İngiliz Sigara Şirketi BAT, Fransızların kapitülasyon rejisinden kurtardığımız TEKEL'i satın aldı. Bu satışı, sadece sigara fabrikalarında çalışan işçiler protesto ettiler. Halk ise, "bunlar herşeyi satıyor, dur bakalım, birisi çıkıp bir şey diyecek mi?" bekleyişi içerisinde, olanları seyrediyor. Kâr eden şirketler, birkaç yıllık kârına yabancılara satılıyor. İşin en ilginç yanı ise, yabancıların bu şirketleri, Türk bankalarından kredi kullanarak satın almasıdır. Demek ki, ortada, çok farklı bir anlayış ve durum vardır. Lâfı eğip bükmeden söyleyelim: Özelleştirme, silâhsız işgale dönüşmüştür.Bir zamanlar, özelleştirmede örnek gösterilen Arjantin'in, İşçi Sendikaları Başkanı Gerardo Petrarco, bu gerçeğini bakınız, nasıl anlatıyor: "Bize öyle geliyor ki, ülkemiz hatta kıtamız işgal edilmiştir. Özelleştirme adı altında sırtımıza ağır bir yük yüklenmiş, halkımız fakirliğin çamuruna sokulmuştur. Özelleştirme, sömürgeleştirmenin yeni bir şekli olarak ortaya çıkmış ve bizi iki yüz yıl geriye götürmüştür" (Bkz. Yılmaz Dikbaş, Satılık Vatan, s. 149-150). Ülkemizdeki sendikacılar, maalesef, bu işgali zamanında fark edememiş, kimisi, tam aksine desteklemiştir. Geç de olsa uyananlar olmuş, ama atı alan Üsküdar'ı geçmiş. Deri İş Genel Mali Sekreteri İbrahim Kızıltan, sendikaların özelleştirmeye destek vermesi hakkında şu itirafta bulunmuştur: "Eğer sendikalar özelleştirmeye karşı birlikte hareket etmiş olsaydı, Türkiye'de Özelleştirme Yasası'nın çıkması mümkün değildi. Birinci sorumlusu, sendikalardır. Çünkü hükümete güç verdiler. Satılan fabrikalara balıklama atıldılar. Kimin malını, nasıl alıyorsunuz? Siz işveren misiniz, sendika mı?". Petrol İş Sendikası Genel Sekreteri Bayram Yıldırım'ın şu sözleri de çok yerinde bir eleştiridir: "Sendikaların özelleştirilen işyerlerine talip olmaları, var olan siyasi iktidarın, özelleştirmeye karşı toplumsal muhalefeti yok etmek için geçici bir süre uygulamak üzere ortaya attığı bir düşünce. Amaçları o işletmeleri işçiye devretmek değil. Asıl amaçları hedefi şaşırtmak, gelişen toplumsal muhalefeti ortadan kaldırmak. Sendikalar bu tür politikalara alet olmamalı. İşyerlerine talip olarak hedefi küçültmemeli. Sendikalara düşen görev, bu işyerlerinin satılmasına engel olmak, asıl sendikal işlevini yerine getirmek ve bu hedef etrafında birliği sağlamak. Önce KİT'leri bu hale düşüren insanlardan, siyasi iktidardan hesap sorulmalı..." (A.g.e., s. 176-177).Özelleştirmenin bir talana, bir işgale dönüştüğü, artık herkes tarafından anlaşılmıştır. Böyle olmasına rağmen, AKP iktidarının hâlâ babalar gibi satmaya devam etmesini akıl almıyor. Özelleştirmeyi tamamlayan ülkelerin perişanlığını, pişmanlığını görmüyor, halklarının feryatlarını duymuyorlar mı? İşçi lideri olan, sonradan Polonya Cumhurbaşkanı seçilen Lech Walesa ülkesinde uygulanan özelleştirmeler için bakınız ne diyor: "Avrupalılar bizi aldattı. Batı her şeyi kapitalist bakış açısından değerlendiriyor. Bize dediniz ki: Fabirakalarınızı kapatınız, insanlarınızı işsiz bırakınız. Gemi yapımına öncelik tanıyın. Bu, ötekileri de finanse edecektir. Biz bu dediklerinizi yaptık. Ve sonra bize gelip yine şunları söylediniz. Yooo, gemi yapımı da kârlı değil... Öyleyse gemi yapımından da caymalısınız. Size göre her şeyi başıboş bırakmalıyız. Sonuç: Bugün korkunç sorunlarla karşı karşıyayız. Fabrikalarımız artık durdu. Ve biz şimdi müthiş bir işsizlikle karşı karşıyayız" (A.g.e., s. 244). Aynı telkinleri Türkiye'yi idare edenlere yapmıyorlar mı? Yazıklar olsun, bu telkinlere aldananlara ve ata yadigarı kurumlarını yabancılara peşkeş çekenlere... Yeter artık, uyanalım ve gerçeği görelim: Özelleştirmede asıl amaç, ülkeleri silâhsız işgal etmek, halkını esir almaktır. "Geçmişte, yoksulluk çekmiş atalarımız, 'Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin' derlerdi. Tek kurşun atmadan Türkiye'yi teslim almış olan sömürgeciler, Türk halkını açlıkla terbiye etmeye kararlıdırlar. Aç kalan Türk halkı, sonunda her dayatmayı kabul edecek, sonuçta Batı'nın uşağı olacaktır" (A.g.e., s.520). İşte, plân budur. Tarih, silâhlı savaşla yenilmeyen nice milletlerin, açlığa yenilerek teslim olduğunu gösteren ibret sayfalarıyla doludur. İmkânlar tam olarak elden çıkmadan, bunlardan ders alalım.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018