Ekonomik kurtuluş savaşı
Son dönemde hükümetten "ekonomik kurtuluş savaşı" sözünü çok duymaya başladık.
Türkiye'nin ekonomik işgal altında olduğu ve ekonomik kurtuluş savaşı verilmesi gerektiği doğrudur.
Ancak öncelikle şu hatırlatmayı yapalım, bu kelimeyi kullanmak kolay ama içini doldurmak zor.
Kurtuluş savaşımızı verip bize bu vatanı ve devleti kazandıran Mustafa Kemal Atatürk, kurtuluş savaşı yolculuğunun başlangıcı olan Çanakkale Savaşı'nda; ordu yönetim kademesindeki komutanları ile yaşadığı fikir ayrılığı nedeniyle verdiği ciddi mücadeleler ve çektiği restler sonucunda Anafartalar grubu kumandanlığına atanmış ve atama bilgisi kendisine bildirilince bu görev ile ilgili olarak, "Gerçi böyle bir sorumluluğu almak basit bir şey değildir. Fakat ben vatanım yok olduktan sonra yaşamamaya karar verdiğim için bu sorumluluğu yüklendim" demiştir.
Atatürk canını feda etmeyi göze alarak bir mücadeleye girmiş ve başarmıştır.
Ekonomik kurtuluş savaşı vermek, ekonomik bağımsızlığı kazanmak öyle; devlet adına yapılan her işten, benim komisyonum, kazancım ne olacak diye düşünen insanların harcı değildir. Yani sizin harcınız değildir.
Lafı hiç eğip bükmeden söyleyeceğim; ekonomik kurtuluşu savaşı vermek; '29 yaşımda kendimi Türkiye cumhuriyeti devletinin bağımsızlığına adıyorum' diyerek yola çıkan Hüseyin Baş'ın harcıdır.
Sonra, Ekonomik kurtuluş savaşı vermek; yalandan yere, çarşafa dolanarak miting meydanına gidip siyasi şov yapan, miting bittikten sonra ihale kovalayan kadroların işi değildir. Ülke menfaatini kendi bireysel menfaatinin önüne koyan, son nefes için siyaset yapan Bağımsız Türkiye kadrolarının işidir
Öncelikle hükümetin niyet ve samimiyet sorunu vardır.
Niyet ve samimiyet sorununu çözdükten sonra başarmak için işi bilmeleri gerekir.
Yine hükümet yetkililerinden, ekonomik kurtuluş savaşını Milli Ekonomi Modeli ile kazanacakları yönündeki beyanlarını duyuyoruz. Hatta hükümetin gayri resmi küçük ortağı Milli Ekonomi Modeli çalıştayı bile yaptı.
"Milli Ekonomi Modeli" isim tescili de dahil olmak üzere, marka hakkı ve fikri eser hakkı Prof. Dr. Haydar Baş'a aittir. 2005 yılında kitap olarak basılmış, 10 tane uluslararası ekonomi Kongresi ile 25 ayrı ülkeden yüzü aşkın bilim adamı tarafından tartışılarak dünyaya deklere edilmiş Kapitalizm ve sosyalizm dışında 3. bir ekonomik sistem olarak dünya literatürüne girmiş ekonomik sistemdir.
Ekonominin tarifinden başlayarak birçok ekonomik kavramın tarifini ve işlevini değiştiren bambaşka bir ekonomik modeldir.
Liberal ekonomik sistem içinde Milli Ekonomi Modelini uygulama iddiasında bulunmak; Batıya doğru yol alan bir geminin güvertesinde koşarak doğuya doğru yol alacağını iddia etmek kadar mantıklı ve gerçekçidir.
Milli ekonomi Modeli tezinin sahibi üstadımız Prof. Dr. haydar Baş'ın değimi ile "Siz bu işi bilmezsiniz" samimiyet sorununu aşabilecekseniz gelin bu işi bize teslim edin. Geminin yönünü biz değiştirelim. Siz güvertede hangi yöne koşmak isterseniz koşabilirsiniz.
