Rize Cumhuriyet Meydanından Atatürk heykelini kaldırdılar!
Hem Muhteşem Türk'ü, hem de O'nun hatırasına yapılan bu saygısızlığı, bu nankörlüğü unutursam, unutturursam nâmertim!
Her sıkışanın eteklerinden yapışıp, paçalarına asılmalarına rağmen her fırsatta manevi şahsiyetine ve emanetlerine hıyanetin adını İleri Demokrasi koyan, "Kifâyetsiz Muhterisler"e rağmen Atatürk varlığını hissettirmeye devam ediyor...
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu, "... şahsî menfaatlerini müstevlîlerin siyâsi emelleriyle tevhîd edenler" in; İstanbul'u işgâl eden İngilize; İzmir'i işgâl eden Yunana; Antep'i işgâl eden Fransıza, İtalyana ve bu işgalcileri alkışlayan işbirlikçi dolma kalemleri ödüllendiren Damat Ferit Hükumetlerini aratmayan siyasî figürlere rağmen; "Yedi Düvel" adlı Haçlı'yı geldikleri gibi gönderen Türkoğlu Türk'ü, seviyoruz...
Ezân-ı Muhammedî'yi minarelerde yeniden inleten, camilere "Allah'ın evi" işlevini yeniden kazandıran, sadece bu hizmetinden dolayı bile sonsuz rahmete lâyık olunduğuna inandığım Gâzi Sarı Paşam'ı inadına seveceğim!
Bilerek tekil yazdım!
Seslenişim; "Kimse anmasa da ben tek başıma anacağım!" diyen, tekliğini-yalnızlığını bilen, yürümezse kimsenin yürümeyeceği gerçeğini bilen, Türk'çe sadâkat ve vefâ göstererek her fırsatta, Gâzi'nin mânevi huzûruna hasret gidermeye, Anıt Kabre koşan tek Türkleredir, o yüzden tekil yazdım!
Allah'ım! Sarı Paşam'a, silah ve mesai arkadaşlarına ve şühedâya rahmet eyle. Resulullah'ı (s.a.a.) komşu eyle. Kabirlerini pür-nûr, makamlarını âlî eyle..
En son görev yaptığım İzmir Şirinyer Lisesi'ne, ders yılının ikinci yarısında geldiğim için ve "Sona kalan dona kalır" uygulamasıyla okulun en problem sınıfının "Rehber Öğretmen"liği bana kalmıştı!
Görevlisi olmadığı için atıl bırakılmış ve yıllarca bakılmadığı için perişan olmuş okul kütüphanesini bu problem sayılan, zeki ama kontrolsüz bırakıldıkları için haylazlığa müsait çocuklarımla temizlemiş, düzenlemiş ve kullanıma sokmuştum.
Edebiyat Dersi'nin müsait olmasından "Tevhîd-i Tedrisat"a uygun hamâsî konuşmalarımı sıkça yapardım.
Bu yüzden de zamanın Atatürkçülükten, halkçılıktan, sosyal demokratlık veya demokratik solculuktan geçinen mesai arkadaşlarım tarafından sık-sık şikâyet edilirdim!
Yine bir ders yılı başı, sonbahar ve 10 Kasım'a yakın, "Atatürk Haftası" dönemiydi...
Öğrencilerimin dikkatini; tanıdığım kadar sevdiğim, sevdikçe onurlanarak daha fazla tanımaya ve anlatmaya uğraştığım Muhteşem Türk Atatürk'e çekmeye çalıştığım günlerdi...
Dersim olmadığı gün ve saatlerde kendi isteğimle zimmetli olarak üzerime aldığım kütüphanede, çocuklarım dediğim öğrencilerimle zaman geçirirdim!
Çocuklarım da beni hangi saatte, nerede bulacaklarını bilirlerdi.
Dersimin olmadığı bir gün, okulun bahçe kapısı önünde, 10 kadar kızımla karşılaştık. Beni bekliyorlarmış!
Merakla bekleme sebeplerini sordum!
