Bildiğiniz gibi son günlerde ekonomi ve hukuk alanında yeni reformlar yapılacağı açıklanmış, yine en yetkili ağızdan bilim, sanat ve kültürde sıkıntılarımız olduğu söylenmişti.
Gerek Cumhurbaşkanı gerekse Adalet Bakanı, adalet ve hukuku gündeme getirirken akabinde HSK (Hâkimler ve Savcılar Kurulu) harekete geçerek önemli bir dosyayı mahkemesinden istemiştir.
Bu konuya geçen yazımızda değinmiştik (Yeni Mesaj / 16.11.2020).
Bu kez de Cumhurbaşkanı'nın "İlim, sanat ve kültürde sıkıntılarımız var" sözünden hareketle sanat ve siyaset konusunu irdelemeye çalışacağız.
Cumhurbaşkanı bu sözü etti ya, HSK'nın derhal harekete geçmesi gibi, Kültür Bakanlığı da kurumlara bir yazı göndererek Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdürlüğü'nün ve Devlet Opera ve Balesi (DOB) Genel Müdürlüğü'nün atama, tayin, görev değişikliği, görevlendirme yetkilerini elinden aldı.
Acaba diyoruz, bu acelen ne… Yoksa Cumhurbaşkanı'nın gözüne girmek için mi tüm bunlar!
Sanatın özerkliğine yapılan bu darbe çok tepki aldığından. Duymaya alışık olduğumuz "sehven" sözcüğü bu defa bakanlık yetkililerince can yeleği gibi kullanıldı. Yani Kültür Bakanlığı bilerek ve isteyerek (kasten) değil de yanlışlıkla, yanılarak yetki alınmasına imza atmış… Yahu arkadaşlar, hep yanılır ya da yanıltılır mısınız siz?
Zihniyet belli; sanat kurumlarını sanatçıların yönetmesine gerek yoktur!
Nice yıldan beridir yetersiz bir kültürün ürünüdür bu yaklaşım. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra tüm akademi ve yüksek okullar ve de konservatuarlar üniversitelerin bünyesinde olsun dediler. Emir demiri keser demişler. 1976'da kurulan Türk Musıkisi Devlet Konservatuarı da İTÜ'ye (İstanbul Teknik Üniversitesi) bağlandı, başına da bir makine profesörü getirildi. Güler misin, ağlar mısın?
O zamanlar İleri Türk Musıkisi Konservatuarı'nın Başkanıyım ve sanat eğitimi veren bir üniversitede (şimdiki adı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) hocayım. Batı Müziği Devlet Konservatuarı bizim üniversiteye bağlanırken, Türk Müziği Devlet Konservaturı'nın da bağlanmasını önerdim. Ve kabul görmedi. Ortada kalan Türk Müziği Devlet Konservatuarı da İTÜ'ye bağlandı.
Yazımızın başlığına dönerken öncelikle şunu vurgulayalım: Siyaset kurumu sanatı yönetemez, yönetmeye de kalkışmamalıdır.
Sorun: Sen ben kavgası, dahası yetki sorunu da değildir. Onlarca nedenin yanında bu zorunluluk, temelde siyaset kurumu ile sanatın bağdaşmaz olgusundan kaynaklanmaktadır.
Kültür sanat tüm toplumun ve insanlığın ortak malıdır. Bu yapısıyla da tüm toplumu ve insanlığı kucaklar.
Oysa siyasal partiler belli bir ideolojik temel üzerine kurulurlar ve bu nedenle de sınıfsaldırlar. Bu yapılarıyla da iktidarlar, toplumun ancak belli bir kesimine, genelde kendilerini iktidara taşıyan toplum kesiminin gereksinmelerine cevap verirler.
Kültür sanat alanına bu yapı dayatılırsa, değişen iktidarlar nedeniyle, geleceğe dönük, sürekliliğe sahip kültür sanat politikaları ve planlamaları da oluşamaz.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023