Ekonomiye bakış açımızın liberal kapitalist anlayıştan çok farklı olduğunun anlaşılması için; Prof. Dr. Haydar Baş'a ait olan ve Bağımsız Türkiye Partisi'nin de Parti programına girmiş olan Milli Ekonomi Modeli ile mevcut ekonomi anlayışı arasındaki farklara ilişkin kısa bir ufuk turu yapalım. Bu yolculukta sizleri ezberlerinizden kurtarmak, büyük fotoğrafı görüp sağlıklı okuma yaptırmak için ufuk turu yolculuğuna eski çağlardan başlamak istiyorum.
Hazinelerinin anahtarlarını develerle taşıyan Hz. Musa'nın amcazadesi Karun, ihtirasları nedeniyle bu serveti biriktirdi ve yine aynı ihtiras nedeniyle hazineleri ile birlikte yerin dibine gömüldü.
Ondan daha önce yaşayan Lidya Kralı Karun da, ihtirasları nedeniyle Pers kralı Kiros'a savaş açtı. Savaşı kaybedip hazinelerini kaptırdı. Yine kendilerini tanrı ilan edip halka kabul ettiren Mısır kralı firavunlar, hayatlarında altın biriktirmekle yetinmeyip mezarlara da altınla gömüldüler. Tüm bunlar yaşanırken aynı dönemde insanların çok büyük bölümü açlıktan ölmekte, ya da yarı aç, yarı tok yaşamaktaydı.
Altın ve Gümüş'e değer vermeyen, parayı kullanmayan Astek ve İnka medeniyetleri, kendi çağının çok daha ilerisinde idi. Çünkü, tüm enerjilerini üretime ve ilerlemeye harcamışlardı. İspanyollar Amerika kıtasına ayak basınca her şey alt üst oldu. Yerli halk, yenilmeyen, içilmeyen, alet ve silah yapımı için çok yumuşak olan bu sarı metale duyulan olağanüstü ilgiye anlam veremeyip İspanyol Hernan Cortes'e bu ilginin sebebini sorunca Cortes; "Çünkü ben ve arkadaşlarım sadece Altının iyileştirdiği bir kalp hastalığına yakalandık" demişti.
Cortes İspanya'ya gemiler dolusu altın götürdü, ancak götürdüğü altının 10 katını götürse de yakalandığı kalp hastalığından kurtulamazdı. Çünkü insan ihtirasları doyumsuzdur. Peygamberimizin sözüyle; "bir vadi dolusu altını olsa ikincisini ister." Oysa insan ihtiyaçları sınırlı ve basittir. Barınma, giyinme, yeme ve içme gibi…
Bu güne kadar ortaya atılan ekonomik sistemler, insan ihtiyaçlarını karşılamak yerine sınırsız insan ihtiraslarını doyurmak üzerine kurgulandı. Hâlbuki ekonomik sistemler; sınırsız olan insan ihtiraslarını doyurmak için değil, sınırlı olan insan ihtiyaçlarını karşılamak için kuramlarını oluşturmalıydı. Ekonomik sistemde ihtiras ve ihtiyaç ayrımı ilk kez Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'nde (MEM) yapıldı.
Sayın Baş, ekonominin tarifini tümüyle değiştirdi. Mevcut ekonomik sistemlerde ekonomi: "sınırsız insan ihtiyaçlarını sınırlı kaynaklarla karşılama bilimi" olarak tarif edilirken MEM'de ekonomi; "sınırlı insan ihtiyaçlarının sınırsız kaynaklarla karşılama bilimi" olarak tarif edilmektedir. Bu tanım değişikliği dünyada 9 bin yıldır devam eden paylaşım savaşlarının sonunu getirecek insanlık tarihinin en önemli gelişmelerinden biridir.
Ekonomi tanımının değişmesi kadar önemli Prof. Dr. Haydar Baş'ın yaptığı bir diğer devrim ise, paranın tanımını değiştirmesidir. Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'nde Para "emek ve üretimin karşılığıdır. Bu sitemde; paranın kendisi alınıp satılmaz, mal ve hizmetin alınıp satılmasında mübadele aracı olarak kullanılır. Yani Para ile para kazanılmaz. Para sadece emek ve üretim ile kazanılır.