Çünkü nasıl becerirlerse kız öğrencilerim, her müfettişi benden önce öğrenir ve beni haberdar ederek uyarırlardı!
Ama o gün sebep bambaşkaydı!
Kızlarım, anlattığım Atatürk'ün etkisinde kalarak ilçemizdeki A.D.D. (Atatürkçü Düşünce Derneği) 'ne gitmiş ve üye olmuşlarmış! Çok heyecanlı ve sevinçliydiler!
Kayıtlarını yapan Kemalist-Atatürkçü ADD'li, üye olma sebeplerini sormuş:
- Edebiyat Hocamız bize Atatürk'ü anlattı. Biz de O'na sâdık gençler olduğumuzu ispat için buradayız. Demişler.
Kayıtlarını yapan ADD'li, benimle tanışmak istediğini söylemiş, Kızlarım da bu daveti iletmek için bekliyorlarmış!
Hoşuma gitti.
Çocuklarımın benden habersiz benim adıma verdikleri randevuya mutlaka gitmeliydim ve gittik.
Kayıt yapan ADD'li, bana beylik Kemalist iltifatlardan sonra;
- Öğretmenim! Neden bugüne kadar tanışmadık?" diye beklediğim soruyu sordu!
- Bu, ilk ziyaretim ve son olacak! Dedim!
Soran kadar Kızlarım da şaşırdılar!
"Çünkü ben; Toktamış Ateş'in, Bedri Baykam'ın, sizin ve benzer statükocu Atatürkçülük maskesiyle Sarı Paşa'dan geçinenlerin anlattığınız; balolardan, orduevlerinden çıkmayan, içki masasından kalkmayan, trenden inmeyen, adını devrim koyduğunuz inkılaplarıyla milletten kopmuş Mustafa Kemal'i, hiç sevmedim!
Ben; korumalarını atlatıp vergi tahsildarlarının öküzünü haczettiği için öküzünün yerine boyunduruğa koşulan köylü ile ahbaplık eden, onunla çiğ süt içen; 'Niye Reis-i Cumhur'a, Başvekil'e, Vali'ye şikâyet etmedin?' diye uyararak öğreten, uyarısına; 'Sarı Paşam'ı şahsî derdimle rahatsız etmeye kıyamam! O'nun çok işi var! Diğer iki sağır da beni duymazlar!' diye cevaplayan Köylü'yü Çankaya'ya davet eden Reis-i Cumhur'u; Köylü vatandaşın şikayetini Devlet erkânına bizzat dinleten ve bir çift öküz, bir de sağmal inek hediye eden sahâvet sahîbi İnsan Sarı Paşa'yı, Türk Gâzi Paşa'yı seviyorum!" Diye devam edince, benden habersiz, bana sürpriz yapmak için toplu olarak üye olan Çocuklarım, bu sefer benim gözüm önünde toplu olarak ADD'den istifâ etmişlerdi.
Yeni Anayasa ile sistemi tamamen değiştirerek Muhteşem Türk'ün emanetine hıyanet etmelerine rağmen; "Türkiye'nin rejimi belli, Cumhuriyet. 1923'te bedel ödedik, İstiklal Harbi'ni kazandık, rejimi değiştirdik, adını Cumhuriyet koyduk. Bu tarihte kaldı, o mesele 1923'te bitti. Şimdi artık yönetim ihtiyaçlarımızı karşılayacak, istikrarı esas alan hükümet sisteminden bahsediyoruz. Bizimki Cumhurbaşkanlığı sistemi, sistemin adı Cumhurbaşkanlığı sistemidir, nokta..." diyen Atanmış Eş-Başbakan YILDIRIM'ın aklımızla alay eden davranışları karşısında, bir daha Muhteşem Türküm'ü, Sarı Paşam'ı, Gâzi Paşamızı hatırladım!...
