Geçen hafta yapılan Demokratik Toplum Kongresi'nin (DTK) kongresinde özetle şu talepler dile getirildi:
1-Ülke genelinde bir veya birkaç komşu şehri kapsayacak biçimde demokratik özerk bölgeler oluşturulması.
(Dikkatinizi çekerim, sadece Güneydoğu'da değil tüm ülke genelinde özerklik talep ediliyor.)
2-Özerk meclisler kurulmalı ve bu meclisler içinden seçilmiş özyönetim organları tarafından özerk yönetimler, yeni anayasa çerçevesinde yönetilmesi. Özerk bölgeler TBMM'de temsil edilmesi.
3-Özerk bölgeler üzerinde TBMM'nin yetkisi olmasın. TBMM'nin özerk yönetimleri görevden alma yetkisi olmayacak.
4-Eğitim özerk yönetimlere bırakılsın. Türkçenin yanı sıra bütün anadillerin de eğitim ve öğretim dili olsun.
5-Türkçe'nin yanında yerel dillerin de resmi dil olarak kabul edilmesi.
6-Diyanet İşleri de özerkleşsin.
7-Sağlık özerk yönetimlerin kontrolünde olsun.
8-Yargı ve adalet özerk yönetimlerin kontrolünde olsun.
9-Toprakların işletilmesi, denetlenmesi özerk yönetimlerde olsun.
10-Su ve enerji kaynaklarında yetki özerk yönetimlerde oldun. Tarım, hayvancılık, sanayi ve ticaret dahil her alanda genel demokratik anayasa ilkelerine ters düşmeden her türlü yetki özerk yönetimlerde oldun. Her türlü kara, hava, deniz ulaşım özerk bölgelerin kontrolünde olsun.
11-Yerelde bütçeleme özerk yönetimlere devredilsin. Vergiler özerk yönetimler toplasın. Bütün vergi gelirleri yerel yönetimlere pay verilecek.
12-Yereldeki asayiş ve güvenliğin tümü özerk bölgeler tarafından sağlansın.
'Özeklik, meclisler, eğitim, vergi, enerji kaynakları, sağlık, yargı, ulaşım, bütçe ve güvenlik' gibi bütün bu talepleri yan yana koyduğunuzda bunun adına sadece 'özerklik talebi' demek yeterli olmuyor.
Bun adı düpedüz devlet kurulmasıdır.
Sınırlarımız delik deşik olunca, üniter yapımız tartışmaya açılınca, Türk kelimesi her yerden silinince, yıllarca sadece terör örgütünden duyulan 'Kürt sorunu vardır' ifadelerini en tepedeki siyasilerden duyulmaya başlayınca, bölücü terör örgütüyle müzakere masasına defalarca oturunca, olacağı buydu.
Oysa şu bir gerçek ki, bu çetin coğrafyada hem Türk için hem de Kürt için huzurlu yaşamak ancak Atatürk'ün inşa ettiği Türkiye'nin üniter yapısının korunması ve hatta daha da güçlendirilmesiyle mümkündür.
Aynı kapıya çıkan başkanlık sistemi ya da özerklik gibi taleplerle üniter yapının bütünüyle ortadan kaldırılması, yalnızca Türkiye'yi parça parça görmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürecektir.
25 Aralık'taki makalesinde Prof. Dr. Haydar Baş şu dikkat çekici satırları kaleme almıştı:
"Farklı bir işgal yöntemi yaşıyoruz. Adı Arap Baharına dahil olmuş ülkeler arasına girmese de Anadolu'nun güneydoğusunda vatandaşlar çıkan olaylar nedeniyle sessizce ilçeleri terk ediyor ve buralara Peşmerge yerleşiyor.
Kısaca Güneydoğu parçalanıyor.
Arz-ı Mevud içinde yer alan Güneydoğu, Türk vatandaşlarından arındırılıyor.
Kısa bir süre sonra elimizden çıkan yerlerin gösterildiği haritalar önümüze konacak. Tıpkı üçe bölünmüş Irak'ın, aşiretlere ayrılmış Libya'nın ya da şu anda belki onlarca farklı gurubun pay kavgasına girdiği Suriye topraklarının yer aldığı haritalar gibi..."
Türkiye'yi bugün ülke genelinde özerklik istenen bir ülke haline getiren AKP hükümeti de, özerklik talep eden HDP-DTK cephesi de yanlış yapmaktadır.
Her iki tarafta maalesef Arz-ı Mevud'a, yani Büyük İsrail'in kurulması sürecine yaptıklarıyla hizmet ediyorlar.