Prof. Dr. Haydar Baş'ı ve Milli Ekonomi Modeli'ni iyi anlamak için mevcut sistemin nasıl işlediğine bakmak gerek. Öncelikle ifade etmek gerekir ki; mevcut ekonominin 3 temel ayağı vardır; faiz, döviz ve borsa…
Televizyonların ekonomi haberlerini dinlediğinizde ya da gazetelerin ekonomi sayfalarını açtığınızda; faiz oranlarından, döviz kurundan, borsa rakamlarından bahsedildiğini görürsünüz. Borsadan para kazananlar, emek ve üretim ortaya koymadan kazanır. Faiz ve döviz üzerinden para kazananlar da aynı şekilde emek ve üretim ortaya koymaz. Yani mevcut ekonomik sistemde para kazananlar, emek ve üretim ortaya koymadan kazanır.
Aslında emek ve üretim olmadan birileri kazanç elde ediyorsa, birileri de kaybediyor demektir. Çünkü kumar masasında birileri kaybettiği için başkaları kazanmaktadır. Yani kazanç el değiştirmektedir. Başka bir deyişle; emek ve üretim ortaya koyanlar katma değer üretir, kazanç ortaya çıkar. Ancak kurulan soygun sistemi ile kazancın az bir kısmı emek ve üretimi ortaya koyanların eline geçerken, büyük bir kısmı, para ile para kazananların eline geçer.
Yaklaşık 500 yıldır dünya insanlığının çok büyük bölümü, para için çalışırken, servet sahipleri parayı çalıştırır. Para için çalışan herkes aslında parayı elinde tutanların kölesi durumundadır. Bu zincirleri olmayan modern köleliktir.
Peki, para nasıl basılıyor? Para sahipleri bu parayı nasıl ele geçirip tutuyor? Sömürü çarkları nasıl dönüyor?
Para ile kurulan sömürü siteminin merkezinde ABD doları vardır. Konunun anlaşılabilmesi için ABD dolarının rezerv para olma serüvenini anlatacağız. Ancak konunun daha iyi anlaşılması için dolara gelinceye kadar, dünyadaki ve ABD'deki para sistemini özetlemekte fayda görüyoruz.
Kâğıt para çıkıncaya kadar binlerce yıl, sadece madeni para vardı. Para, gümüş ve altından basılırdı. Bozuk para olarak da bakırın kullanıldığı oldu. Kâğıt para, ilk kez Çin'de çıktı. Yüzyıllar sonra Avrupa'ya gitti. Ancak her dönem kâğıt paranın karşılığı altındı. Doğuda, her zaman parayı devlet bastı. Ancak ABD tarihinde parayı hep özel şirketler bastı.
Yaklaşık 400 yıl önce ABD'de bankacılık faaliyetleri başladı ve her bir banka değerli madene karşılık para basardı.
Örneğin ABD'de, bağımsızlık kazanılmadan hemen önce 1600 banka, 7000 değişik çeşit banknot piyasaya sürmüştü. Özel bankalar para basıyor, 15-20 yılda bir paranın karşılıksız olduğunun anlaşılması ile kriz yaşanıyor, sistem çöküyordu. Sistem çökünce; batanlar, dolandıranlar, dolandırılanlar ortaya çıkıyordu. Ardından her şey sıfırlanıp aynı sistem pansuman birkaç tedbir ile yeniden devreye sokuluyordu.
Kısaca ABD'de özel şirketler, 300 yıl boyunca karşılıksız para basıp insanları dolandırdı. 1900'lü yılların başında ABD'de 15 bin banka vardı ve hepsinin para basma hakkı vardı. 1913'te başkan Wilson'un onayı ile ülkenin en büyük 12 bankası birleşip FED' i kurdu. 300 yıl boyunca birbirini dolandıran Amerikalılar, o tarihten sonra dünyayı dolandırmaya başladılar.
Yani ABD, bankacılık ve karşılıksız para basıp insanların emek ve üretimini sömürmek konusunda çok deneyimlidir.
