Türkiye'nin kuşatılmışlığı konusunda maalesef artık çok somut olaylar günyüzüne çıkmaya başladı. ABD ve AB üyesi devletler başta olmak üzere Batı dünyasından ikide bir Türkiye'ye gelen şefler, dillerinin altındaki baklayı gösterip gidiyorlar.
Bu bağlamda sadece AB devletleri değil, kıymetli Muharrem Bayraktar'ın dünkü muhteşem makalesinde de ortaya koyduğu üzere, ABD de aynı teraneyi çalmaktadır.
Bazılarımız sadece Kıbrıs konusunda Türkiye'nin köşeye sıkıştırıldığını düşünüyorsa aldanıyor. Batının dayatmalarıyla yapılan yasal düzenlemeleri bir tarafa bırakıyorum. Somut olaylardan bahis açıyorum. Türk adaletinin idama mahkum ettiği "Apo'nun İmralı'da sürekli ikameti"nin sağlanmasının ardından Kıbrıs'la ilgili iştah, kuşatılmışlığın en somut başlangıcıdır. Ama hepsinden önemlisi, "mikrokültürel kaşağı" ile sırtımızı sıvazlamaya devam eden Batılı dostlarımız, "içteki piyonlarının politik ve kültürel katkıları"yla, zihinlerde ülkemizin coğrafik parçalanmasını dahi başarmışlardır. Bazıları hala görmezlikten gelse de, toplum hafızası maalesef bu noktaya doğru oldukça çekilmiştir. Millet ve Milli devlet kavramı, gün geçtikçe yerini "küresel patentli mikro kültürel kavramlar"a bırakmaktadır.
Başta kimi siyasiler olmak üzere toplumumuzun pekçok kesimi, Türk adaleti yerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden güç almaya, Türk maliyesi yerine Uluslararası Para Fonu'nun kasasına güvenmeye, Türk devleti yerine AB ve ABD'denin global yönetimine bel bağlamaya, Türk Milleti'nden politik icazet alma yerine Batı başkentlerindeki yahudi ve azınlık lobilerinden destur ve talimat almaya teşne olmuş vaziyetteler.
Bu vaziyet, Irak'ın üzerindeki senaryonun tıpatıp aynısı olmasa bile tonları birbirine çok yakın bir benzeridir.
AB Türkiye şefi Verheugen, ülkemize gelip binlerce şehit anasının gözünün içine baka baka pervasızca "idamın kaldırılması gerektiği"ni söyleyebiliyorsa, CIA ortaklı olduğu söylenen ama sonu Türk olan bir kanalımızda aynı Verheugen PKK ile ortak hedef ve değerleri paylaştıklarını ifade edebiliyorsa, bütün bunlar olurken bizim eski tüfek politikacılarımız "talimatları uygulamada uyum formülleri" araken yeniyetmelerimiz da hala onların koltuklarının altında şişmeyi siyasetin temeli olarak görüyorlarsa; sadece Kıbrıs değil, açık söylüyorum, Türkiye'nin tamamı tehdit ve tehlike altındadır.
Kuvay-ı Milliye kadrosunun yıllar öncesinden haber verdiği ekonomiden dış politikaya kadar ülkemizin karşı karşıya kalacağı tehlikeleri göz önüne getirmek ve bu bağlamda hakkı teslim etmek bugün artık bir vatan borcu olarak karşımızda durmaktadır.
Bu borcu hatırlamak bile ekonomi için, siyaset için, vatan için, millet için en büyük teminattır. Aksi takdirde, Allah korusun, "vatan ve millet darmadağın olduktan" sonra borcu ödemek için çabalamak, ahlanıp vahlanmak olsa olsa "etekliler"in yapacağı iştir. Birinci Kuvay-ı Milliye'nin kadın kahramanlarını hatırlarsak, bizim eteklilerimiz dahi böyle bir zillete asla düşmezler, değil delikanlılarımız. Bu sebeple ben, umudumu Kuvay-ı Milliye'ye ve onların kurduğu BTP'ye bağladım. Bu kadro, beni hiç yanıltmadı çünkü.