1-Ülke genelinde bir veya birkaç komşu şehri kapsayacak biçimde demokratik özerk bölgeler oluşturulması.
(Dikkatinizi çekerim, sadece Güneydoğu'da değil tüm ülke genelinde özerklik talep ediliyor.)
2-Özerk meclisler kurulmalı ve bu meclisler içinden seçilmiş özyönetim organları tarafından özerk yönetimler, yeni anayasa çerçevesinde yönetilmesi. Özerk bölgeler TBMM'de temsil edilmesi.
3-Özerk bölgeler üzerinde TBMM'nin yetkisi olmasın. TBMM'nin özerk yönetimleri görevden alma yetkisi olmayacak.
4-Eğitim özerk yönetimlere bırakılsın. Türkçenin yanı sıra bütün anadillerin de eğitim ve öğretim dili olsun.
5-Türkçe'nin yanında yerel dillerin de resmi dil olarak kabul edilmesi.
6-Diyanet İşleri de özerkleşsin.
7-Sağlık özerk yönetimlerin kontrolünde olsun.
8-Yargı ve adalet özerk yönetimlerin kontrolünde olsun.
9-Toprakların işletilmesi, denetlenmesi özerk yönetimlerde olsun.
10-Su ve enerji kaynaklarında yetki özerk yönetimlerde oldun. Tarım, hayvancılık, sanayi ve ticaret dahil her alanda genel demokratik anayasa ilkelerine ters düşmeden her türlü yetki özerk yönetimlerde oldun. Her türlü kara, hava, deniz ulaşım özerk bölgelerin kontrolünde olsun.
11-Yerelde bütçeleme özerk yönetimlere devredilsin. Vergiler özerk yönetimler toplasın. Bütün vergi gelirleri yerel yönetimlere pay verilecek.
12-Yereldeki asayiş ve güvenliğin tümü özerk bölgeler tarafından sağlansın.
'Özeklik, meclisler, eğitim, vergi, enerji kaynakları, sağlık, yargı, ulaşım, bütçe ve güvenlik' gibi bütün bu talepleri yan yana koyduğunuzda bunun adına sadece 'özerklik talebi' demek yeterli olmuyor.
Bun adı düpedüz devlet kurulmasıdır.
Sınırlarımız delik deşik olunca, üniter yapımız tartışmaya açılınca, Türk kelimesi her yerden silinince, yıllarca sadece terör örgütünden duyulan 'Kürt sorunu vardır' ifadelerini en tepedeki siyasilerden duyulmaya başlayınca, bölücü terör örgütüyle müzakere masasına defalarca oturunca, olacağı buydu.
Oysa şu bir gerçek ki, bu çetin coğrafyada hem Türk için hem de Kürt için huzurlu yaşamak ancak Atatürk'ün inşa ettiği Türkiye'nin üniter yapısının korunması ve hatta daha da güçlendirilmesiyle mümkündür.
Aynı kapıya çıkan başkanlık sistemi ya da özerklik gibi taleplerle üniter yapının bütünüyle ortadan kaldırılması, yalnızca Türkiye'yi parça parça görmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürecektir.
25 Aralık'taki makalesinde Prof. Dr. Haydar Baş şu dikkat çekici satırları kaleme almıştı:
"Farklı bir işgal yöntemi yaşıyoruz. Adı Arap Baharına dahil olmuş ülkeler arasına girmese de Anadolu'nun güneydoğusunda vatandaşlar çıkan olaylar nedeniyle sessizce ilçeleri terk ediyor ve buralara Peşmerge yerleşiyor.
Kısaca Güneydoğu parçalanıyor.
Arz-ı Mevud içinde yer alan Güneydoğu, Türk vatandaşlarından arındırılıyor.
Kısa bir süre sonra elimizden çıkan yerlerin gösterildiği haritalar önümüze konacak. Tıpkı üçe bölünmüş Irak'ın, aşiretlere ayrılmış Libya'nın ya da şu anda belki onlarca farklı gurubun pay kavgasına girdiği Suriye topraklarının yer aldığı haritalar gibi..."
Türkiye'yi bugün ülke genelinde özerklik istenen bir ülke haline getiren AKP hükümeti de, özerklik talep eden HDP-DTK cephesi de yanlış yapmaktadır.
Her iki tarafta maalesef Arz-ı Mevud'a, yani Büyük İsrail'in kurulması sürecine yaptıklarıyla hizmet ediyorlar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Orhan Dede / diğer yazıları
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Bu Numan helak olur! / 14.10.2024
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Bu Numan helak olur! / 14.10.2024