Başkan Wilson'un onayı ile ABD'nin en büyük 12 bankasının birleşip kurdukları FED, dolar basmaya başladı, ancak eş zamanlı olarak ABD'de on binlerce banka vardı ve hepsinin para basama hakkı vardı. Birinci dünya savaşı öncesinde tüm dünyada olduğu gibi ABD'de de altına karşılık kâğıt para basılıyordu. O dönemde altının büyük bölümü ABD'de idi. 1913'te ABD altın karşılığını yüzde 40 a düşürdüğünü dünyaya duyurdu.Dünya savaşı nedeniyle tüm dünya ülkeleri altın rezervini tüketmişti. ABD'nin bu uygulamasını hemen kabul etti.
Savaş çok maliyetli bir iştir. II. Dünya Savaşı henüz bitmeden ülkeler kasalarını boşaltmışlardı. 1944'te, 44 ülkeden 730 temsilcinin katılımıyla 22 gün süren çalıştay yapıldı. Sonunda işletmeci Harry D. White ile iktisatçı John M. Keynes tarafından kurgulanan 'Bretton Woods' anlaşması imzalandı.
Bu anlaşma ile ABD doları altına karşılık, yerel paralar ise dolara karşılık basılacaktı. Dünyadaki altının büyük bölümü yine ABD'nin elindeydi. Bu nedenle dünya, ABD'nin bu teklifini de kabul etti. O günden sonra dolar rezerv para olmuştu. 1 dolar 0.88867 gram altına eşitlenmiş, ABD tarafından, ülkelerin talep etmesi halinde doları altın ile değiştirme garantisi verilmişti. O günden sonra ülkelerin merkez bankaları kasalarına koyduğu dolara karşılık para bastı. Örneğin siz TL basacaksınız, faizli dolar borç alıp kasanıza koyuyorsunuz, rezerv olarak tuttuğunuz dolara karşılık TL basıyorsunuz. Bu uygulama ile dünyadaki ülkelerin milli paraları buharlaştı.
Ülkelerin bastığı kendi paraları, Prof. Dr. Haydar Baş'ın deyimiyle milli para değil, doların tercümesi yani "tercüme para" oldu. 1961 yılına gelindiğinde; dünyadaki dolar miktarı ABD kasasındaki altının 12 katıydı. Dünya ülkeleri bundan rahatsızdı. Fransa'nın dolara karşılık ABD'den altın istemesiyle ABD kasasındaki altının yarısı eridi. Foyası ortaya çıkan ve bunu daha fazla gizleyemeyeceğini gören ABD, 1971 yılında; doları altın ile değiştirme sistemini kapattığını duyurdu. Doların karşılıksız olduğunun ortaya çıkması ile dolara karşılık basılan paralar da karşılıksız olmuş oldu. Birinci dünya savaşında, ittifak devletlerinin kaybetmesi ile aynı tarafta savaşa giren Osmanlı'nın da savaşı kaybetmiş sayılması gibi, fatura herkese kesildi. Dönemin ABD Hazine Bakanı, "Dolar bizim paramız, ancak sizin sorununuz" dedi. 1971 yılından günümüze, doların satın alma gücü 100'den 1'e düştü. Altının satın alma gücü ise 1'den 80'e yükseldi. Son 50 yılda Altın ile dolar arasındaki denge 180 kat bozuldu. Yani ABD; karşılıksız para basarak dünyayı at edip bindi, eşek edip sürdü.
Gelinen noktada ülkeler borçlu, şirketler borçlu, halklar borçlu..
ABD 21.2 trilyon dolar, İngiltere 8.5 trilyon dolar, Fransa 5.7 trilyon dolar, Almanya 5.4 trilyon dolar, Hollanda 4.5 trilyon dolar borçlu durumda. Bu liste uzayıp gidiyor. Dünyadaki tüm devletler borçlu.
Şirketler, yani özel sektör borçlu. Tüketici konumunda olan halklar borçlu.
Ve bu borçlara her gün milyar dolar faiz ödeniyor. Peki, herkes borçlu ise bu borcun alacaklısı kim?
Borçlu sayısı uzayıp gidiyor ancak alacaklı sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Alacaklı, ABD FED'inin ortağı olan aileler, küresel şirketler ve onların taşeronları…
1971 yılında ABD dolarının altına karşılık basılmadığının ortaya çıkması ile sistemin ayakta kalması için yeni bir aldatmacaya ve pay verilecek yeni ortaklara, taşeronlara ihtiyaç vardı. Bu aldatmaca ve ortaklar/taşeronlar bulundu ve yine dünyaya kabul ettirildi.
