Üç aylarında ve özellikle Ramazan ayına girerken vitrine çıkartılan kültürel ve dini konular, kimilaeri bilerek görmezlikten gelse de toplum vicdanını son derece rahatsız ediyor. Ramazan ayında ağzımızın tadını bozmak istiyorlar, diyor millet.
Pekçoğumuz bazan içinden bazan yüksek sesle şunu itiraf ediyor : Bir yılımızı dünyalık peşinde cebelleşerek geçiriyoruz. Hele son koalisyonla birlikte krizmiş, dövizmiş, zammış, çek/senet hesabıymış, peşkeşmiş, yolsuzlukmuş, kıtlıkmış... velhasıl yuvarlanıp gidiyoruz. Objeler ve olaylar arasında kayboluveriyoruz. İbadetlerimizi ihmal ediyoruz. Fakat Ramazan ayının kendine has bir atmosferi var, bir bereketi sözkonusu. Melekler, adeta kanatları altına alıyor toplumu. Şeytanlar kaçışıyor, ortalık rahatlıyor. En ibadetten uzak insanın bile simasında orucun tatlı tonları hakim. Toplu itikaf yaşıyoruz adeta. Dimağımız manen zevkleniyor. İncelen gönüller, cömertleşen yüreklerin ikramı yetimlerin, gariplerin, kimsesizlerin damağını tatlandırıyor. Oruçta herkes kendi açlığını yaşıyor, doğru; fakat Ramazan atmosferi topyekün millete karınca kararınca kollektif ibadet zevkini tattırıyor.
Elifi görse mertek zannedecek düzeyde olanımız bile, bu manevi atmosferin dağıtılmasına gönlü razı değil. Millet, kendi örfüne sinmiş, adetini şekillendirmiş, özündeki bilgiden habersiz olsa bile yaşanan hayatla birlikte formel kültürü halini almış binbeşyüz yıllık dini birikimi, ekranlara tüneyip tırtıklamaya yeltenen Ramazan başkuşlarından son derece mustarip. Toplumun okumuş yazmış, mürekkep yalamış vicdanları da bundan son derece rahatsız. Cumartesi gecesinde Meltem TV'deki Diyalog programının konuklarından Prof. Dr. Cahit Baltacı beyin, "Bu derece ölçüsüz ve bayağı çıkışlar, milleti rencide ediyor, bize ıstırap veriyor. Bazı ekranları işgal etmiş, din adına ne idüğü belirsiz, mesnetsiz çıkışlar karşısında duyduğum mesuliyet ve vebalin altında inanın eziliyorum" feveranının altını önemle çiziyorum. Yıllarını dini araştırmalara adamış bir insan, ekranlardan boşaltılan "sahibinin mamulü bilimsel müzahrefat"a tahammül edemiyor, bunları yüreği kaldırmıyorsa; siz, gazete köşeleri ve takvim yapraklarından gayri dini bilgi kaynağı olmayan büyük halk kesimindeki tahribatı hesap ediniz. Özellikle mübarek aylarda ve günlerde boşaltılan bu konjenktürel müzahrefat, milletin can damarlarını, beslendiği kültür kaynaklarını yakıp yıkıyor. Toplumun yerleşik karakterini, milli kimlik ve benliğini mutasyona uğratıyor.
Toplumuzun örfü olmuş, yaşana gelen adeti halini almış en basit yaşam kırıntılarının üstündek külleri üflediğimizde her birinin altında ya son hak peygamber Hz. Muhammed'in sünnetinden bir ize, yahut bir büyük Hak dostunun nefesine rastlarız. Başyazarımız Prof. Dr. Haydar Baş bey hocamın eserlerinde bu gerçeklerin altı önemle çizilmiştir; milletimizin yüce karakterine referans olan abide kaynakların inkarı ile aslında yapılmak istenenin milletimizi inkar olduğu vurgulanmaktadır. Meltem TV'deki birçok programında sizler de bu gerçeklere şahit olmuşsunuzdur.
Bu bağlamda şundan şüphe yok; büyük çoğunluğumuz işin künhüne vakıf olamasak bile, bu milletin kültür kökleri çok sağlam kaynaklara dayanır. Bu bakımdan örf, adet ve geleneklerimizden hiçbiri basit ve cahiliye olgusu filan değildir. Diyalog programına Ankara'dan katılan Prof. Dr. Mücteba Uğur beyefendi bu gerçeği abide bir örnekle süsledi. Asırlardan beri yaşana gelen cenaze evlerine komşuların yemek getirme adetinin temelinde, Hz. Peygamber'in cennet gülü kızı Fatıma annemize Mute şehitlerinin ailelerine yiyecek içecek birşeyler götürme tavsiyesinin yattığını aktardı. Bu yüceliktir, medeniyetimizi, kültürümüzü insanlığın gıpta ettiği noktaya taşıyan. Bu yüceliktir dünyanın tahrib etmek için çullandığı kültürümüzü, örfümüzü, adetlerimizi her şeye rağmen milletimizin gönlünde dipdiri tutan. Bu manadır medeniyet farkımız, insanlık farkımız. İnkar etsek de özümüz, kökümüz, manamız bu.
Ramazan baykuşlarının dadandığı da işte bu mana ve bu yüce köklerdir. Bunlar, bir bakımdan kendi kendini gagalayan zavallılardır. Asıl acınacak bunlardır. Zira şeytanların bile insanları rahat bıraktığı bir mübarek mevsimde, şeytanların bıraktığı boşluğu doldurcasına milletin özünü, örfünü, adetini, kültürünü, inancını gagalamaktan daha büyük bir musibet olabilir mi?
