Teraziyi biliyorsunuz, maddeyi ölçmeye yarayan ölçü aleti. Kuyumcu da kullanır, bakkal da, kömürcü de, gemici de.
Bir de sosyal hayatın, manevi hayatın terazisi vardır. Sizin de var mı? İllaki vardır! Çünkü ölçüsüzlük kavramı bile ölçüden doğduğu için herkesin bir gönül terazisi, akıl terazisi, ahlak terazisi vardır. Kiminin ki tam tartar, kiminin ki eksik tartar, kiminin ki fazla tartar. Kiminin ki ise bozuktur, tartmaz.
Şöyle biraz daha açılalım!
Dünyada, bölgemizde ve ülkemizde her daim bir hareketlilik var. Bizler (insanlar) zaten hareketli yaratıklar ve her daim bir olay ile karşılaşıyor ve kararlar veriyoruz veya vermek zorundayız.
Peki, bu verdiğimiz kararları hangi terazide tartıyoruz? Gönül terazisinde mi? Menfaat terazisinde mi? Ya da teraziyi bozduk, başkasının tarttığını kabul edip, ona göre mi kabulleniyoruz?
Mesela! İran, Irak, Yemen, Mısır, Tunus, Libya, Suriye, Afganistan, Pakistan gibi hemen hemen bütün İslam ülkelerinde isyanlar, savaşlar var. Müslümanlar katlediliyor. Artı bu coğrafyada ABD'si, Rusya'sı, İngiliz'i, Almanı vs. bütün Haçlı devletleri, Müslümanlar üzerinden çıkar hesapları yapıyor, direkt veya endirekt bu katliamları gerçekleştiriyorlar.
Senin terazi, bu olayları nasıl tartıyor? Sonuç ne çıkıyor?
Veya ülkemizde! Terör var, toplumsal kutuplaşma var, mezhepçilik söylemleri var, tarihe ve tarihi kişiliklere hakaretler var?
Cinayetler, tecavüz, kadına şiddet, hırsızlık, dolandırıcılık artık günlük hayatın bir parçası haline gelmiş kadar sıradanlaşmış vaziyette.
Faiz, fuhuş, içki, uyuşturucu madde de aynen öyle. Ekmeğin, paranın helal olup-olmadığı pek kimseyi ilgilendirmiyor artık. Gelsin, olsun da nasıl olursa olsun mantığı hakim olmuş vaziyette.
Saygı, sevgi, merhamet, örf, adet, gelenek, görenek vs. ne kadar değerimiz varsa hepsinin içine kurt girmiş vaziyette. Öyle değil mi?
Böyle bir ortamda bizim duruşumuz, ölçümüz nasıl olmalı? Olayları, fikirleri nasıl tartmalıyız ki doğru sonucu alıp, helak olmaktan, kaybedenlerden olmaktan kurtulalım?
İşte o bahsettiğim terazi her daim elimizde, gönlümüzde, aklımızda olmalı.
Nedir o terazi? Allah Resulünün (s.a.a) Veda Hutbesinde, bizlere (Müslümanlara) emanet ettiği iki büyük değer. Biri Allah'ın Kitabı (Kur'an) diğeri ıtreti (Ehl-i Beyt).
Mesela! Bir karar vermemiz gerekiyor, bir duruş veya tepki göstermemiz gerekiyor ne yapacağız?
Hemen o olayı, fikri, düşünceyi alacağız ve bir kefesinde Kur'an ve Ehl-i Beyt olan o teraziye koyacağız. Terazi onaylarsa kabulleneceğiz. Yok, tartmadı. O zaman uzak duracaksın.
Bu, mü'minin ölçüsüdür. Nereden biliyorsun, diyecek olursanız, Allah Resulü böyle buyuruyor: "Mü'minin ferasetinden sakının! Çünkü o, Allah'ın nuru ile bakar."
Allah'ın (c.c) ölçüsünde hiçbir eksiklik veya fazlalık olabilir mi? Asla, hayır.
Bizler o feraseti gösterebilirsek hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırt etmiş oluruz.
Bakın! Allah-u Teâlâ ne buyuruyor:
"Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız, O, size bir furkan (hakkı batıldan ayırt edecek bir anlayış) verir ve günahlarınızı örtbas eder, sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir."