1970'li yıllardan sonra Sanal Para devreye kondu.
Sanal para ile her ülkenin özel bankalarına da para üretme ve milleti soyma imkanı tanındı. Artık her ülkede, FED gibi para üretebilen onlarca özel banka var. Ancak sanal para üzerindeki soygunun aslan payı yine ABD'nin FED'ine ait.
Soygun, sandığınızdan çok daha büyük.
Aşağıda vereceğim rakamları görünce, bu sistem için yaptığımız "zincirleri olmayan modern kölelik" yakıştırmasının hiç de abartı olmadığını göreceksiniz.
ABD'nin fiziki olarak bastığı toplam para, 4.5 trilyon dolar.
Bu miktar dünyadaki toplam paranın üçte biri.
Ancak 193 ülkenin Merkez Bankalarının kasasında rezerv olarak bulunan dolar miktarı 9.3 trilyon dolar.
ABD'nin basmadığı dolar, nasıl oluyor da başka ülkelerin merkez bankalarına girdi diyebilirsiniz.
Doların karşılıksız basılması bir tarafa ülkelere faizli borç olarak verilen para bilgisayar ortamındaki rakamdan ibaret.
ABD bilgisayar ortamında bir rakam yazıp mail olarak herhangi bir ülkeye gönderiyor. Maili alan ülke, kendi merkez bankası bilgisayarına o rakamı yazarak rezerv tutmuş oluyor.
Tabi bu arada o ülke milyar dolarlar borçlanıyor ve yine milyar dolar faiz ödemesi yapıyor.
Bu öyle bir soygun ki;
Yani ABD, parayı karşılıksız bastığı gibi olmayan paranın faizini de alıyor.
ABD FED'inin taşeronu durumunda olan, mevcut sistemin can damarı durumunda olan bankacılık şöyle kurgulanmıştır:
Özel bankalar, elinde bulundurduğu mevduatın yüzde 10'nu karşılık olarak Merkez Bankalarında tutarlar. Ancak uygulamada bankalar sınırlarını daha da çok genişletmişlerdir. Bankaların Merkez Bankalarında tutmaları gereken karşılık yüzde 10 değil yüzde 6'lar, hatta son dönemde %4'lere kadar düşürmüşlerdir.
Bunun anlamı şudur. Bankalar 1 TL'lik sermaye ile yaklaşık 20 TL'lik kredi dağıtır. Yani aynı parayı 20 ayrı kişiye satar
Aynı daireyi 20 kişiye satan müteahhit nitelikli dolandırıcılıktan hapse girer. Ancak aynı parayı 20 kişiye satan banka, başarılı bulunup ödüllendirilir.
Konunun daha iyi anlaşılması için rakamlarla somutlaştıralım. Dünya devletlerine ait merkez bankalarının piyasaya sürdüğü toplam para miktarı 13.5 trilyon dolar.
Özel Bankalara yatırılan mevduat toplamı 75 trilyon dolar. Özel Bankaların dağıttığı kredi miktarı 250 trilyon dolar. Özel Bankalar kredi (borç) vererek sanal para üretir.
Özel bankalar, merkez bankalarının ürettiği paranın yaklaşık 20 katı, sanal para üretir.
Yani merkez bankaları üzerinden yapılan soygundan çok daha fazlası özel bankalar üzerinden yapılır. Bu nedenle özel bankalar merkez bankalarından bile daha çok kârlıdır.
Ülkemizden örnek verelim.
TC Merkez Bankası (TCMB), faizli borç alıp kasasına koyduğu dolara karşılık para basıyor. TL, dolara karşılık basıldığı için TL'nin senyoraj geliri de ABD'ye transfer olmaktadır. Ancak TL basıldığı için kâğıt üstünde olsa merkez bankası gelir elde etmiş gözükmektedir.
Şubesi olmayan, gideri olmayan, para basarak senyoraj geliri elde eden TCMB, 2002-2011 döneminde 10 yılda net kazancı 18,3 milyar TL iken aynı dönemde Türkiye'de faaliyet gösteren Akbank'ın kari, 23.5 milyar TL'dir.