"... sap gibi durmaya gerek yok!" diyenlere ve Onun atadığı Eş-Başbakan ve kabinesine rağmen Gâzi Sarı Paşam'ı ne kadar sevdiğimizi hatırlatmaya çalışıyorum. Özleyerek, hasret ve sevgimizi binlere katlayacak şekilde Gâzi Sarı Paşamızın soy kütüğünü bulup çıkararak, günümüz "dinsizler"inin "Dinsiz!" diye iftira ettikleri ama O'nun; "Doğrudur ben bir ibadet Müslümanı olamayabilirim ama ben bir Cihat Müslümanıydım" sözlerini ortaya çıkarttıran, her; "Türkoğlu Türküm" dediğinde bana Muhteşem Türk'ü hatırlatan Prof. Dr. Haydar BAŞ'a ve ekibine de Atatürk'ün tanınmasına katkılardan dolayı, şükran borçluyum...
Şimdi herkesten Gâzi Paşam'a, silah ve mesai arkadaşlarına, Şühedâya ve günümüz aslanları Şehitlerimize birer Fâtiha dileniyorum!
Katılacağım, davetli-davetsiz her ortamda, her panelde, her yerde; özlemimi, sevgimi, vefâmı ve varlığından kaynaklı övüncümü anlatmaya çalışacağım Allah'ın izniyle...
Türk Milleti!
Muhteşem Türk Gâzi Sarı Paşamız nankör inkârcılarca linç ediliyor!
Rize'de heykeli kaldırılıp yerine perişan ettikleri çay üreticilerini kandırmak için, çay bardağı koyuluyor! Çâresizce seyrediyoruz!
Fâtih Sultan Mehmet, gâvur ressama fotoğrafını çizdirince bir şey olmuyor ama ben Rize'de Cumhuriyet meydanından Atatürk heykelinin kaldırılmasına itiraz edince, "Putperest"likle itham olunuyorum! Sizi Allah ıslâh etsin!
Ey elleri böğründe yatan şaşkın adam! Ayık artık! Ayağa kalk!
Dağlar gibi yığdığın kemiklerinden, ırmaklar gibi akıttığın kanından nadim ol!
Türk Milleti! Silkin, kendine dön!
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" vesselâm...
Selâm, sevgi, dua...
Hem Muhteşem Türk'ü, hem de O'nun hatırasına yapılan bu saygısızlığı, bu nankörlüğü unutursam, unutturursam nâmertim!
Her sıkışanın eteklerinden yapışıp, paçalarına asılmalarına rağmen her fırsatta manevi şahsiyetine ve emanetlerine hıyanetin adını İleri Demokrasi koyan, "Kifâyetsiz Muhterisler"e rağmen Atatürk varlığını hissettirmeye devam ediyor...
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu, "... şahsî menfaatlerini müstevlîlerin siyâsi emelleriyle tevhîd edenler" in; İstanbul'u işgâl eden İngilize; İzmir'i işgâl eden Yunana; Antep'i işgâl eden Fransıza, İtalyana ve bu işgalcileri alkışlayan işbirlikçi dolma kalemleri ödüllendiren Damat Ferit Hükumetlerini aratmayan siyasî figürlere rağmen; "Yedi Düvel" adlı Haçlı'yı geldikleri gibi gönderen Türkoğlu Türk'ü, seviyoruz...
Ezân-ı Muhammedî'yi minarelerde yeniden inleten, camilere "Allah'ın evi" işlevini yeniden kazandıran, sadece bu hizmetinden dolayı bile sonsuz rahmete lâyık olunduğuna inandığım Gâzi Sarı Paşam'ı inadına seveceğim!
Bilerek tekil yazdım!
Seslenişim; "Kimse anmasa da ben tek başıma anacağım!" diyen, tekliğini-yalnızlığını bilen, yürümezse kimsenin yürümeyeceği gerçeğini bilen, Türk'çe sadâkat ve vefâ göstererek her fırsatta, Gâzi'nin mânevi huzûruna hasret gidermeye, Anıt Kabre koşan tek Türkleredir, o yüzden tekil yazdım!
Allah'ım! Sarı Paşam'a, silah ve mesai arkadaşlarına ve şühedâya rahmet eyle. Resulullah'ı (s.a.a.) komşu eyle. Kabirlerini pür-nûr, makamlarını âlî eyle..
