Tanzimat öncesi dönemde gayrimüslim unsurlar, askere alınmıyor, askerlik bedeli olarak bir sene içerisinde elde ettikleri menfaatle kıyası mümkün olmayacak derecede düşük bir bedeli vergi olarak verirlerdi. Bu süre içerisinde dükkân açarlar, mağaza işletirler, sanat sahibi olurlar, özetle ekonomik yaşamdaki konumlarını daha da sağlamlaştırırlardı. Müslüman Türk'ün bitmeyen bir askerlik vazifesi vardı. Askerlik süresi remi olarak 3 yıl olmasına karşın örneğin 1906 yılında 5 yıldır terhis edilmemiş erler kıtalarda bulunuyordu. Hatta bitmeyen savaşlar nedeniyle Müslüman Türk halkının deyimi ile "ilanihayet-il ömür" askerlik yaparlardı. Bu kısır döngü Müslüman halkın aleyhine işlemiş ve Türk toplumunu bir bitişe ve yok oluşa doğru sürüklemiştir.
Ülkenin Müslüman unsuru, ardı ardına gelen isyanlar ve savaşlar neticesinde tarım ve ticaretten uzak kalıyor, gün geçtikçe güç kaybediyor, nüfus dengesi dahi aleyhlerinde bozuluyordu. 1881 yılında yapılan nüfus sayımına göre Osmanlı tebaasının % 48'i gayrimüslimdi. Özellikle 19'uncu ve 20'nci yüzyılda askerlikten muaf tutulmak çok büyük bir imtiyaz olarak görülüyordu.
Tanzimat ile birlikte gündeme gelen hak ve ödevlerde eşitlik kavramı ile gayrimüslim unsurların askere alınması tartışması II. Meşrutiyet ile birlikte gayrimüslimlerin de askere alınması konusunda sağlanan konsensüs ile sona erdi. Ve 1909 Eylül itibariyle gayrimüslimler askere alınmaya başladı. Bedel-i askeri vergisi kaldırıldı. Öte yandan dini okullarda okuyan öğrencilerin de askerlik muafiyetleri kaldırılarak onlar da askere alınmaya başlandı.
Azınlıklar gibi dini okullar da askerlik muafiyetinin kaldırılmasına tepki gösterdi. 31 Mart Vakası'nı tetikleyen olaylardan biri de dini okullara getirilen muafiyetin kaldırılmasıdır. Önceki yazılarımızda detayını anlattığımız üzere ilginçtir ki, Osmanlı'da dini kurumlar ile azınlıkların menfaatleri örtüşmüştür ve iki taraf çoğunlukla aynı safta durmuşlardır. Dincilerin isyanı olan 31 Mart Vakası'nı, azınlıklar desteklemiş, Kurtuluş Savaşı yıllarında azınlıklar zararlı cemiyetler kurarak milli mücadelenin karşısında dururken dini gruplar da benzer şekilde zararlı cemiyetler kurmuşlar azınlıklar ile aynı safta durmuşlardır.
Müslüman Türk toplumun yüzyıllardır yaptığı görevi gayrimüslimlerin de yapması istendiğinde, ülkenin her tarafında olaylar çıktı. Trakya, Adalar, Mısır, Kıbrıs, Lübnan, Hicaz ve Yemen'den gayrimüslimler askere alınamadı. Anadolu'da yaşayan gayrimüslim tebaanın önemli bir kısmı Amerika ve Mısır başta olmak üzere dünyanın değişik ülkelerine göç ettiler. Rusya ve Avusturya'dan göçüp Osmanlı topraklarında yaşayan birçok Yahudi tekrar Rusya ve Avusturya'ya göç etti. Askere çağrılan her gayrimüslim direniş ortaya koydu ya da ülkeyi terk etme girişimde bulundu. O kadar ki; pasaport başvurularına yetişilemez oldu.
Yine özellikle Karadeniz bölgesinde askere çağrılan Rum azınlık ve Doğu Anadolu bölgesinden askere çağrılan Ermeni azınlık içinden ülkeyi terk edemeyenler ve ancak askere de gitmek istemeyenler çeteler oluşturdu. Devletin bu uygulamasından kaçamayan ve askere alınan Rumlar ve Ermeniler silahlı ya da silahsız firar edip bu çetelere katıldı. Köylere yakın yerde yaşayan bu çeteler kendi halklarına yardım ederken, eli silah tutanların askerde olması nedeniyle korumasız durumda olan Müslüman Türk halkına zulmetmeye başladı. Bu çeteler, özellikle Kurtuluş Savaşı yıllarında kuvvacıların başına da bela oldu.
Tüm bunlara rağmen İttihat ve Terakki'nin başlattığı bu uygulama 1914 yılına kadar kararlı bir şekilde uygulandı. Ancak Askere alınan Rumlar, Balkan Savaşları sırasında topluca -12.000 Rum asker- karşı tarafa iltihak etti. 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordusu içinde olan Ermeniler Rusların safına geçti. Azınlıklar cephe gerisine çekilerek karşı safa geçmelerinin önüne geçilmeye çalışılsa da bu kez firarlar arttı. Ermeni ve Rum çetelerinin sayısının ve etkinliğinin artması sonucu doğdu.
1909 yılında başlayan gayrimüslimlerin askerlik serüveni Mondros Mütarekesinin imzalanması ile ve İtilaf Devletleri'nin talebi ile 1919 yılında tümüyle kaldırıldı.
Müslüman Türk milletinin yüzyıllar boyunca yerine getirdiği askerlik görevini gayrimüslimlerin de yerine getirmesi ile eşitlik oluşturulmak istenmiş, ancak azınlıklar 10 yılda her türlü isyan, direniş ve ihaneti yaşatarak adeta devlete diz çöktürmüşlerdir.
Osmanlı devleti döneminde, kendini "Osmanlı" olarak görmeyen, "biz Osmanlı Bankası kadar Osmanlı'yız" diyerek duruşunu ve tavrını ortaya koyan azınlıklar, Kurtuluş Savaşı yıllarında Osmanlı'da sahip oldukları ayrıcalıklı durumlarını korumak için, 'biz Osmanlı'yız, yeniden Osmanlı istiyoruz' demeye başladı. Türkler karşısında üstün ve imtiyazlı durumda iken bu imtiyazını elinden alan İttihat ve Terakki'ye ve Cumhuriyet ile birlikte Atatürk'e düşman oldular.
Azınlıkların tek imtiyazı askere alınmamak değildi. Asıl imtiyaz, ticari ve ekonomik imtiyazdı. Yarın bu konuyu işleyeceğiz.
- Toplumsal barış projesi üzerine bir analiz – 2 / 10.03.2023
- Toplumsal Barış Projesi üzerine bir analiz - 1 / 09.03.2023
- Doğuştan imtiyazlı muhalefet / 14.01.2023
- AKP gömleğini çıkarmamış muhalefet / 13.01.2023
- Paraya hükmetme çağı / 26.07.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -5- / 10.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -3- / 08.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı / 06.01.2022
- Ekonomide ağır faturalar ödemeye hazır mısınız? / 18.11.2021