Özel bankanın olmayan parayı sanal olarak üreterek kredi olarak verdiği gerçeği gizli, esrarengiz bir durum değildir. Sistem zaten böyle kurgulanmıştır ve herşey çok açıktır. Meşhur "Para" kitabının yazarı John Kenneth Galbraith'in ifadesiyle "Hatta öylesine basittir ki, zihin kabullenmekte zorluk çeker."
1968 de ABD'de, avukat Jerome Daly; banka kredisi ile aldığı konuta banka tarafından haciz konduğunda, haczin kaldırılması için dava açarak mahkemede şöyle demişti " Sayın yargıç, bir sözleşmenin yasal olabilmesinin temel şartı, iki tarafa da sorumluluk yüklemesidir. Bankanın kredi adıyla verdiği para gerçekte onun varlıkları arasında bile değildi. Ben kredi istediğimde sadece bir muhasebe fişi ile yoktan para yarattılar. Varlıkları azalmadı. Kimseye borçlanmadıkları için de zarar görmediler." FED belgeleri ile de bu iddiasını ispatladı. Mahkeme; Özel bankanın FED ile işbirliği yaparak yoktan para yarattığını kabul ederek ve "sadece tanrı yoktan var edebilir" notunu düşerek haczi kaldırdı. Bu, sanal paraya karşı kazanılan ilk ve son zaferdir.
1970'lı yıllardan bu tarafa FED'in taşeronu durumunda olan özel bankalar ve bunların hükmettiği basın yayın organları bu sistemi bir doğma gibi anlattılar. Örneğin "para basarsan enflasyon olur."cümlesini köydeki Mehmet amcaya, Ayşe teyzeye bile ezberlettiler. ABD bu fikirleri, Hollywood aracılığı ile propaganda ve reklamlarla, Pentagon aracılığı ile; insanların kafasına vura vura tüm dünyaya kabul ettirildi. Düşünmeye, sorgulamaya bile imkan vermedi. İnsanlık, "ABD doları hem yerli para, hem konvertibl para hem de rezerv para oluyor da bizim paramız niçin olamıyor?" diye sormadı. "Bankalar olmayan parayı faizle millete borç verince enflasyon olmuyor da, bu imkanı devlet kullandığında, devlet bu parayı tüketecek yada üreterek vatandaşına verdiğinde niçin enflasyon oluyor? " diye sormadı.Sordu ise de cevabını bilemedi, bildi ise bu sömürüye son verecek bir çözüm üretemedi. Bu suskunluk ve sömürü, 2005 yılında Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli tezi, dünyaya deklere edinceye kadar devam etti.
1789 Fransız İhtilali, 'yeniçağ'ı kapatıp 'yakınçağ'ı açan dünya tarihinin en önemli gelişmelerinden biridir. Dünya ekonomik ve siyasi hayatındaki önemi malum. Bilindiği üzere; Fransız Devrimi, dönemin zenginlerine ve asillerine karşı yapılmıştır. Devrim başarılır, ancak zenginlik devrilen tarafın elindedir. Devrimi ayakta tutmak için paraya ihtiyaç vardır. Fransız ihtilali yapılmadan önce, Fransa topraklarının 5'te 1'i Kiliselere aitti.Devrim ile birlikte kilisenin topraklarına el konulmuştu. Devrimden sonra çıkış arayan yeni yönetim işte bu topraklara karşılık para bastı. Basılan paranın üzerine, "Bu paranın karşılığı Fransa topraklarıdır" yazıldı. İnsanlar;"toprak sağlam bir karşılık kimse toprağı alıp bir yere de götüremez" dedi ve basılan paraya güven duyarak kullandı. Dünya tarihinin en çok güven duyulan paralarından biri oldu. Tüm dünyayı etkileyen Fransız devriminin kalıcı olması, devrimcilerin Fransa topraklarına karşılık para basması nedeniyledir.
Dünya tüm bunları unutmuş, kendisine dayatılan sömürü düzenini sorgulamadan kabul etmişti.
