Türklerin kanını içmeye ant içen Papa'nın heykeli altında Sayın Erdoğan ve Abdullah Gül'ün 2004 yılında attığı o imza ile tarım ve hayvancılığımızın da ipi çekildi.
O dönem bizzat Sayın Erdoğan tarafından baş müzakereci olarak atanan Ali Babacan, atılan imzaların mahiyetini şöyle dile getiriyordu: "Müktesebatın yüzde 40'ı tarım... Bu alanda yasalar, tebliğler, kararlar çıkması lazım… Ben, AB'nin milli bir politika olması gerektiğini düşünüyorum. Aslında müzakere dediğimiz konu içerikle ilgili değil. Müktesebat neyse Türkiye er, geç uyacak."
Müktesebata uyan AKP hükümeti 2006 yılında '5555 Sayılı Tohumculuk Kanunu' çıkardı.
Bu kanun ile standardizasyon mazeret gösterilerek 'yerli tohum' yasaklandı. Kanuna göre kütüğe kaydedilmeyen, sertifikasyonu yapılmayan tohumların ticaretini yapanlara 10 bin liradan başlayan idari para cezaları, suçun tekrarı halinde cezanın artırılması ve faaliyetten men ile yasadışı faaliyet sırasında kullanılan tohumlukların imhası öngörülüyordu.
AKP iktidarı, küresel tohum tekellerinin denetimindeki hibrit tohumları ithalata başladı. Bu adımlarını da zafer olarak, tarımda devrim ve zafer olarak adlandırıyorlardı.
Hibrit tohum nedir?
Kısaca genetiğiyle oynanarak elde edilen, soğuğa ve sıcağa dayanıklı, raf ömrü uzun ürün sağlayan tohumlar. Yani zehirli tohum, kısır tohum, kanser tohumu, ekin ve insan neslini (Bakara 205-206 ayetlere bakınız) yok etmek için planlanmış büyük oyunun bir parçası.
Başta İsrail olmak üzere birçok ülkeden buğday, arpa, mısır, çeltik, domates, salatalık, karpuz, lahana, havuç, pamuk, ayçiçeği, kanola, patates şeker pancarı gibi temel gıda ürünlerinin tohumlarını ithal ettiler.
Tarım ve Köy işleri Bakanlığı, Tohumculuk Daire Başkanlığı verilerine göre Türkiye 2002-2009 yıllarını kapsayan dönemde toplam 860 milyon dolarlık tohumluk ithalatı yapmış.
Dönemin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker'e, Fransa Hükümeti tarafından 'Tarım Alanında Şövalye Liyakat Nişanı' verildi.
Nedeni çok açıktı! Tarımda kendi, kendine yetebilen Türkiye artık tohumda bile ithalatçı olmuştu. Tarımda, Türkiye'yi pazar haline getiren Batı mutluydu. Haliyle takdir etmek gerekliydi. Onun için Mehdi Eker'i 'şövalye' ilan ettiler.
Tarım can çekişiyor, köylü toprağını terk ediyordu. AKP'ye göre sorun yoktu ve AB'nin önlerine koyduğu kuralları büyük bir özveriyle (!) yerine getiriyordu.
23 Aralık 2016 tarihinde Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği (TSÜAB) tarafından Antalya'da düzenlenen çalıştayda dönemin Gıda Tarım ve Hayvancılık eski Bakanı Faruk Çelik yerli tohuma bir kez daha meydan okuyarak şöyle diyordu:
"2018'de sertifikalı tohum kullanmayan destek alamayacak. Yağmurlama ve damlama sistemi kurmayanlara da destek verilmeyecek."
Kabul edilemez bir durum vardı ortada ve azda olsa tepkiler gelince Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 31 Mart 2017 tarihinde İzmir'in Kemalpaşa ilçesinde ilk kez yerli tohum etkinliği düzenledi. Etkinliğe Sayın Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan'da katılmıştı.
Adı 'yerli tohum' etkiliğiydi ama dağıtılan tohumların hibrit ve boyalı tohumlar olduğu ortaya çıkmıştı.
İlginçtir! Aynı yıl GDO'lu ürün üretim kotası yüzde 10'dan 15'e çıkarıldı. Sonraki yıllarda gelen tepkiler üzerine kota % 10'a çekildi. 2019 Mart ayında nişasta bazlı şekerler (NBŞ) için yüzde 10 olan kota yüzde 5'e düşürüldü.
'2 Ağustos 2017 Çarşamba günkü Resmi Gazete'de yayımlanan karar ile hayvan yemlerinde genetiği değiştirilmiş 3 soya ve 1 mısır çeşidinin kullanılmasına izin verildi ve Türkiye'de GDO'lu ürün sayısı 36'ya yükseldi." (https://www.cnnturk.com/ekonomi/4-urune-daha-izin-cikti-gdo-tartismasi-yeniden-gundeme-geldi)
İşte bu iktidar anlayışı son iki yıldır, 'yerli tohum, ata tohumu, milli tohum' gibi söylemlerde bulunuyor. Tarımda Avrupa birinciliğini ise hiç bırakmadık. Çiftçinin zarar ediyorum, dediği tek bir ürün bile yok!
Peki, bu noktaya nasıl geldik?
2008 yılıydı ve BTP'nin ebedi genel başkanı, Milli Ekonomi Modeli'nin sahibi Merhum Prof. Dr. Haydar Baş, tarım köylüsüne şöyle sesleniyordu;
"Beni iyi dinleyin. Liberal-kapitalist anlayışı benimseyenlerin tarım diye bir derdi, bir projesi ve programı yok. Senin 'oy'unu alacak ve en sonunda seni toprağından edecek. Ürününü satamayacaksın, sonunda aldığın borçları ödeyebilmek için toprağını satacaksın."
Tarım köylüsü toprağınızı, traktörünü sattı. Ama borcu hala 150 milyar TL seviyesinde.
Şimdi iktidar, Ziraat Bankasına borcu olan üreticilerin borcunun yapılandıracağını, açıkladı.
Alkışlayacak mısınız yoksa tarımda da çıkışın tek adresi olan Milli Ekonomi Modeli ve bu modeli uygulayacağım, diyen BTP lideri Hüseyin Baş'a sahip mi çıkacaksınız?
- Türkiye’yi batırdı ama Suriye’yi ayağı kaldıracak! / 25.12.2024
- Bu sorumluluğu tarih değil ABD yükledi / 23.12.2024
- İslam’da fakirlik sınırı / 22.12.2024
- ABD, Şam’a indi / 21.12.2024
- Doğu'nun kızı Butto, Alman kızı Merkel ve Erdoğan / 20.12.2024
- İsrail endişeli, Yunanistan ise panikteymiş / 19.12.2024
- AKP döneminde 28 Şubat manzaraları / 18.12.2024
- Türkiye’yi soracak olursanız! / 16.12.2024
- İsrail için milli stratejiler - 2 / 15.12.2024