Bu bağlamda sadece AB devletleri değil, kıymetli Muharrem Bayraktar'ın dünkü muhteşem makalesinde de ortaya koyduğu üzere, ABD de aynı teraneyi çalmaktadır.
Bazılarımız sadece Kıbrıs konusunda Türkiye'nin köşeye sıkıştırıldığını düşünüyorsa aldanıyor. Batının dayatmalarıyla yapılan yasal düzenlemeleri bir tarafa bırakıyorum. Somut olaylardan bahis açıyorum. Türk adaletinin idama mahkum ettiği "Apo'nun İmralı'da sürekli ikameti"nin sağlanmasının ardından Kıbrıs'la ilgili iştah, kuşatılmışlığın en somut başlangıcıdır. Ama hepsinden önemlisi, "mikrokültürel kaşağı" ile sırtımızı sıvazlamaya devam eden Batılı dostlarımız, "içteki piyonlarının politik ve kültürel katkıları"yla, zihinlerde ülkemizin coğrafik parçalanmasını dahi başarmışlardır. Bazıları hala görmezlikten gelse de, toplum hafızası maalesef bu noktaya doğru oldukça çekilmiştir. Millet ve Milli devlet kavramı, gün geçtikçe yerini "küresel patentli mikro kültürel kavramlar"a bırakmaktadır.
Başta kimi siyasiler olmak üzere toplumumuzun pekçok kesimi, Türk adaleti yerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden güç almaya, Türk maliyesi yerine Uluslararası Para Fonu'nun kasasına güvenmeye, Türk devleti yerine AB ve ABD'denin global yönetimine bel bağlamaya, Türk Milleti'nden politik icazet alma yerine Batı başkentlerindeki yahudi ve azınlık lobilerinden destur ve talimat almaya teşne olmuş vaziyetteler.
Bu vaziyet, Irak'ın üzerindeki senaryonun tıpatıp aynısı olmasa bile tonları birbirine çok yakın bir benzeridir.
AB Türkiye şefi Verheugen, ülkemize gelip binlerce şehit anasının gözünün içine baka baka pervasızca "idamın kaldırılması gerektiği"ni söyleyebiliyorsa, CIA ortaklı olduğu söylenen ama sonu Türk olan bir kanalımızda aynı Verheugen PKK ile ortak hedef ve değerleri paylaştıklarını ifade edebiliyorsa, bütün bunlar olurken bizim eski tüfek politikacılarımız "talimatları uygulamada uyum formülleri" araken yeniyetmelerimiz da hala onların koltuklarının altında şişmeyi siyasetin temeli olarak görüyorlarsa; sadece Kıbrıs değil, açık söylüyorum, Türkiye'nin tamamı tehdit ve tehlike altındadır.
Kuvay-ı Milliye kadrosunun yıllar öncesinden haber verdiği ekonomiden dış politikaya kadar ülkemizin karşı karşıya kalacağı tehlikeleri göz önüne getirmek ve bu bağlamda hakkı teslim etmek bugün artık bir vatan borcu olarak karşımızda durmaktadır.
Bu borcu hatırlamak bile ekonomi için, siyaset için, vatan için, millet için en büyük teminattır. Aksi takdirde, Allah korusun, "vatan ve millet darmadağın olduktan" sonra borcu ödemek için çabalamak, ahlanıp vahlanmak olsa olsa "etekliler"in yapacağı iştir. Birinci Kuvay-ı Milliye'nin kadın kahramanlarını hatırlarsak, bizim eteklilerimiz dahi böyle bir zillete asla düşmezler, değil delikanlılarımız. Bu sebeple ben, umudumu Kuvay-ı Milliye'ye ve onların kurduğu BTP'ye bağladım. Bu kadro, beni hiç yanıltmadı çünkü.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019