Prof. Dr. Haydar Baş, Milli Ekonomi Modeli ile para ile para kazanmanın önüne geçecek yeni bir para tanımı yaptı. Para; "emek ve üretimin karşılığıdır."
Peki ama uluslararası ticaret açısından paranın konvertibl olması gerekir.Bunun için de paraya karşılık gösterilmesi, paraya güven duyulması gerek. Sayın Baş; ülkenin yeraltı kaynaklarının mahkeme kararı ile tespit edilmesi, mahkeme kararı ile tespit edilen yeraltı kaynaklarına karşılık para basılması fikri ile gerçek anlamda paraya bir karşılık oluşturmanın formülünü de ortaya koydu.
Sonra ilk kez Milli Para kavramını dile getirdi.
"ABD doları; hem ABD'nin yerli parası, hem konvertibl olup uluslararası ticarette kullanılan para, hem de rezerv para olabiliyor ise her ülkenin kendi parası da aynı haklara sahip olmalı, Her ülke kendi emek ve üretimine karşılık para basmalı, dış ticarette de milli paralar kullanılmalı" dedi. 2009 yılında Önce Rusya ile Çin arasında milli paralarla ticaret anlaşması yapıldı. Sonra Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika bu anlaşmaya taraf oldu. BRICS ülkeleri kendi ekonomilerini Milli Paralar ile ticaret tezi üzerinden şekillendirdi.
Daha sonra bu ülkeler ile üçüncü ülkeler benzer anlaşmalar yapmaya başladı. Dünya ticaretinde ABD dolarının kullanımı her geçen gün azalmaya, yıllardan bu yana devam eden sömürünün faturası ABD'ye kesilmeye başlamıştı. Çünkü, ABD doları ülkesine dönerken karşılığında mal ve hizmet isteniyordu.
Kağıt para ile dünyayı sömürenler, foyaları ortaya çıkınca sanal paraya geçiş yaptılar, sanal paralar ile yürüyen sistem tıkanınca şimdi de kripto paralar ile sömürü düzenini devam ettirmek istiyorlar. Bu bahsi diğer..
Mevcut sistemde paraya borçlanılarak ulaşılabiliyor. Kağıt para, sanal para yada kripto para, fark etmez.
Devletler, şirketler yada kişiler.. o da fark etmez.
Parayı birileri üretiyor diğerleri de borçlanarak o paraya ulaşıyor. Devletler, şirketler, bireyler; gece gündüz çalışarak borç ödüyor, faiz ödüyor. Netice de ne faiz ödemesi ne de borç ödemesi bitiyor. Çünkü üretmek için de, tüketmek için de paraya ihtiyaç duyuyorsunuz ve sürekli borçlanıyorsunuz.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'nde (MEM) parayı bankalar üretmeyecek, devlet üretecek.İnsanlar, paraya borçlanarak ulaşmayacak, emek ve üretimin karşılığı olarak maliyetsiz şekilde ulaşacak.
Devrim bununla sınırlı değil. Sosyal devlet olmanın gereği olarak emek ve üretim ortaya koyamayan vatandaşlarına da devlet ihtiyaç duydukları parayı verecek.
Vatandaşlık maaşı,
Çocuk maaşı,
Yoksulluk sınırının üzerinde bir emekli maaşı,
Aynı standartlarda dul, yetim, gazi ve şehit yakını maaşı verilecek Hiçbir maaş asgari ücretin altında olmayacak.
Asgari ücret yoksulluk sınırının üzerinde olacak (Bu gün itibariyle 13.500 TL) ve işverenin mevcut ödemesinin üstünü devlet tamamlayacak.
Yıllık cirosu 1 milyon TL'nin altında olan esnaf ve tüccardan vergi alınmayacak.
Ev hanımları işçi statüsüne alınarak emekli edilecek.
İş yapmak isteyen, emek ve üretim ortaya koymak isteyen, projesi olan herkese devlet faizsiz kredi verecek.
Üreten üretmek için, tüketen tüketmek için ihtiyaç duyduğu parayı bankalardan değil devletten maliyetsiz olarak alacak.
Milli Ekonomi Modeli ile para alıp satarak para kazananların devri sona erecek. Sadece emek ve üretim ortaya koyanlar kazanç elde edecek.
