, adamda namaz abdest yok seyyid diye hürmet ediyorlar, horozu kurban kesiyorlar" denildi.
Devamında vaiz, "İnsanları peygamberler ve insanlar olarak ayırırsak, Hz. Ebubekir bu ikisinin arasında bir yerdedir" dedi (Hz Ebubekir'in böyle bir iddiası olmadığını çok iyi biliyorum.)
Durduk yerde, Şii ve Alevi vatandaşların akidelerine karşı camideki ve cami çevresindeki (dış hoparlör çok yüksekti) Sünni toplum neden kışkırtıldı? Bu kışkırtma bölücülük ve fitne değil mi? "Allah bir, Peygamber hak" diyen Alevi toplumun akideleri camide neden bodoslama budanıyor?
Üstelik bu camiinin mikrofon ses seviyesi çok yüksek, 100 metre yakında 1500 yataklı hastane ve 1 kilometrelik çevrede 6 fakülte ve derslikler var.
Bu zehirli dil, Kur'an ve Sünnet adına olamaz, hatta Sünnilik adına bile değildir. İmam Azam'ın yolundan giden bir Sünni, bu şekilde bölücü bir dil kullanmaz, akla, ilme değer verir, Ehl-i Beyt'e ve onu sevenlere saygı duyar.
O halde şu tespiti yapabiliriz, maalesef bazı vaazlarda:
* Katı Sünni (selefi) anlayışlı kişiler din zannettikleri, ümmetin birliği için bir faydası olmayan kendi hastalıklı fikirlerini Sünnilik kisvesi altında cami cemaatine dikte etmektedir.
* Bu kişiler Alevi ve Şiilerin çizginin dışında, batılda olduğunu, sokağın ortasına, meydana, son ses açılmış desibeli yüksek hoparlörle duyurmaktadır.
* Allah'ın evi, caminin yolu, vaaz/tebliğ adı altında bu kardeşlerimize kapatılmaktadır.
* "Ne olursan ol gel, bu dergâh ümitsizlik dergâhı değildir" diyen bir din, Alevi, Şii, Caferi olursan gelme noktasına taşınmıştır.
Olması gereken:
* Diyanet'in ve kimsenin, Sünnilik yorumunu topluma dikte etmek gibi bir görevi olmamalı ve bu durum bir genelge ile müftülüklere bildirilmelidir.
* İslam'ın kuşatıcılığını sınırlayan 200-300 yıl önce toplumumuza giydirilmiş Sünnilik gömleği çıkarılmalı, hiç değilse birkaç düğmesi gevşetilmelidir.
* Başkalarına din yorumu dikte etmeyi sınırlayan Laiklik, Diyanet tarafından doğru dürüst anlatılmalı, sahiplenilmeli ve tanımlanmalıdır (Laiklik ifade özgürlüğü kapsamındaki tebliği sınırlamaz).
* Diyanet, hoca kılıklı trollerden kurtulmak için gayret sarf etmelidir,
* Diyanet, gençliği kuşatmak için kendini yenilemek ve geliştirmek zorundadır.
* Camilerde cuma namazı öncesi vaizlik sistemi yerine, Kâbe'de olduğu gibi Kur'an okunmalıdır.
Sonuç, milli birliğe ve beraberliğe en fazla ihtiyacımız olan bu günlerde, ümmet-i Muhammedi siyasi saiklerle Sünni, Şii ve Alevi diye ayıran katı Sünni anlayışa meydan verilmemeli, Diyanet ve ilahiyat camiasında önü alınmalı, Ehl-i Beyt ortak noktasında Kur'an ve Sünnet ile buluşmalıyız.
- Mevlana Mesnevi’si ve İslam imajı / 04.09.2024
- Mevlana ve Türklük / 26.07.2024
- Sünnilik gömleği Türkiye’ye dar geliyor / 21.07.2024
- Borsa asli yörüngesinden uzaklaşmış, rantiyeye teslim olmuş / 03.03.2024
- Enflasyonun önemli bileşenlerinden birisi kontrolsüz kredi kartı sistemi / 21.02.2024
- Koronada yeni varyantlar ne olacak? / 03.10.2023
- Koronavirüs salgını nasıl durabilir? / 26.04.2021
- Salgında özgürlük ve karantina paradoksu / 02.03.2021
- Muhiddin Arabi’de vahdet anlayışı / 14.12.2020