Siz, siz olun; bu gagalardan uzak durun, beri gelin...
Pekçoğumuz bazan içinden bazan yüksek sesle şunu itiraf ediyor : Bir yılımızı dünyalık peşinde cebelleşerek geçiriyoruz. Hele son koalisyonla birlikte krizmiş, dövizmiş, zammış, çek/senet hesabıymış, peşkeşmiş, yolsuzlukmuş, kıtlıkmış... velhasıl yuvarlanıp gidiyoruz. Objeler ve olaylar arasında kayboluveriyoruz. İbadetlerimizi ihmal ediyoruz. Fakat Ramazan ayının kendine has bir atmosferi var, bir bereketi sözkonusu. Melekler, adeta kanatları altına alıyor toplumu. Şeytanlar kaçışıyor, ortalık rahatlıyor. En ibadetten uzak insanın bile simasında orucun tatlı tonları hakim. Toplu itikaf yaşıyoruz adeta. Dimağımız manen zevkleniyor. İncelen gönüller, cömertleşen yüreklerin ikramı yetimlerin, gariplerin, kimsesizlerin damağını tatlandırıyor. Oruçta herkes kendi açlığını yaşıyor, doğru; fakat Ramazan atmosferi topyekün millete karınca kararınca kollektif ibadet zevkini tattırıyor.
Elifi görse mertek zannedecek düzeyde olanımız bile, bu manevi atmosferin dağıtılmasına gönlü razı değil. Millet, kendi örfüne sinmiş, adetini şekillendirmiş, özündeki bilgiden habersiz olsa bile yaşanan hayatla birlikte formel kültürü halini almış binbeşyüz yıllık dini birikimi, ekranlara tüneyip tırtıklamaya yeltenen Ramazan başkuşlarından son derece mustarip. Toplumun okumuş yazmış, mürekkep yalamış vicdanları da bundan son derece rahatsız. Cumartesi gecesinde Meltem TV'deki Diyalog programının konuklarından Prof. Dr. Cahit Baltacı beyin, "Bu derece ölçüsüz ve bayağı çıkışlar, milleti rencide ediyor, bize ıstırap veriyor. Bazı ekranları işgal etmiş, din adına ne idüğü belirsiz, mesnetsiz çıkışlar karşısında duyduğum mesuliyet ve vebalin altında inanın eziliyorum" feveranının altını önemle çiziyorum. Yıllarını dini araştırmalara adamış bir insan, ekranlardan boşaltılan "sahibinin mamulü bilimsel müzahrefat"a tahammül edemiyor, bunları yüreği kaldırmıyorsa; siz, gazete köşeleri ve takvim yapraklarından gayri dini bilgi kaynağı olmayan büyük halk kesimindeki tahribatı hesap ediniz. Özellikle mübarek aylarda ve günlerde boşaltılan bu konjenktürel müzahrefat, milletin can damarlarını, beslendiği kültür kaynaklarını yakıp yıkıyor. Toplumun yerleşik karakterini, milli kimlik ve benliğini mutasyona uğratıyor.
Toplumuzun örfü olmuş, yaşana gelen adeti halini almış en basit yaşam kırıntılarının üstündek külleri üflediğimizde her birinin altında ya son hak peygamber Hz. Muhammed'in sünnetinden bir ize, yahut bir büyük Hak dostunun nefesine rastlarız. Başyazarımız Prof. Dr. Haydar Baş bey hocamın eserlerinde bu gerçeklerin altı önemle çizilmiştir; milletimizin yüce karakterine referans olan abide kaynakların inkarı ile aslında yapılmak istenenin milletimizi inkar olduğu vurgulanmaktadır. Meltem TV'deki birçok programında sizler de bu gerçeklere şahit olmuşsunuzdur.
Bu bağlamda şundan şüphe yok; büyük çoğunluğumuz işin künhüne vakıf olamasak bile, bu milletin kültür kökleri çok sağlam kaynaklara dayanır. Bu bakımdan örf, adet ve geleneklerimizden hiçbiri basit ve cahiliye olgusu filan değildir. Diyalog programına Ankara'dan katılan Prof. Dr. Mücteba Uğur beyefendi bu gerçeği abide bir örnekle süsledi. Asırlardan beri yaşana gelen cenaze evlerine komşuların yemek getirme adetinin temelinde, Hz. Peygamber'in cennet gülü kızı Fatıma annemize Mute şehitlerinin ailelerine yiyecek içecek birşeyler götürme tavsiyesinin yattığını aktardı. Bu yüceliktir, medeniyetimizi, kültürümüzü insanlığın gıpta ettiği noktaya taşıyan. Bu yüceliktir dünyanın tahrib etmek için çullandığı kültürümüzü, örfümüzü, adetlerimizi her şeye rağmen milletimizin gönlünde dipdiri tutan. Bu manadır medeniyet farkımız, insanlık farkımız. İnkar etsek de özümüz, kökümüz, manamız bu.
Ramazan baykuşlarının dadandığı da işte bu mana ve bu yüce köklerdir. Bunlar, bir bakımdan kendi kendini gagalayan zavallılardır. Asıl acınacak bunlardır. Zira şeytanların bile insanları rahat bıraktığı bir mübarek mevsimde, şeytanların bıraktığı boşluğu doldurcasına milletin özünü, örfünü, adetini, kültürünü, inancını gagalamaktan daha büyük bir musibet olabilir mi?
Siz, siz olun; bu gagalardan uzak durun, beri gelin...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019