En son görev yaptığım İzmir Şirinyer Lisesi'ne, ders yılının ikinci yarısında geldiğim için ve "Sona kalan dona kalır" uygulamasıyla okulun en problem sınıfının "Rehber Öğretmen"liği bana kalmıştı!
Görevlisi olmadığı için atıl bırakılmış ve yıllarca bakılmadığı için perişan olmuş okul kütüphanesini bu problem sayılan, zeki ama kontrolsüz bırakıldıkları için haylazlığa müsait çocuklarımla temizlemiş, düzenlemiş ve kullanıma sokmuştum.
Edebiyat Dersi'nin müsait olmasından "Tevhîd-i Tedrisat"a uygun hamâsî konuşmalarımı sıkça yapardım.
Bu yüzden de zamanın Atatürkçülükten, halkçılıktan, sosyal demokratlık veya demokratik solculuktan geçinen mesai arkadaşlarım tarafından sık-sık şikâyet edilirdim!
Yine bir ders yılı başı, sonbahar ve 10 Kasım'a yakın, "Atatürk Haftası" dönemiydi...
Öğrencilerimin dikkatini; tanıdığım kadar sevdiğim, sevdikçe onurlanarak daha fazla tanımaya ve anlatmaya uğraştığım Muhteşem Türk Atatürk'e çekmeye çalıştığım günlerdi...
Dersim olmadığı gün ve saatlerde kendi isteğimle zimmetli olarak üzerime aldığım kütüphanede, çocuklarım dediğim öğrencilerimle zaman geçirirdim!
Çocuklarım da beni hangi saatte, nerede bulacaklarını bilirlerdi.
Dersimin olmadığı bir gün, okulun bahçe kapısı önünde, 10 kadar kızımla karşılaştık. Beni bekliyorlarmış!
Merakla bekleme sebeplerini sordum!
Çünkü nasıl becerirlerse kız öğrencilerim, her müfettişi benden önce öğrenir ve beni haberdar ederek uyarırlardı!
Ama o gün sebep bambaşkaydı!
Kızlarım, anlattığım Atatürk'ün etkisinde kalarak ilçemizdeki A.D.D. (Atatürkçü Düşünce Derneği) 'ne gitmiş ve üye olmuşlarmış! Çok heyecanlı ve sevinçliydiler!
Kayıtlarını yapan Kemalist-Atatürkçü ADD'li, üye olma sebeplerini sormuş:
- Edebiyat Hocamız bize Atatürk'ü anlattı. Biz de O'na sâdık gençler olduğumuzu ispat için buradayız. Demişler.
Kayıtlarını yapan ADD'li, benimle tanışmak istediğini söylemiş, Kızlarım da bu daveti iletmek için bekliyorlarmış!
Hoşuma gitti.
Çocuklarımın benden habersiz benim adıma verdikleri randevuya mutlaka gitmeliydim ve gittik.
Kayıt yapan ADD'li, bana beylik Kemalist iltifatlardan sonra;
- Öğretmenim! Neden bugüne kadar tanışmadık?" diye beklediğim soruyu sordu!
- Bu, ilk ziyaretim ve son olacak! Dedim!
Soran kadar Kızlarım da şaşırdılar!
"Çünkü ben; Toktamış Ateş'in, Bedri Baykam'ın, sizin ve benzer statükocu Atatürkçülük maskesiyle Sarı Paşa'dan geçinenlerin anlattığınız; balolardan, orduevlerinden çıkmayan, içki masasından kalkmayan, trenden inmeyen, adını devrim koyduğunuz inkılaplarıyla milletten kopmuş Mustafa Kemal'i, hiç sevmedim!