Rabbim! Bizleri gönlü, aklı ve gözü açık kullarından eylesin. (Âmin)
Bir de sosyal hayatın, manevi hayatın terazisi vardır. Sizin de var mı? İllaki vardır! Çünkü ölçüsüzlük kavramı bile ölçüden doğduğu için herkesin bir gönül terazisi, akıl terazisi, ahlak terazisi vardır. Kiminin ki tam tartar, kiminin ki eksik tartar, kiminin ki fazla tartar. Kiminin ki ise bozuktur, tartmaz.
Şöyle biraz daha açılalım!
Dünyada, bölgemizde ve ülkemizde her daim bir hareketlilik var. Bizler (insanlar) zaten hareketli yaratıklar ve her daim bir olay ile karşılaşıyor ve kararlar veriyoruz veya vermek zorundayız.
Peki, bu verdiğimiz kararları hangi terazide tartıyoruz? Gönül terazisinde mi? Menfaat terazisinde mi? Ya da teraziyi bozduk, başkasının tarttığını kabul edip, ona göre mi kabulleniyoruz?
Mesela! İran, Irak, Yemen, Mısır, Tunus, Libya, Suriye, Afganistan, Pakistan gibi hemen hemen bütün İslam ülkelerinde isyanlar, savaşlar var. Müslümanlar katlediliyor. Artı bu coğrafyada ABD'si, Rusya'sı, İngiliz'i, Almanı vs. bütün Haçlı devletleri, Müslümanlar üzerinden çıkar hesapları yapıyor, direkt veya endirekt bu katliamları gerçekleştiriyorlar.
Senin terazi, bu olayları nasıl tartıyor? Sonuç ne çıkıyor?
Veya ülkemizde! Terör var, toplumsal kutuplaşma var, mezhepçilik söylemleri var, tarihe ve tarihi kişiliklere hakaretler var?
Cinayetler, tecavüz, kadına şiddet, hırsızlık, dolandırıcılık artık günlük hayatın bir parçası haline gelmiş kadar sıradanlaşmış vaziyette.
Faiz, fuhuş, içki, uyuşturucu madde de aynen öyle. Ekmeğin, paranın helal olup-olmadığı pek kimseyi ilgilendirmiyor artık. Gelsin, olsun da nasıl olursa olsun mantığı hakim olmuş vaziyette.
Saygı, sevgi, merhamet, örf, adet, gelenek, görenek vs. ne kadar değerimiz varsa hepsinin içine kurt girmiş vaziyette. Öyle değil mi?
Böyle bir ortamda bizim duruşumuz, ölçümüz nasıl olmalı? Olayları, fikirleri nasıl tartmalıyız ki doğru sonucu alıp, helak olmaktan, kaybedenlerden olmaktan kurtulalım?
İşte o bahsettiğim terazi her daim elimizde, gönlümüzde, aklımızda olmalı.
Nedir o terazi? Allah Resulünün (s.a.a) Veda Hutbesinde, bizlere (Müslümanlara) emanet ettiği iki büyük değer. Biri Allah'ın Kitabı (Kur'an) diğeri ıtreti (Ehl-i Beyt).
Mesela! Bir karar vermemiz gerekiyor, bir duruş veya tepki göstermemiz gerekiyor ne yapacağız?
Hemen o olayı, fikri, düşünceyi alacağız ve bir kefesinde Kur'an ve Ehl-i Beyt olan o teraziye koyacağız. Terazi onaylarsa kabulleneceğiz. Yok, tartmadı. O zaman uzak duracaksın.
Bu, mü'minin ölçüsüdür. Nereden biliyorsun, diyecek olursanız, Allah Resulü böyle buyuruyor: "Mü'minin ferasetinden sakının! Çünkü o, Allah'ın nuru ile bakar."
Allah'ın (c.c) ölçüsünde hiçbir eksiklik veya fazlalık olabilir mi? Asla, hayır.
Bizler o feraseti gösterebilirsek hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırt etmiş oluruz.
Bakın! Allah-u Teâlâ ne buyuruyor:
"Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız, O, size bir furkan (hakkı batıldan ayırt edecek bir anlayış) verir ve günahlarınızı örtbas eder, sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir."
Rabbim! Bizleri gönlü, aklı ve gözü açık kullarından eylesin. (Âmin)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- ‘Cebrail dua etti, bende amin dedim’ / 30.03.2025
- Boykot, tehdit ve umut / 29.03.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- ‘Cebrail dua etti, bende amin dedim’ / 30.03.2025
- Boykot, tehdit ve umut / 29.03.2025