Evet ekonomik kurtuluş savaşına ihtiyaç vardır. Ve yine evet ekonomik kurtuluş savaşı Milli ekonomi Modeli ile verilebilir. Ancak liberal ekonominin enstrümanları ile Mili Ekonomi Modeli'ni uygulayacağını söylemek; girişte ifade ettiğimiz gibi Batıya giden geminin güvertesinde doğuya koşarak doğuya varacağını sanmak kadar ahmakçadır.
Bizim gibi yeraltı kaynakları bol olan, toprakları verimli olan ve tüm bunları işleyecek genç nüfusu olan ve de fikir üretecek, yazılım ve teknoloji üretecek zeki insanı bol olan ülkelerin ekonomik sorunları çözmek çok kolaydır.
Daha doğrusu işi bilen için çok kolay bilmeyen için çok zor hatta imkansızıdır. Milli Ekonomi Modeli tezinin sahibi Prof.Dr. Haydar Baş'ın sıkça kullandığı bir benzetmesi vardı:
"Öğretmen öğrencilerini zaman zaman test etmek için tahtaya kaldırır ve yazdığı soruyu çözmelerini ister. Cevabı bilen öğrenci için soruçok kolaydır. Hemen çözer geçer yerine oturur. Bilmeyen öğrenci için ise o soru çok zor ve çözümü imkansızıdır. Tahtada bir saat değil, 1 gün, hatta 1 yıl beklese de o sorunun cevabını bilmediği için çözemez."
Türk milletine çağrımız şudur: Siz ülkenin ekonomik sorunlarını çözmeyi bilmeyen kişilere yıllardan beri süre veriyor ve çözmesini bekliyorsunuz. Ne kadar süre verirseniz verin. Onlar çözemezler. Çünkü bilmiyorlar. Onlar öğrenmezler de çünkü hayata menfaat penceresinden bakıyorlar.
Bağımsız Türkiye Partisi çözer çünkü; parti programına, Milli Ekonomi Modeli'ni koyan ve iktidar olduğunda MEM'ni uygulayacağını deklere eden tek partidir.
Hüseyin Baş ve BTP kadroları çözer çünkü; Haydar hocadan 20 sene boyunca ekonomi dersi aldılar. Yani bu sorunun cevabını çok iyi biliyorlar. Ve yine Haydar hocadan, kendi menfaatlerinin önüne ülke ve millet menfaatlerini koyarak yaşamayı öğrendiler.
BTP genel Başkanı Hüseyin Baş'ın ifadesi ile " Coğrafya değil, tercihler kaderdir." Bu gün yaşadıklarımız dün yaptığımız tercihlerimizin sonucudur. Yarın yaşayacaklarımızı da, bu gün yapacağımız tercihlerimiz belirleyecektir.
Hiç kimsenin yoksul olmadığı güzel yarınlar inşa etmek için Bağımsız Türkiye Partisi'nde buluşalım.
Av. Lütfullah Önder
Lütfullah Önder / diğer yazıları
- Sararan sendikalar / 23.03.2023
- Toplumsal barış projesi üzerine bir analiz – 2 / 10.03.2023
- Toplumsal Barış Projesi üzerine bir analiz - 1 / 09.03.2023
- Doğuştan imtiyazlı muhalefet / 14.01.2023
- AKP gömleğini çıkarmamış muhalefet / 13.01.2023
- Paraya hükmetme çağı / 26.07.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -5- / 10.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -3- / 08.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı / 06.01.2022
- Ekonomide ağır faturalar ödemeye hazır mısınız? / 18.11.2021
- Toplumsal barış projesi üzerine bir analiz – 2 / 10.03.2023
- Toplumsal Barış Projesi üzerine bir analiz - 1 / 09.03.2023
- Doğuştan imtiyazlı muhalefet / 14.01.2023
- AKP gömleğini çıkarmamış muhalefet / 13.01.2023
- Paraya hükmetme çağı / 26.07.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -5- / 10.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -3- / 08.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı / 06.01.2022
- Ekonomide ağır faturalar ödemeye hazır mısınız? / 18.11.2021