Ben; korumalarını atlatıp vergi tahsildarlarının öküzünü haczettiği için öküzünün yerine boyunduruğa koşulan köylü ile ahbaplık eden, onunla çiğ süt içen; 'Niye Reis-i Cumhur'a, Başvekil'e, Vali'ye şikâyet etmedin?' diye uyararak öğreten, uyarısına; 'Sarı Paşam'ı şahsî derdimle rahatsız etmeye kıyamam! O'nun çok işi var! Diğer iki sağır da beni duymazlar!' diye cevaplayan Köylü'yü Çankaya'ya davet eden Reis-i Cumhur'u; Köylü vatandaşın şikayetini Devlet erkânına bizzat dinleten ve bir çift öküz, bir de sağmal inek hediye eden sahâvet sahîbi İnsan Sarı Paşa'yı, Türk Gâzi Paşa'yı seviyorum!" Diye devam edince, benden habersiz, bana sürpriz yapmak için toplu olarak üye olan Çocuklarım, bu sefer benim gözüm önünde toplu olarak ADD'den istifâ etmişlerdi.
Yeni Anayasa ile sistemi tamamen değiştirerek Muhteşem Türk'ün emanetine hıyanet etmelerine rağmen; "Türkiye'nin rejimi belli, Cumhuriyet. 1923'te bedel ödedik, İstiklal Harbi'ni kazandık, rejimi değiştirdik, adını Cumhuriyet koyduk. Bu tarihte kaldı, o mesele 1923'te bitti. Şimdi artık yönetim ihtiyaçlarımızı karşılayacak, istikrarı esas alan hükümet sisteminden bahsediyoruz. Bizimki Cumhurbaşkanlığı sistemi, sistemin adı Cumhurbaşkanlığı sistemidir, nokta..." diyen Atanmış Eş-Başbakan YILDIRIM'ın aklımızla alay eden davranışları karşısında, bir daha Muhteşem Türküm'ü, Sarı Paşam'ı, Gâzi Paşamızı hatırladım!...
"... sap gibi durmaya gerek yok!" diyenlere ve Onun atadığı Eş-Başbakan ve kabinesine rağmen Gâzi Sarı Paşam'ı ne kadar sevdiğimizi hatırlatmaya çalışıyorum. Özleyerek, hasret ve sevgimizi binlere katlayacak şekilde Gâzi Sarı Paşamızın soy kütüğünü bulup çıkararak, günümüz "dinsizler"inin "Dinsiz!" diye iftira ettikleri ama O'nun; "Doğrudur ben bir ibadet Müslümanı olamayabilirim ama ben bir Cihat Müslümanıydım" sözlerini ortaya çıkarttıran, her; "Türkoğlu Türküm" dediğinde bana Muhteşem Türk'ü hatırlatan Prof. Dr. Haydar BAŞ'a ve ekibine de Atatürk'ün tanınmasına katkılardan dolayı, şükran borçluyum...
Şimdi herkesten Gâzi Paşam'a, silah ve mesai arkadaşlarına, Şühedâya ve günümüz aslanları Şehitlerimize birer Fâtiha dileniyorum!
Katılacağım, davetli-davetsiz her ortamda, her panelde, her yerde; özlemimi, sevgimi, vefâmı ve varlığından kaynaklı övüncümü anlatmaya çalışacağım Allah'ın izniyle...
Türk Milleti!
Muhteşem Türk Gâzi Sarı Paşamız nankör inkârcılarca linç ediliyor!
Rize'de heykeli kaldırılıp yerine perişan ettikleri çay üreticilerini kandırmak için, çay bardağı koyuluyor! Çâresizce seyrediyoruz!
Fâtih Sultan Mehmet, gâvur ressama fotoğrafını çizdirince bir şey olmuyor ama ben Rize'de Cumhuriyet meydanından Atatürk heykelinin kaldırılmasına itiraz edince, "Putperest"likle itham olunuyorum! Sizi Allah ıslâh etsin!
Ey elleri böğründe yatan şaşkın adam! Ayık artık! Ayağa kalk!
Dağlar gibi yığdığın kemiklerinden, ırmaklar gibi akıttığın kanından nadim ol!
Türk Milleti! Silkin, kendine dön!
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" vesselâm...
Selâm, sevgi, dua...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017